Geçen gün bir dostumla konuşurken: “Memleketin solcuları Öcalan’ın İmralı heyetleriyle yaptığı görüşmeleri görmeyerek büyük bir başarıya imza atmayı becerdiler” dedi. Şaşırtıcı mı? Hayır. Görüşmelerin sızması, hatta kitap olarak yayımlanması da yadırganacak türden değil, solcularımızın körlüğü de! Öteden beri adına “Barış Süreci” denen, nedense sonucu hesaba katılmayan bu sürecin, sadece kan ve gözyaşı getireceğini, söylemiştim. Bugün gelinen nokta, tekinsiz ve tecrit altında olan bölgeler, tehcire zorlanan halk ve kalıcı acının, iyice kökleşmesidir.

Bir HDP milletvekiliyle Hayattv’de yaptığımız yayında “Erdoğan’a yanlış bilgi veriliyor, yakında ona karşı bir darbe olursa şaşırmam” demesini şahsi fikri sanmıştım. Meğer doğrudan partinin fikriymiş. “Ergenekon’la AKP anlaştı” teziyle hakikati görmemek gibi kolaycılığa sapmak, sahiden memleket açısından büyük talihsizlik. Ergenekon kim, AKP kim? Baştan beri yinelediğim savımı dillendireyim: “Gericilerle masaya oturduğunuz an, oradan barış, çoğulculuk, aydınlanma çıkmaz! Irkçılık, dincilik, militarizm bulursunuz!”

Bölgenin gerçeği olarak yüzyıllık sorunu “Melelerle”, “Akillerle” çözmeye çalışan AKP’ye itirazı olmadı Kürt siyasi temsilcilerinin. Demek ki bugün “Ergenekon”la iş yapar saydıkları kimselerle gizli kapaklı, başbaşa görüştüler uzun süre. Üstelik tutanaklardan da görüyoruz ki Öcalan “Erdoğan diktatör” dendiğinde tepki göstermiş. Kitabı tefrika eden Odatv’yi izlemek gerek. Öcalan’ın ne denli özgün fikirleri olduğunu kavramak için! Doğrusu bugünlerde katliamlarla can veren kadınlı erkekli Kürt halkı temsilcilerinden acaba herhangi bir aykırı ses işitir miyiz diye bekliyorum.

Memleketin nasıl korkunç, karanlık, geleceksiz günlerden geçtiğini görüyoruz. Doğu Perinçek adlı biri çıkıyor ve “hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum” diyor. Buna da şaşırdığımı söyleyemem. Öyle bir siyasal çizginin temsilcisi ki, hem bugün durduğu yer, hem de dün iş gördükleri, aydın diye sunduklarıyla memleketi zehirlemeye devam ediyor. Akittv de gülümseyerek konuşan, onlarca insan katledildiğinde mutluluk duyan birinden söz ediyoruz.

Bu siyasal hareket bize Oral Çalışlar’ı, Hasan Cemal’i, Şahin Alpay’ı hediye etmedi mi? Doğu Perinçek’le eski müritlerinin düşünce dizgesi aynıdır. Perinçek’ten koptular ne yaptılar? Aydınlanmaya, cumhuriyete, sosyalizme saldırdılar; kimi akp’ci oldu, kimi cemaatçi… Şimdi de muhalif olarak “Silivri Zindanları” önünde “Umut Nöbeti” tutuyorlar! Yahu orası dün de zindandı ne değişti de şimdi akılları başlarına geldi?
Aydın yalnız kalmayı göze alıp, hakikati söylemeli. Anımsayın; bir ara Kandil’e gitmeyen gazeteciyi dövüyorlardı neredeyse! Hiç mi kuşku duymadı arkadaşlarımız bu durumdan? “Devlet izin vermeden, nasıl olur da bu görüşmeler, haberler yapılır, acaba kullanılıyor muyuz?” diye içlerinde bit yeniği oluşmadı bu gazetecilerin? Ekranlardan diledikleri gibi haber yaptıklarını sanırken, hiç mi tuhaflık hissetmediler acaba bu arkadaşlar? Hadi eğer cesaretiniz varsa şimdi yapın o haberleri, bugün çıkın dağa söyleşmeye! Vazgeçtim, meşru, seçilmiş milletvekillerini bile çıkaramıyorsunuz ekrana. Sırası gelince “Kandırıldım” deyip, kıvırmayı biliyorlar ama…

“Senin önerin nedir?” derseniz, söyleyeyim.

Yakındoğu’da sınırlar yeniden çizilirken, artık dinci, mezhepçi bir dille gidilecek yol yoktur. Bir aydınlanma cephesi kurulmalı ve yeni(k) işçi sınıfı da gözetilerek, beyaz yakalılar da hesaba katılarak bir çizgi oluşmalıdır. Bunun en güzel örneği Gezi’dir. Laiklik sulandırılamaz. Aydınlanmanın kazanımlarından ödün verince ortaya Selefilerin çıktığını gördük. Kimi kravatlı, kimi özgün halleriyle… Bu coğrafyada insan canının beş paralık değeri olmadığı iyice kafaya sokulmalı! Siyasal İslamcılardan demokrasi, özgürlük, barış beklemek ahmaklığından vazgeçilmeli.
Perinçek, Sözcü, Feyzioğlu türü koalisyonlara karşı net ve sert olunmalı. Öcalan’ı bilge saymaktan vazgeçilmeli. PKK’nın “Kanarya Sevenler Derneği” olmadığı kavranmalı. HDP ve CHP’nin kafası karışık liberal bileşenlerinden uzak durulmalı. Cemaat şimdi muhalif göründü diye kumpasları unutulmamalı. AKP, MHP’nin çok zamandır uzlaştığı “Türk-İslam Sentezi” tezi hep göz önünde tutulmalı. Aslında ikisinin tek parti olduğu unutulmamalı! Artık TSK gelsin bizi kurtarsın” diyen var mı bilmiyorum ama buna umut bağlayanlardan uzak durulmalı.
Siyasal mücadele uzun erimlidir. Yığınların ikna edilmesi kolay değil. Ancak şunu unutmayalım; her gün kıyılarımıza göçmen cesetleri gelirken ve bunun üzerinden kirli pazarlıklar sürerken bugün kıyamet kopmasa da yarın kopacaktır muhakkak. Böyle günlerde savrulmadan, eğilmeden, bükülmeden kalmak büyük beceridir. Umut arıyorsanız…

Deniz, Mahir, Mustafa Suphi oradadır!

 

Birgün