Erdoğan, yeni ihdas edilen ve özel olarak seçilen yargıçların atandığı sulh ceza hakimlerinin gerçek amacını deşifre etti: “Bugüne kadar toplanan deliller, paralel yapı olgusunu şayiadan vakıaya dönüştürdü. Yargı süreci başlıyor. Sulh ceza hakimleri götürecek.”


İşte hukukçulardan Sulh Ceza Hakimliği tepkisi:

Bütün suçlar bu mercide toplanacak

Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk: Öyle bir yargı merci ki kararlarına karşı kendisinden başka hiçbir merciye başvurulamıyor. Yani suçun ağırlığına bakmaksızın bütün suçlar bu mercide toplanacak. Oysa Anayasa’mızın 37. maddesine göre hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka yargı merci önüne çıkarılamaz ve bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci sonucunu çıkaran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz. İktidarın  sulh ceza hakimliği ile kurmak istediği yargı sistemi, Anayasa’ya aykırı, hukukun temel ilkelerine aykırı. İstiklal Mahkemeleri, Yassıada bunların hepsi olağanüstü dönemlerde olan mahkemeler, o dönemler geçti.

2014 model İstiklal Mahkemeleri gibi

Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Osman Kaşıkçı: Yargı sistemi şöyle oluşturuluyor. İşte yukarıda Anayasa Mahkemesi, öbür tarafta ceza mahkemeleri, idare mahkemeleri ve adli mahkemeler... Bunların görevleri bellidir. Bunların üzerine yeni bir şey ihdas etmek, Anayasa’nın baştan sona sistemini değiştirmeyi gerektirir. İlk derece mahkemesi niteliğindeki bir hakimin vermiş olduğu kararın her zaman hukuki olarak denetlenebilir olması gerekir. Başbakan’ın söyledikleri hukuka aykırı bir durum. ‘Ben yaptım oldu’ beyanı. Bir tane hakime olağanüstü yetkiler verip, süper hakim oluşturamazsınız. 2014 yılı İstiklal Mahkemeleri gibi. Çünkü işin doğasında seyretmeyen kararlar ortaya çıkıyor.

Önce suç, sonra yargıç  ihdas ediliyor

Zirve Davası Avukatı Erdal Doğan: Önce bir suç unsuru oluşturuyorsunuz. Sonra buna uygun yargıçlar ve savcılar ihdas ediyorsunuz. Ve ona göre de bunların nasıl hareket edeceklerini bir anlamda formüle ediyorsunuz. Bu eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş felsefesine ve işleyişine uygun bir tarzdır. Bu bir olağanüstü yargı rejimi. Böyle bir mantıkla mahkemelere kadro atanıyorsa veya böyle bir yargı sistemi inşa ediliyorsa tabii ki birçok mağduriyet doğacaktır. Bu cezadaki kanunilik ilkesine doğrudan ters. Tabii yargıçlık ilkesine de ters. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altıncı maddesine ters. Anayasa’nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkına da ters.

Yetki alanı sorunu ile karşı karşıyayız

Ceza hukukçusu Yrd. Doç. Dr. Günal Kurşun: Sulh ceza hakimleri şu anda hem soruşturma evresinde hem de kovuşturma evresinde gücü tek elde toplayan bir yapıya kavuştu. Bir yetki alanı sorunu ile de karşı karşıyayız. Mart 2014’ten itibaren gelen değişiklikle ceza hakimlerinin özellikle komşu ilçelerde yetkileri gündeme gelecek. Özellikle koruma tedbirlerine yönelik işlemlerin sulh ceza hakimlerinin emrine verildiğini görüyoruz.  Tutuklamaya ilişkin kararlar, el koyma kararları, koruma tedbirlerine ilişkin birçok işlem aslında bu sulh ceza hakimliği müessesesinin tekelinde toplanmış durumda. Bu da AK Parti’nin yargı sistemini tek elden nasıl idare etmeye çalıştığının en büyük göstergesi.

Totaliter kuşatma altındayız

Hukukçu-gazeteci Orhan Kemal Cengiz: Bütün hak ve özgürlükler totaliter bir kuşatmanın içine alınıyor. Türkiye’de bütün iplerin bir tek kişiye bağlandığı, bireyin devlet karşısında tamamen çırılçıplak bırakıldığı, kendini savunacağı araçların tamamen elinden alındığı ve bütün kaderinin devlet erkini yöneten bir tek kişinin iki dudağının arasında olduğu bir sistem yaratılıyor. Mesela belediyeler TÜRGEV’e kamu mallarını bağışlıyorlar. Aynı belediyeler Cemaat’in elindeki arazileri almaya çalışıyor. Cemaat’e yönelik bir operasyon yapılıyor, daha da şiddetleneceği görülüyor. Ama asıl olan şu; bunun üzerine yeniden bir sistem inşa ediliyor.ZAMAN