Genel olarak banka, faktöring ve finans kurumları, GSM operatörleri, telefon şirketleri alacaklarını tahsil etmek için borçluları sürekli taciz etmektedirler. Bu hukuk büroları sadece borçluları taciz etmekle kalmayıp onların eşlerini,  eski eşlerini, kardeşlerini, anne ve babalarını, kısaca ulaşabildikleri bütün yakınlarını taciz etmektedirler.

Bu hukuk büroları bu işler için çağrı merkezleri oluşturmakta ve buralarda hukukçu olmayan elemanlar çalıştırmaktadırlar. Bu elemanlara borçlu ve yakınlarını nasıl taciz edecekleri konusunda eğitim verilmektedir. Hukuk büroları bir şikayet olduğunda bu elemanları feda ederek işin içinden sıyrılmaya çalışmaktadırlar.

Çağrı merkezlerindeki bu elemanlar borçlulara ve yakınlarına hakarete varan sözler söyleyebilmektedirler.

-Bu paraları beraber yemediniz mi? Şimdi benim borcum değil diyorsunuz, utanmıyor musunuz? gibi....

Borçtan sorumlu olmayanlar

Limited, anonim şirket ortakları şirkete kefil değillerse şirket borçlarından sorumlu değillerdir. Sözü edilen hukuk büroları batak durumda veya borç ödeme güçlüğündeki bu firmaların eski yeni ortaklarını, bunların yakınlarını arayarak şirket borçlarını ödemedikleri takdirde şirketin borçlarından ötürü evlerine hacze geleceklerini, gayrimenkullerine, arabalarına v.s  haciz işlemi uygulayacaklarını söyleyerek şantaj yapmaktadırlar.

Sözü edilen hukuk büroları bu şekilde yurttaşların hukuk bilgilerinin eksikliğinden yararlanarak borçlu olmadıkları bir parayı ödemeye zorlamaktadırlar.

Bu şantajları yapan hukuk büroları bununla da yetinmeyerek firmanın eski ortaklarını da bu şekilde taciz etmekte, şantaj yapmaktadırlar.

Mağdurlar genellikle yurttaşlardır ancak bu taciz ve şantajları yapanların önceden bir seleksiyon yapmaları da mümkün değildir. Bu hukuk bürolarından biri böyle bir şantaj mesajını Yargıtay Ceza Dairesi başkanına gönderme gafletinde bulunuyor ve başı derde giriyor. Mağdurlar bazen avukatlar, hakimler de olabilmektedirler.  Avukatların bizzat kendileri mağdur olabileceği gibi yakınları da mağdur olabilmektedirler. Bu konuda dinlediğimiz avukatlardan biri bir yakınının bizzat ev adresine gidip böyle bir şantajı yapan ofisin avukatlarından birini aradığında dehşete düştüğünü anlatıyor. “Nedense çok cesurlar “diyor.

Sözü edilen bu hukuk bürolarının bu eylemleri  TCK’ya göre” kişilerin huzur ve sükûnunu ihlal etme” suçunu oluşturmaktadır.

Adaletbiz’de  konu ile ilgili yayınlanan haber üzerine hukukçular bu eylemlerin aynı zamanda dolandırıcılık suçunu da oluşturabileceği yorumlarını yaptılar.

Dolandırıcılık TCK 157 inci maddede özet olarak “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp çıkar sağlama” olarak tanımlanmaktadır.

Sözünü ettiğimiz hukuk bürolarının eylemi kişileri hileli davranışlarla kandırıp çıkar sağlama değil mi?

Bizce tam anlamıyla da öyle..

Üstelik bu kandırmayı mesleklerine duyulan güveni kullanarak yapmaktadırlar. Bu da bu eylemlerin 158 inci madde de düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun kapsamına girebileceğini akla getirmektedir.

MADDE 158 - (1) Dolandırıcılık suçunun;

i)             Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

 Görüldüğü gibi 158/1 İ fıkrası tam da bu eylemleri tarif etmektedir çünkü avukatlar serbest meslek grubuna girmektedirler.

Böylesi ağır müeyyidelere rağmen avukatlar bu suçları işlemeye nasıl cesaret etmektedirler?

Bunun cevabı bizim toplumumuzun uygarlık düzeyi ile açıklanabilir. Toplum duyarsız, barolar duyarsız, hukukçular duyarsız..

Onlar da “köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyorlar..  “

Ama her an sert bir kayaya rastlayıp çarpılabilirler.

 Rahmi Ofluoğlu