İnsan hayatında haklar ve borçlar vardır.

İnsan hayatında haklar ve borçlar vardır. Hukuki ilişkilerden kaynaklanan borçların ödenmesi gerekir. Hukuk düzeninde; hiç ödenmeyen veya eksik ödenen borçların takip ve tahsilini alacaklının kendisi yapamaz. Bizde ihkak-ı hak, yani hak sahibi tarafından alacağın tahsili kabul edilmemiş, hatta suç sayılmıştır. Alacaklıya tahsilat konusunda meşru olmayan zeminde yardım eden de “yağma” suçunu işlediği iddiası ile suçlanır.

Kısaca, bir senet veya hukuki ilişkiden kaynaklanan alacak varsa veya bir borcun sahibi olmamakla birlikte, kefil veya üçüncü kişi sıfatı ile yasal dayanakla sorumluluk gündeme gelmekte ise, alacağın borçlu ve sorumlu diğer kişilerden tahsili için icra müdürlüklerine ve mahkemelere başvurulması şarttır.

Elbette adaletin süratli olanı makbuldür. Ancak bu sürat, borçlu veya borçtan sorumlu olduğu iddia edilmekle birlikte aslında borçlu veya borçtan sorumlu olmayan kişileri de mağdur etmemelidir. “Hukuk devleti” ilkesi, sadece alacaklı için değil, herkesin, bu kapsamda da “borçlu” veya “sorumlu” olduğu ileri sürülen kişilerin de haklarını gözetmelidir.

Bir alacak borçlusu tarafından rızası ile ödenmemişse, bu alacağın tahsilinde en çok kullanılan yol borçlu aleyhine icra takibi başlatmaktır. Alacaklı, esasında alacak iddiasında bulunmaktadır. Bu iddiaya karşı borçlunun da kendisini savunma hakkı vardır. Bu nedenle, ihtiyati haciz dahil tüm haciz ve muhafaza ile icra takibine ilişkin tebligatlarda yasal yükümlülüklere uygun davranmak, borçla ilgisi olmayan kişileri rahatsız etmemek, borçlu muamelesine tabi tutmamak ve hukuktan ayrılmamak gerekir.

Alacağın tahsilinde kullanılan en etkin yöntem, cebri icra kuvveti kullanılarak, mal haczi ve muhafazası yapmaktır. Burada amaç, alacağın tahsilinde asıl borçluyu veya bu borçtan sorumlu olduğu kabul edilen kişileri zorlamak, nihayetinde de haciz ve muhafaza edilen malları satıp paraya çevirmek suretiyle alacağın tahsil edilmesini sağlamaktır.

Uygulamada haczi icra müdürleri yapmaz, yetkilendirdiği ve “yardımcısı” sıfatı ile icra mahalline gelen icra memuru yapar. Alacaklı veya avukatının, icra müdürlüğünde bulunan dosyaya sunacağı talep dışında kapalı haciz mahalline girip haciz ve muhafazayı yapmak gibi bir hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Tüm cebri icra ve mal muhafaza yetkisi icra memuruna aittir. Ancak icra memurunun, İcra ve İflas Kanunu ile müdürünün görevlendirmesinden kaynaklanan yetkileri sınırsız olmadığı gibi, keyfi olarak da kullanılamaz.

İcra memuru, ister esas dosya ve isterse de talimat dosyasından hacze çıksın, haciz mahalli olarak geldiği yerin borçluya ait olup olmadığını veya haciz mahallinde bulunan üçüncü kişide borçlunun malının bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Talep ve talimatta gösterilen adresin haciz mahalli olduğundan bahisle, icra memurunun bulduğu her malı (bazı durumlarda haczi kabil olmayan malları) haciz ve muhafaza yetkisi olamaz. İcra memuru da, görevden kaynaklanan yetkisini kötüye kullanmamak, mala zarar vermemek, iş ve çalışma hürriyetini engellememek zorundadır. Aksi halde, icra müdürü ve memurunun tereddütsüz şekilde sorumluluğu gündeme gelecektir.

Kendisine bir alacağın tahsilinde haciz mahalli olarak gösterilen yere giden icra memuru, o yerin ve orada bulunan malların borçluya veya kefiline ait olup olmadığını ayrıntılı incelemeli, belgeleri ile birlikte yerin borçluya aidiyetini tespit ettiğinde mal haczi ve muhafazası yapmalı, yerin üçüncü kişiye aidiyetini anladığında da o yerde borçluya ait bir mal olup olmadığına bakmalı, mal varsa ve üçüncü kişi istihkak iddiasında bulunmuşsa (malın borçluya değil kendisine ait olduğunu söylemekte ise) malı haczedip yerinde bırakmalıdır.

