Bylock davalarında hatadan sakınmanın tek yolu ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmakla mümkündür.

Suçun oluşumunda olmazsa olmaz kastın varlığı tespit edilmeden, TCK 30 uncu madde uyarınca kusurluluk araştırılmadan hüküm kurulamaz. Sırf teknik verilere dayanılarak oluşturulacak hüküm 16. Ceza Dairesinin 2015/3 Esas, 2017/3 Karar ve 24.04.2017 tarihli kararında dediği gibi Ortaçağ kalıntısı Kanonik hukuk anlayışının bir yansımasıdır.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2011/10-387 K. 2012/75 T. 6.3.2012 tarihli kararında:

“Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır” demektedir.

16. Ceza Dairesinin yukarıda aktarılan kast ve kusur olmadan cezaya hükmolunamaz görüşü ve Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarında yer verdiği, ceza hukukunun evrensel  “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkeleri açısından Adli Bilirkişi Tuncay Beşikçi’nin “ByLock soruşturmalarında son durum” başlıklı makalesindeki tespitleri değerlendirmek gerekir.

Beşikçi içeriksizler başlığını taşıyan paragrafta şu tespitleri yapmaktadır:

İçeriksizler

"Bu içeriksiz grubun altında farklı kategorilerden bahsedebiliriz. Şifresi henüz çözülemeyenler, 2014 yılı Kasım ayında örgütün geçmişe dönük içerikleri silmiş olması nedeniyle yazışmalarına ulaşılamayanlar ve sunucudaki veri ele geçirildikten sonra kapanmasına kadar geçen 2.5 aylık sürede uygulamayı kullananlar.

Bahsi geçen 30 bin kişi için bir çalışma yapıldığını duymadım. Aslında, bu içeriksizlerin yaklaşık 10bin kadarının 10 Nisan-10 Ağustos 2014 tarihleri arasındaki dönemde, şu an çoğunluğu yurtdışında bulunan örgütün üst aklı tarafından sunucu ABD’de iken kullanılmış, örgütle direkt bağlantılı gerçek kullanıcılar olduğunu tahmin ediyorum. Kalanların büyük kısmı ise, örgütün programı tabana yayma kararından sonra kullanmaya başlayan tabandaki kişiler olduğunu düşünüyorum. Yani, içeriksizlerin büyük çoğunluğu örgütle direkt veya başka bir şekilde bağlantısı olanlardan oluştuğu ve muhtemelen ByLock haricinde başka kriterleri olan kişilerden oluştuğu kanaatindeyim.

Kumpas mağdurlarının ise zaten içeriği yoktur, olamaz."

Raporlar

"Bazı memur arkadaşlardan çok iyi raporlar gelirken bazılarının art niyetle yazıldığı çok belli oluyor. Kısacası raporlar arasında bir standart yok, bu farklılık doğal olarak yargıdan çıkan kararlara da yansıyor. Bu konuda kısa vadede, herkesi işini iyi, dikkatli, özenli ve tarafsız yapmaya davet etmekten başka yapabileceğim bir şey, geliştirilebilecek bir çözüm önerim dahi yok."

Beşikçi “tahmin ediyorum”,muhtemelen” gibi tespitlerle bir kanaate varmaktadır. Oysa Ceza Genel Kurulu süreklilik gösteren kararlarında olasılıklara, varsayımlara dayalı olarak hüküm oluşturulamayacağına hükmetmektedir.

Beşikçi’nin makalesinde yer alan ve bizim de katıldığımız “Bazı memur arkadaşlardan çok iyi raporlar gelirken bazılarının art niyetle yazıldığı çok belli oluyor. Kısacası raporlar arasında bir standart yok, bu farklılık doğal olarak yargıdan çıkan kararlara da yansıyor. Bu konuda kısa vadede, herkesi işini iyi, dikkatli, özenli ve tarafsız yapmaya davet etmekten başka yapabileceğim bir şey, geliştirilebilecek bir çözüm önerim dahi yok” görüşleri de dikkate alındığında halen FETÖ davalarında verilen kararların adil olduğunu söylemek güçleşmektedir.

Beşikçi’nin “Yani, içeriksizlerin büyük çoğunluğu örgütle direkt veya başka bir şekilde bağlantısı olanlardan oluştuğu ve muhtemelen ByLock haricinde başka kriterleri olan kişilerden oluştuğu kanaatindeyim” görüşüne katılmıyoruz.

