T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

 

E. 2013/6-667

K. 2015/5

T. 17.2.2015


Hırsızlık

Davasız Yargılama Olmaz İlkesi

 5237/m.142/1-b,143

 ÖZET : Dava; sanık hakkında iki mağdura yönelik hırsızlık eylemi nedeniyle ayrı ayrı kamu davası açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir. İddianamedeki anlatım, sevk ve nitelendirmede; sanığın aynı evde yaşayan mağdurlara yönelik iki ayrı hırsızlık suçunu işlediğini ortaya koyacak net bir açıklamaya yer verilmediğinden sanık hakkında tek bir hırsızlık suçundan kamu davası açıldığının kabulü gerekmektedir. Sanık hakkında her bir mağdura yönelik eylem bakımından ayrı ayrı açılmış kamu davası bulunmadığı halde yerel mahkemece ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanığın iki kez cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

DAVA : Hırsızlık suçundan sanık D. A.'in 5237 sayılı TCK'nun 142/1-b, 143, 168/1 ve 62. maddeleri uyarınca iki kez 7 ay 6 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.06.2007 gün ve 164-201 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29.09.2011 gün ve 2010/14708-40326 sayı ile;

"... 1- ) 25.4.2006 tarihli iddianamedeki sevk, nitelendirme ve anlatıma göre her bir yakınana yönelik eylem bakımından ayrı ayrı açılmış kamu davası bulunmadığı gözetilmeden sanığa ek savunma hakkı verilmesiyle yetinilerek yazılı biçimde uygulama yapılması,

Uygulama ve kabule göre de;

2- ) Sanığın her bir yakınana yönelik eyleminden dolayı denetime olanak sağlayacak şekilde ayrı ayrı uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, infazda tereddüt oluşturacak biçimde yazılı şekilde uygulama yapılması...”

İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 25.01.2012 gün ve 338-23 sayı ile;

“... Müştekilerin her ikisinin de ismi iddianamede yer almış ve hazırlık beyanları da alınmış, ancak iddianamenin olayın hikaye edilişi yerinde 'şikayetçi' denilerek sanki tekil şahısmış gibi ifade edilmiş ise de, iddianame başlığı ve hazırlık beyanları ile bir bütün olarak bakıldığında her iki mağdura yönelik eylemden dava açıldığı, ne var ki iki kez cezalandırılmasının sehven istenmediği, bunun da yargılama sırasında ek savunma ile ikmal edildiği ve bu şekilde hüküm kurulduğu...”,

Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.09.2013 gün ve 107226 sayılı "bozma" istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanığın hırsızlık suçundan iki kez cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında iki mağdura yönelik hırsızlık eylemi nedeniyle ayrı ayrı kamu davası açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Tekkeköy Cumhuriyet Başsavcılığının 25.04.2006 gün ve 162-76 sayılı iddianamesi ile; "Şüphelinin 01.11.2005 günü saat 18:30 sıralarında, şikayetçinin Kurtuluş Mahallesi İ... Sokak K... Apartmanı No: ... K: ... adresinde bulunan evine, kilitli olmayan balkon kapısından girerek çocuk ve yatak odasından iki adet altın lira, 120 YTL ve bir adet Sony Ericson T-610 marka cep telefonunu alarak evden çıktığı, tanıklar Elif ve Merve'nin şüpheliyi evin içinde çekmeceleri karıştırırken gördükleri, şikayetçinin 22.12.2005 tarihli ifadesinde, şüphelinin çalmış olduğu eşyaları kendilerine teslim ettiğini belirterek kendisinden şikayetçi olmadığını beyan ettiği" şeklindeki anlatım ve 5237 sayılı TCK'nun 142/1-b, 143 ve 168 olarak gösterilen sevk maddeleri ile hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı, yerel mahkemece 04.04.2007 günlü duruşmada sanığın eyleminin sübutu halinde iki ayrı hırsızlık suçunu oluşturacağından bahisle ek savunma hakkı verildiği ve anne oğul olan mağdurlara karşı olmak üzere iki ayrı hırsızlık suçundan mahkumiyet hükümleri kurulduğu anlaşılmaktadır.

Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyeti yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek fiille ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanununun "Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir" şeklinde düzenlenmiş olan 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisna hükümler hariç olmak üzere, kural olarak Cumhuriyet savcısınca düzenlenen iddianame ile açılır. Anılan maddenin dördüncü fıkrasında; "iddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı kanunun "hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi" başlıklı 225. maddesindeki; "Hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir" şeklindeki düzenleme gereğince de, hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Maddedeki özenle seçilen ifade biçiminden anlaşıldığı üzere, hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Bir fiil nedeniyle dava açıldığının kabul edilebilmesi için o fiilin iddianamede açıkça gösterilmesi gerekir. İddianamede anlatılan ve çerçevesi çizilen fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan bir fiil nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna mutlak aykırılık hallerindendir. Bu bakımdan iddianamenin ayrıntılı olması, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklanması, suçun açık ve net bir biçimde belirtilmesi zorunludur. Böylece sanık, savunma yapmadan önce iddianamede açıklanan, üzerine atılı suçun ne olduğunu ve hangi kanun maddelerinin uygulanacağını anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunma imkânı sağlanarak, savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.

Öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen ilke uyarınca hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.

CMK'nun 226. maddesinde de; "Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır. Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafi sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır" hükmü getirilmiştir.

Kanun koyucu bu düzenlemeyle; iddianamede anlatılan fiil değişmemiş olmakla birlikte, o fiilin hukuksal niteliğinde değişiklik olması halinde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç vasfına göre hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin sonucu olarak mahkeme, fiilin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan ya da anlatım kısmında açıkça belirtilmesine rağmen sevk maddeleri eksik gösterilen iddianame ile karşı karşıya kalan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidecektir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

İddianamedeki anlatım, sevk ve nitelendirmede; sanığın aynı evde yaşayan mağdurlara yönelik iki ayrı hırsızlık suçunu işlediğini ortaya koyacak net bir açıklamaya yer verilmediğinden sanık hakkında tek bir hırsızlık suçundan kamu davası açıldığının kabulü gerekmektedir. Sanık hakkında her bir mağdura yönelik eylem bakımından ayrı ayrı açılmış kamu davası bulunmadığı halde yerel mahkemece ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanığın iki kez cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkarak yargılama yapan ve dava konusu yapılmayan fiilden dolayı da hüküm kuran yerel mahkemenin direnme kararı usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- ) Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesinin 25.01.2012 gün ve 338-23 sayılı direnme kararının sanık hakkında her bir mağdura yönelik eylem bakımından ayrı ayrı açılmış kamu davası bulunduğu gözetilmeden ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanığın iki kez cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2015 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.