FETÖ davalarında ağır ceza mahkemeleri farklı kararlar vermekte, ağır ceza mahkemeleri Yargıtay kararlarını gözardı etmekte, ayrıca Yargıtay kararları da birbiri ile çelişmektedir FETÖ davalarında tutukluluk ile ilgili ağır ceza mahkemeleri farklı uygulamalar yapmakta, farklı kararlar vermektedirler.

Ağır ceza mahkemeleri kendi aralarında çelişkili kararlar verirken diğer taraftan temyiz merci olarak FETÖ davalarına bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin FETÖ davalarına ilişkin kararlarına da uymamaktadırlar.

Ağır ceza mahkemelerinin tahliye konusunda izledikleri farklı tutumlar Şöyle:

Tahliye,

Hükümle birlikte tahliye,

Hükümle birlikte tutukluluğun devamı,

Tahliye ve hükümle tahliye kararlarının çoğunlukta olduğunu düşünmekteyiz, en azından bizim bakmakta olduğumuz davalarda.

Yargıtay kararlarındaki çelişki

Yargıtay 16. Ceza Dairesinin FETÖ kararlarında hukuk çerçevesinde kalmaya özen gösterdiğini söyleyebiliriz. Buna rağmen dairenin FETÖ konusunda verdiği kararları birbirleri ile çelişmektedir.

Şöyle ki;

16. Ceza Dairesi kararlarında Cemaat yapılanmasının kriminalize oluşunu 2012’den başlatmakta ve kişinin bu yapının silahlı terör örgütü olduğunu ne zaman bilecek durumda olduğunun tespitinin olaysal olarak ve kişinin durumuna göre tayin etmek gerektiğini söylemektedir. Daire, devletin cemaat yapılanmasını 26 Mayıs 2016 tarihinde Milli Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı ile bir silahlı terör örgüt olduğunu kabul ve ilan etmiştir. Daireye göre kişinin 2012 yılı ile 26 Mayıs 2016 tarihleri arasında kalan bir tarihte Cemaat yapılanmasının bir silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi gerekir.

Buradaki bilme suçun oluşumu için kastın varlığını ispat açısından önemlidir. Kast yoksa suç ve ceza da yoktur.

Kişinin bilme durumu, yani kastı dairenin belirttiği gibi varsayımla değil olaysal olarak kişinin durumuna göre tespit edilecektir.

Bir taraftan daire Cemaatin sohbet toplantılarına katılmayı, çocuklarına okullarına göndermeyi, gazete ve dergilerine abone olmayı, örgüt liderine ve ideolojisine sempati duymayı, kitaplarını okumayı, kaset ve CD’lerini dinlemeyi sempati düzeyinde kalmış eylemler olarak kabul etmekte, diğer yandan daire bylock delili bulunan dosyalarda sohbet toplantılarına katılmayı, ev abiliği v.s yi ağır ceza mahkemesinin kararını onama gerekçesi olarak görmektedir.

Bir yanlış bir diğer delilin dayanağı olmasa gerek. Kaldı ki bylock delilinin kendisi Mor Beyin, EUROPOL Raporu, Avea ve Turkcell gibi GSM operatörlerinin mahkemelere gönderdikleri cevabı yazılar ve diğer bazı gelişmelerle kuşku ve eksiklerle malul olmuş bir delildir.

Yazıyı uzatmamak ve esas konuya dönmek için örnekleri sınırlı tuttuk.

Peki, neden FETÖ konusunda yargı bu şekilde bocalamaktadır?

Bunun birçok nedeni var.

Başlıcaları:

Devletin FETÖ ve arkasındaki güçleri Türkiye’nin birliğine ve bekasına yönelik ciddi bir tehlike olarak görmesi,

15 Temmuz Darbe girişiminin toplumda yarattığı büyük tepki,

Ve FETÖ Örgütünün iddianamelerde belirtildiği gibi sui generis  bir örgüt olması, bylcokun daha önce benzerine rastlanmayan yeni nesil bir delil olması.

Bütün bu nedenlerle yargılamaların adeta de facto düşman ceza hukukuna göre yapıldığı kuşkusu…

Bütün bu nedenlerle olan masumlara olmakta, kurunun arasında yaş da yanmaktadır.

FETÖ davalarında yargının bocalamasının bize göre en önemli nedenlerinden biri de darbe girişiminde yer alanlarla Cemaatin sivil kesiminin ilişkisi henüz somut delillerle aydınlatılamamısıdır.

 Bizce devlet, gönlünü ve beynini cemaat liderine teslim eden ve körü körüne itaat edenlerden kamuyu arındırmak ile suç ve cezayı birbirine karıştırmamalıydı.

Bir kişinin kamu hizmetinden ihraç edilmesi için bir suç işlemiş olması gerekmemektedir. AİHM içtihatlarında; kişinin kamu hizmetinden ihraç edilmesi için ulusal çıkarlara zarar verdiğinin somut delillere kanıtlanması yeterli kabul edilmektedir.

FETÖ-BYLOCK mahkûmiyetleri, olağan kanun yolları İstinaf ve Yargıtay aşamasından sonra gideceği yer AYM ve AİHM’dir.

Olağan kanun yollarında doğru savunmalar yapılmış olması AYM ve AİHM’de olumlu sonuç almak için gereklidir.

Kanaatimiz; FETÖ-BYLOCK davalarında yargının verdiği böylesine tartışmalı, çelişkili görünüm sonuna kadar devam etmeyecektir, maddi gerçek bir yerden sonra aydınlanacak, suçlu ile suçsuz ayırt edilecek ve sonunda adalet tecelli edecektir.

Bu davaların son aşaması AİHM’dir, ancak AİHM’den önce ilk derece mahkemesi, İstinaf ve Yargıtay aşamalarında esaslı savunmaların yapılması gerekir.

Yargıtay aşamasında tahliyelerin olacağını düşünmekteyiz.

Bu aşamada tutukluluğun devamı kararlarına karşı AYM ve AİHM’e başvurulmasını önermekteyiz. Bizim düşüncemiz AYM ve AİHM başvurularının aynı anda yapılması doğrultusundadır.

Av. Rahmi Ofluoğlu

Biz