Bir kişinin bylock programını 16. Ceza Dairesinin yukarıda anılan referans kararında dediği gibi örgüt talimatı ile gizliliği sağlamak amacıyla kullandığı her türlü şüpheden uzak teknik verilerle kesin olarak tespit edilmeden bu kişinin cemaat ile başka ilişkileri var; mesela örgüt ile iltisaklı yayınlara abone olmuş, çocuğunu iltisaklı okula göndermiş, sohbet toplantılarına katılmış diye atılı suçu işlediğine hükmetmek iki yanlıştan bir doğruya varmak olacaktır.

Şüpheli veya sanık bylock ağına kumpas ile dahil olmuşsa veya örgüt içi gizliliği sağlamak amacıyla değil de başka amaçlarla indirmişse bylock silahlı terör örgütünün delili olarak kabul edilemez.

Tuncay Beşikçi örgütün programı tabana yayma kararını ve kumpaslarını bilmektedir.

Diğer hususlara gelince 16. Ceza Dairesi Esas 2017/1809 Karar ,            2017/5155 26.10.2017 tarihli kararında dini sohbet, okul, gazete ve dergileri silahlı terör örgütünün delili olarak kabul etmemiştir.

 Dairenin kararının ilgili bölümü:

“….ikrarı ve HTS kayıt içeriğine göre Ağlasun İlçe Tarım Müdürlüğü'nde ziraat mühendisi olarak görev yaptığı dönemde, örgütün ilçe imamı olduğu iddia edilen ve örgütün ilçe yapılanması içerisinde görevli oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen şahıslarla telefonla görüşmek suretiyle irtibat içinde olmak, çoğunluğu kamuoyu nezdinde örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan hukuki kılıflarla kamu görevlileri ve sivil şahıslara yönelik bir kısım operasyonlara başladığı 2013 yılı öncesinde olmak üzere birkaç kez de bu tarihten sonra örgütün dini sohbet toplantılarına katılmak, örgüt tarafından çıkarılan gazetelere gerçek ismiyle abone olmak ve çocuğunu örgüte müzahir olması nedeniyle kapatılan Altınbaşak isimli okula göndermekten ibaret eylemlerinin, sanığın konum ve kişisel özellikleri de nazara alındığında sempati ve iltisak boyutunu aşan, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek;”

Şimdi iki yanlıştan bir doğru elde edilemeyeceği bu örnekte çok açık ve net değil mi?

AİHM

Diğer taraftan, örgütün de AİHM sürecine hazırlık olarak İngiltere ve ABD’de yanlı ve tutarsız olduğu anlaşılan ByLock raporları hazırlattığını ve şimdiden ikisinin dolaşıma sokulduğunu biliyoruz. Kimler tarafından yazdırtıldığı özellikle saklanmış bu raporlara yüksek meblağlar ödendiğini tahmin ediyorum. Zaten önümüzdeki dönemde AİHM savunmaları için böyle bir rapora ihtiyaç olacağından, bu konuda devlet bir çalışma yapmalı, ByLock’un ne olduğunu bilimsel verilerle, diğer raporlardaki yanlışlık ve tutarsızlıkları belirterek, örgütsel kullanımının altını çizerek, İngilizce ve tarafsız bir şekilde raporlaştırmalı ve AİHM’den gelecek cezaları minimuma indirmelidir.

Tuncay Beşikçi’nin  “..örgütün de AİHM sürecine hazırlık olarak İngiltere ve ABD’de yanlı ve tutarsız olduğu anlaşılan ByLock raporları hazırlattığını ve şimdiden ikisinin dolaşıma sokulduğunu biliyoruz. Kimler tarafından yazdırtıldığı özellikle saklanmış bu raporlara yüksek meblağlar ödendiğini tahmin ediyorum. Zaten önümüzdeki dönemde AİHM savunmaları için böyle bir rapora ihtiyaç olacağından, bu konuda devlet bir çalışma yapmalı, ByLock’un ne olduğunu bilimsel verilerle, diğer raporlardaki yanlışlık ve tutarsızlıkları belirterek, örgütsel kullanımının altını çizerek, İngilizce ve tarafsız bir şekilde raporlaştırmalı ve AİHM’den gelecek cezaları minimuma indirmelidir” görüşüne sonuna kadar katılıyoruz.

Ayrıca Tuncay Beşikçi’nin konu ile ilgili bütün çalışmalarında örgütün kumpas ve tedbirlerine karşı gösterdiği özeni takdir ediyoruz.

Sonuç olarak ülkemiz arkasını emperyalist güçlere yaslayan global bir gladio örgütü ile karşı karşıyadır. Bizim tek amacımız suçlu ile suçsuzun ayırt edilmesi, suçluların hak ettikleri cezalara mahkum olması ve suçsuzların aklanması ve adaletin tecellisidir.

Av. Rahmi Ofluoğlu