Hacizde en önemli sorun icra memuru tarafından, tahsil edilemeyen borca karşılık gelecek miktarda malın haciz mahallinden muhafaza altına alınıp yediemine tesliminde yaşanabilir. İcra memuru bu konuda çok dikkatli hareket etmelidir. İcra memuru, ne pahasına olursa olsun alacaklının alacağını tahsil etmeyi amaçlayan bir kamu kudreti kullanıcısı değildir. İcra memuru, haczi kabil olmayan malları haczetmemeli, borçluyu veya sorumlu olduğu düşünülen kişiyi hataya düşürmemeli, gereğinden fazla, yani borç miktarını aşan haciz yapmamalı ve haciz tutanağını da usule uygun düzenlemelidir. Çünkü icra müdürü adına haciz mahalline gelen icra memuru, Devleti temsil etmektedir.

Her haciz mahalli ayrı değerlendirilmeli, alacaklı veya avukatının gösterdiği haciz mahallinin borçlu ile ilgisi soyut beyanla değil, belge ve kayıtlarla kurulmalıdır. Borçlu ile ilgisi olmayan bir yerde haciz ve/veya muhafaza yapılması açıkça hukuka aykırıdır. Borç ve borçlu ile organik bağı olmayan, bir an için ilgi olsa bile bu tespit ile borç arasında ilgi kurmaya yeterli olmayan bulgulardan hareketle, sırf alacağı tahsil etmek ve başkasına ait borcun ödenmesini sağlamak için üçüncü kişinin işyerinde haciz yapılması ve daha da ötesi işyerinden mal kaldırılması kabul edilemez.

Ülkede iktisadi hayatın düzeni ve herkesin kendi hakkını kendisinin tahsilini önlemek için benimsenen İcra ve İflas Hukuku sistemi doğrudur. Ancak bu sistem, usule uygun davranılıp, borçla ilgisi olmayan kişilerin hakları da gözetildiğinde anlam ifade eder. Aksi takdirde, ilgisiz borçlardan dolayı kişilerin mal haczi ve muhafazası tehdidine muhatap edilmesi, insanın huzurlu yaşayıp çalışma hakkını, mülkiyet hakkını ve hukuk güvenliği hakkını zedeler.

İcra memuru, kamu kudretini kullanırken hukuka uygun hareket etmek zorundadır. Sırf alacaklı veya avukatının talebi olduğundan bahisle, hukuka aykırılığı açık olan uygulamalar kabul edilemez. İcra müdürü ve yetkili kıldığı icra memuru; borçlunun, üçüncü kişilerin ve kamunun hak ve yararlarının korunması için koyulmuş emredici hükümlere uygun davranmalıdır. Borçlunun ve üçüncü kişilerin korunması gereken menfaatleri ile alacaklının alacağını elde etme menfaati arasında denge gözetilmelidir. İcra memuru açıkça hukuka aykırı işlem yapar ve itirazları görmezden gelerek görevini kötüye kullanırsa, borçlu veya üçüncü kişinin yararlarını koruma hakkı gündeme gelir.

Kamu kudretini kullanma gerekçesi, hiç kimseye keyfi, yani dilediği gibi hareket etme yetkisi vermez. Hak ve yararları saldırıya uğrayan kişinin, maruz kaldığı haksız tasarruf ve eylemle orantılı şekilde kendisini savunma hakkı vardır. Devlet; haksız tasarrufta bulunup eylem icra edenin kamu görevlisi olup olmadığı farkını gözetmeksizin, haksızlığa uğradığını iddia eden kişiyi dinlemeli ve talebinin haklı olduğunu tespit ettiği ilk aşamada da haksızlığın devamını engellemelidir. O an haksızlığa uğrayan kişiye başvuruda bulunmayı tavsiye edip, şikayeti ile daha sonra ilgilenmek, sorunu çözmeyecek, hatta ağırlaştıracak, hukuk güvenliği hakkının zedelenmesine yol açacak ve belki de iş işten geçmiş olacaktır. 

Unutulmamalıdır ki bir ülkede hukuk düzeni, herkesin hak ve hürriyetlerinin gözetilmemesi, kamu kudreti yetkilerinin kötüye kullanılmaması, hakların meşru zeminde takip ve elde edilmesi suretiyle sağlanabilir. Bir hakkın takip ve tahsili, hukuk düzeninden ayrılmak suretiyle hareket etme hakkını kimseye tanımaz. “Hukuka uygunluk sebebi” dediğimiz, bir hukuka aykırılığı ve suçu hukuka uygun hale getiren nedenler de keyfi olmayıp, Anayasa ve kanunlarının tanıyıp tanımladığı ölçüde kullanılabilir. “Hukuk devleti” ilkesi, hakkın takip ve tahsilinin de hukuk kuralları gözetilmek suretiyle yapılmasını emreder. Bir hak veya yetki, hakkın sahibine veya yetkiyi kullanacak kişiye dilediği şekilde davranma sınırsızlığı tanımaz.