Oda TV davasından 20 ay tutuklu kaldıktan sonra dün tahliye olan gazeteci Barış Terkoğlu soL'a konuştu.

Dava süreci, tahliye kararı ve yaşananlar hakkında konuştuğumuz Terkoğlu, “En çok istediğimiz 3 tutuklunun da tahliye edilmesi. Baştan beri olması gereken buydu” diyerek davanın sürüncemede bırakılmak istendiğini vurguladı. Davanın arkasında siyasi irade olduğunu belirten Terkoğlu, “Biz inandığımız gerçekleri ortaya koyduk. Yanlış karşısında boyun eğmemek gerekiyor” dedi.

Oda TV davasında 13 duruşma boyunca “tutukluluk haline devamına” diyen mahkeme heyeti gazeteci Barış Pehlivan’la birlikte tahliye kararınızı verdi. İki yıla yakın süredir tutuklu yargılandığınız duruşmalarda bu davanın AKP, Gülen cemaati tarafından bir sindirme operasyonunun aracı olduğunu, gazetecilik mesleğini yargıladığını ve “terör örgütü” gerekçesi gösterilen sahte dijital delillerden yargılamaya neden olanların sorumlu olduğunu anlattınız. İddianamedeki çokça çarpıklıkları ince detaylarla aktardınız, haberlerin “suç delili” olarak yer almasından ötürü davanın maksadını ifşa ettiniz. Son duruşmada da yaptınız önemli savunmada, “Söz bitti, artık yeter” dediniz.

Özetlersek eğer 1,5 yıl neden tutuklu kaldınız ve neden şimdi tahliye oldunuz? Tahliye edilmenize şaşırdınız mı yoksa bekliyor muydunuz?

Bu sorunun hukuk içinde kalarak cevabı yok. Neden derseniz 20 ay önce tutuklandım, 5 tane soru sordular bana, 5 sorunun terörle de örgütle de ilgisi yoktu, ima da yoktu. 20 ay önce bekledim, bana soru soracak mısınız dedim soran olmadı. 20 ay sonra tahliye oldum. Bana ilişkin değişiklik yok, bu kararın benim adıma hukuksal olarak bir karar olmadığına eminim. Kararların bir türlü karşıtlık düşmanlık nedeniyle alındığını, uygulandığını ve yürürlüğe konduğunu düşünüyorum. Hapishanede en iyi yapılan tahliyeyi kafadan çıkartmaktı. Yoksa insan hep dışarıyı düşünürse çok üzülür, morali bozulur. Tahliyeyi düşünmemek olarak bulmuştum çözümü. Duruşmaya gelirken yol boyunca da hiç tahliye değil, politika, siyaset, edebiyat konuştuk. Tahliye üzerine konuşmadık. Ne güzel tahliyeden bahsetmedik dedik hatta. Tahliye kararını koğuşta televizyonda gördük, Tuncay Özkan verdi tahliye olduğum haberini. Şaşırdım, şaşkınlıkla beraber geride bıraktığımız arkadaşlara üzüldüm.

Duruşmadan önce gelen TÜBİTAK raporu üzerine yaptığınız tahliye talepleri reddedilmişti. “Ben bu raporun neresindeyim” diye savunmanızda da sorduğunuz TÜBİTAK’a bağlıyor musunuz tahliyenizi?

Normal bir hukuk devletinde hepsi birer saygın kuruşu olan üniversite raporlarıyla bu davanın bitmesi gerekiyordu. TÜBİTAK çok ağır şüpheyi koydu. Bu belgeler hiç açılmamış dedi o zaman bu davanın işi bitmesi gerekirdi. Bu davayı hak ettiği şekilde bitirecek irade yok. Çünkü birileri çok doğal olarak Kaşif Kozinoğlu neden öldü, bu insanları yıllardır kim içeride tuttu diye soracaklar. Bir sürü delilin varlığı sorgulanacak.

Bu rapor içerisinde yer alan çelişkilerin TÜBİTAK’ı bağladığını asıl olanın bu davanın çökmüş olduğunu kaydedebilir miyiz?

Bu dava çöktü. Neden çöktü? Çünkü TÜBİTAK şunu söylüyor. Bu dosyalar bu bilgisayarlarda değiştirilmemiş, hiç açılmamıştır. Evet, bilgisayarlar dışarıdan dosya göndermeye dayalı ama bu dosyaları onlar mı getirdi bilemiyoruz denildi. Açılmamış dosyanın davası mı olur dedim. Ne var diye bakmamışsınız bile. Onun içeriğinden nasıl sorgulanabiliriz? Virüs mü başka yolla mı geldi ancak bu davadan sonra bakılabilir. Bu komplonun açığa çıkarılması için bu ikinci yargılamanın konusu olabilir. Virüs mü değil mi bu başka yargılamanın sorusudur.

3. Yargı paketi kapsamında operasyonel davalarda tutuklu yargılananlar için istenen tahliye talepleri reddedilip Bahçelievler Katliamı gibi malum failler serbest bırakıldı. Savunmanızda da “Yazıklar olsun” dediğiniz bu karar için ne söylemek istersiniz?

Sonuçta şunu söyleyeyim hangi yargı paketini çıkarırsanız, hangi yasayı getirirseniz getirin oradaki gerçek hâkim ve savcılar kimlerin kontrolündeyse her zaman o kararları veriyorlar. Bu yasanın ne için getirildiğinden çok aslında tartışmamız gereken bu kararları kim getiriyor. 3. Yargı paketinden Bahçelievler sanıklarının, El Kaide davası sanıklarının arka arkaya bırakılmaları ama diğer davalarda tahliye olmaması alınan kararın politik olduğunu gösterir.

