Balyoz kararı yok hükmünde bir karardır, hukuken oluşmamıştır çünkü suçun unsurları gerçekleşmemiştir. Suçun oluşması için ortada darbe yapabilecek yetenekte bir silahlı örgüt ve bu örgütün darbe teşebbüsü olmalı. Darbeye teşebbüs suçunun oluşması  TCK 35. Madde anlamında icra hareketlerinin başlamış olmasına bağlıdır. 35. madde kişinin işlenmesini kast ettiği suçu işlemeye elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlamış olmasını ön görmektedir, dolaylı hareketler, hazırlık hareketleri 35. madde anlamında icra hareketi değildir.

İcraya başlamış olmak da yetmez

35. maddeye göre icraya başlamış olmak yetmez, suçun işlenmesinin failin elinde olmayan nedenlerle engellenmiş olması gerekir. Failler suçu darbe yeteklerinin eksikliğinden ötürü gerçekleştirememiş ise suç bir darbe suçu değil başka bir suç olabilir. Şöyle diyelim 10 tane kendini bilmez Sürmene yapısı silahlarla başbakanlığı basmaya ve hükümeti devirmeye teşebbüs ediyor ve orada bulunan polis ve korumalar bunları kıskıvrak yakalıyor, burada bir darbe suçu işlenmiş olamaz çünkü ortada darbe yapacak yetenekte bir silahlı örgüt olmadığı gibi vasıtalar da suçu işlemeye elverişli değildir.  Burada suçun oluşmaması faillerin ellerinde olmayan nedenlerden değil, faillerin suçu işlemeye elverişli vasıtalara sahip olmamalarındadır.  Güçlü bir ordusu ve polis teşkilatı olan bir devletin hükümetini devirmek  ciddi bir örgüt ve silah- cephane gerektirir.

Biz  40 yıl önce İstanbul Hukuk Fakültesi’nde suça teşebbüsü böyle öğrendik. Ama görüyoruz ki bugün hukuk fakülteleri suskun konuşmuyorlar. Yargıtay’ın Balyoz kararından sonra iki akademisyen konuştu. Bakınız bunlardan Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk balyoz kararı için ne diyor?

“Hazırlık davranışlarını darbeye teşebbüs olarak değerlendirmiş, bu olmaz. Darbeye hazırlık var ama teşebbüs yok. Bu haliyle darbeye teşebbüs suçu oluşmaz”

Diğer akademisyen, ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen;

Bana bir cebir ve şiddet eylemi gösterin ki, bunu darbeye teşebbüs olarak yorumlayalım.” diyor.

Peki, Türkiye’de ceza hukuku akademisyenleri iki kişiden mi ibarettir, hayır onlarca ama korkuyorlar, içlerine korku sinmiş..

Balyoz sanıklarının çoğu darbeyi savunuyor olabilirler, darbeci düşüncelere sahip olabilirler, hatta bu doğrultuda çalışmaları da olabilir ancak darbeci düşüncelere sahip olmak, bu doğrultuda bazı girişimlerde bulunmak darbe suçunu oluşturmaz. 

Hukukçular soruna bir hukukçu kimliği ile baktıklarında sanıkların kimliği ve düşüncelerini incelemezler, sanıkların kişiliklerine yönelik yaklaşımlar Orta Çağ’da kaldı. Prof. Dr. Ersan Şen hukukçuların objektif olmaları gerektiğini söylüyor.

Ersan Şen hoca açıklamasına şöyle diyor:

“Hukukta net şudur; önünüzde somut olay vardır o olaya bakarsınız geçmişte hataları, eksiklikleri de almazsınız, doğru ne ise harfiyen ve objektif onu uygularsınız. Eğer geçmişte gözardı edilmişse, korunmuşlarsa, görünmemişlerse, bunlardan ancak tarihten ders çıkarırsınız, ama bu hatayı tekrar etmezsiniz. Birileri hoş karşılayacak diye ben hukukçu olarak öğrendiğim, bildiğim ve öğrettiğim doğrulardan asla şaşmam. Herkes sizden taraf olmanızı istiyor. Oysa hukuk taraf olmayı değil objektif olmayı gerektiriyor.

İddianame diyor ki, yaklaşık 400 kişi elbirliği ile suç örgütü, terör örgütü kurmaksızın ve silahlı teşkilatlanma içine girmeksizin Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru hükümetini, eski adı ile cebren iskat, yeni adı ile cebir ve şiddetle yıkmaya teşebbüs ettiler. Bu davanın en büyük iki eksiği var. İlki, ortada terör örgütünden açılmış bir dava yok. Oysa kamuoyunda bu dava darbe teşebbüsü olarak biliniyor. İkincisi, planın icra hareketlerine ilişkin dışarı yansıması yok.

Hukukçulara göre ortada hukuken geçerli bir hüküm yoktur, balyoz kararı keenlemyekundur.
Rahmi Ofluoğlu
Hukukçu