Öte yandan yaklaşık 1 yıl önce “Başbakan ne yapacak? Hâkimlere mahkemelere talimat mı verecek?” diyen Erdoğan’ın şimdi, “Yargıya talimat verdim” şeklinde itirafını nasıl değerlendirdiniz? Erdoğan’ın “onlar gazeteci değil, terörist” dediği gazeteciler davasından biri olan Oda TV davasının da talimatla ilerlediğini söyleyebilir miyiz?

Ben Metin Altıok’un kitabından bir hikâye okudum, size de aktarayım. Temel İçgüdü filmi Türkiye’ye geldiğinde sansürlenmiş. Demirel, ‘Eğer bu filmin gösterilememesi yasal nedenlerle oluyorsa yasalarda değişikliğe gideriz’ demiş. Yargı kararlarıyla oluyorsa bir şey yok. Yıllardır Türkiye’de yasa yapıcıların kontrolünde, elinde olan güçlerle bir paralellik sergileniyor. Türkiye’de 2003-2010 yılları arasında yargı başka refleks gösteriyordu. 2010 sonrası süreçte yargı hükümetle daha uyumlu çizgi izlemeye başladı. Ben şöyle söylüyorum, Başbakan’ın talimat verdim, vermedim yorumundan çok bu davanın arkasında siyasi irade olduğu kanısındayım. Hukukla açıklanamıyorsa süreç başka karşıtlık olduğunu düşünüyorum. Siyasetten cemaatten başka bir şeyler olduğunu düşünmüyorum.

Davanın bir sonraki duruşması 16 Kasım’a ertelendi. Bu davanın seyrini sizce ne belirleyecek? Dava sürecine ilişkin öngörüleriniz ve beklentilerinizden bahseder misiniz?

En çok istediğimiz 3 tutuklunun da tahliye edilmesi. Baştan beri olması gereken buydu. Hukuk sistemine güvenimiz sarsıldı, umudumuz var desem kandırmış olabilirim. Her mevsim duruşma dedim, çok uzun aralıklarla duruşma yapıyoruz, yol alamıyoruz. Sanıklar çıkıp konuşuyorlar sadece. Görebildiğim kadarıyla sürecin mümkün olduğu kadar uzaması gibi bir eğilim var. Henüz Ergenekon’a konu olan süreç hakkında net bir karar veremediği için mahkeme, karar veremeden de bu davalarda karar vermeyi riskli görebilirler. Bu nedenle dava oldukça sürüncemede bırakılabilir.

Cezaevinde yaşadıklarınız hakkında ne söylemek istersiniz? Cezaevi koşulları nasıldı, 1,5 yılınızı içeride nasıl geçirdiniz?

Cezaeviyle ilgi en temel şunları söyleyeyim. Gazeteciler geldiler, musluklara, fayanslara baktılar sahasına baktılar ama ben bu cezaevlerine cezaevi değil mezarlık diyorum. Basit nedeni ölüm yalnızlığıyla hesaplaştığınız yer mezarlıktır. Orada ölüm yalnızlığı yaşıyorsunuz, ağır tecrit var, ağır tecritte yaşıyorsunuz. En büyük sorun beraber yargılandığım Soner Yalçın’ı Barış Pehlivan’ı duruşmadan duruşmaya görüyorum. Birçok anlamsız şey yasak! Çiçek yetiştirmek bile yasak. Sonuçta şöyle bakıyorum, insanlık tarihinde bazen atomu parçalamak için bilimsel bilgeye ulaşmak için insanlar öldüler. Kötü şeyler gelebilir ama biz ayağa kalkıp inandığımız gerçekleri ortaya koyduk. Kitap yazdık. Elimizden geldiğince anlattık.

Cezaevinde tanık olduğunuz örneklerden bahsedebilir misiniz?

Mesela benim çok üzüldüğüm, Kaşif Kozinoğlu kalp krizinden öldü. Hiç tanımıyordum adını kimliğini, kim olduğunu ne yaptığını. Sanık oldu Türkiye vakıf oldu. Kalp krizinden neden öldü açıklaması yok. Aklını kaybeden insanlarla karşılaştık. Bir suçu olsa 30 yıl yatacağını bilecek ve hesaplaşacak. Neyin ne olduğunu çözümleyemiyorlardı. Akıl hastanesine götürülüyor, getiriliyorlardı tekrar götürülüyor, tekrar getiriliyorlardı. Kanser olan insanlarla karşılaştım. Sadece siyasi değil bütün yatan insanlar için cezaevleri Türkiye’de çok ağır sorun. Çözebilecek yaklaşım yok henüz.

Tahliyenizle birlikte bundan sonra neler yapacaksınız? Planladıklarınız nelerdir?

Yine haber yapmaya, fikirlerimizi yazılı hale getirmeye, sözlü olarak dile getirmeye devam edeceğim.

Son olarak sözlerinize ne eklemek istersiniz?

Bu süreç aslında bir şeyi gösterdi. Ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar silahlar olursa olsun, ne kadar elinde büyük imkânlarla olursa olsun bir yanlışı bütün topluma kabul ettirmeye çalışan mahkemeler en ağır kararı da verse insanların kanaatlerinde yeniliyor. Bu kanaatle yendiğimizi düşünüyorum. İnsanların yanlış karşısında boyun eğmemesi gerekiyor. Bizim bakışımıza, duruşumuza destek veren herkese teşekkür ediyorum. Sizlere de teşekkür ediyorum.

Teşekkür ederiz.

(soL – Haber Merkezi)