Zonguldak Cumhuriyet Savcılığı zaten Süheyl Batum’un konuşması için inceleme başlatmıştı. Ama Başbakan Erdoğan bunun sonuçlanmasını beklemeden “Süheyl Batum için suç duyurusunda bulunuyorum” deyince Savcılık da kendi incelemesinin sonucunu beklemedi ve hemen alelacele “konuşmanın TCK 301’inci maddeye girdiğine” karar vererek “soruşturma başlatmak için Adalet Bakanlığı’ndan izin” istedi.

HUKUK DEVLETİ TARİH OLUNCA!.

Elbette vatandaşların ‘suç duyurusunda bulunma hakkı’ vardır ama Türkiye’nin bugünkü şartlarında Başbakan’ın suç duyurusunda bulunması tamamen ‘yargıya baskı’ anlamına gelir. Referandumun arkasından yeni HSYK üyelerinin tamamının iktidar partisi tarafından ve “Adalet Bakanlığı bürokratlarından” seçildiği ve çoğunluğu oluşturdukları ortada.. İktidarın hoşuna gidecek kararları vermeyen hakim ve savcıların (özel yetkili olanların bile yetkileri alınarak) rütbelerinin düşürüldüğü veya uzak illere sürüldüğü ortada..Bu yapılanlara itiraz edildiğinde gidilecek ‘yüksek mahkemelere’ de el atıldığı ortada.
Bu durumda Savcılığın “Başbakan’ın işareti üzerine” hemen istenen adımı atmasında şaşılacak bir durum yok tabii. O nedenle Türkiye’nin bugünkü şartlarında Başbakan veya bakanlardan birinin bu tür açıklaması kesinlikle yargıyı baskı altına almak anlamına gelir. Ve ancak bugünkü ortamda olduğu gibi ‘hukuk devletinin tarihe karıştığı’ ülkelerde buna göz yumulur. MHP’ye ‘yüksek mahkemeler olmadığı takdirde aynı tehlike hepiniz için mevcut’ derken de bunu kastetmiştim zaten.

“Hukuk devleti”ne hep birlikte bir veda töreni düzenleseler iyi olur. Öte yanda orduya çok daha ağır hakaretler edenlere, bu hakaretler yapıldığı; örneğin “kendi askerine suikast”, “Başbakan Yardımcısı’na suikast” suçlamalarının açıkça zirveden yapıldığı veya “Allah’tan bu orduyla bir savaşa girmemişiz” sözleri söylendiği anda soruşturma başlatmayan Cumhuriyet savcılıklarına da suçduyurusu yapılmalı değil midir? Merak ediyor insan!

*****

Dönüp cinayetlere baksanız?

Gencecik kızları, kadınları hem de en vahşi şekilde öldüren, suçu delillerle sabit katillerin mahkemeler tarafından serbest bırakıldığı bir “hukuk devleti” düşünebiliyor musunuz peki? Mesela suçlunun karısını tepeleyerek dövdüğü medyada fotoğraflarıyla yer almışken ve kadın “beni öldürecek, koruyun” diye (dün yine benzer bir cinayet İstanbul’da işlendi, arkası kesilmiyor) Emniyet’e, Savcılığa başvurmuşken ona koruma sağlanmayan.. Bir kez öldürme teşebbüsünde bulunmasına rağmen kocanın hala tutuklanmaması sonunda zavallı kadını çocuklarının önünde öldürdüğü bir hukuk devleti?

Ya da çocuk yaşta bir kızı onlarca kez bıçaklayarak öldüren bir katilin ya da tecavüzcülerin serbest bırakıldığı bir hukuk devleti? Acaba bir rakip siyasetçinin lafı üzerine kıyametler koparıp Cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yapan hükümet yetkilileri “ülkede can güvenliğini ve adaleti sağlamak için” aynı derecede israrcı davransalar, bakanları-milletvekilleri bu olaylar karşısında sessiz sedasız oturacağına konulara hemen eğilse bunlar olur muydu?
Keşke insanlar bu konulara sırtını döneceğine “popülist siyasi tartışmalar” kadar heyecanla eğilseydi. O şanssız kadınlar, çocuklar bugün hayatta olurdu, insanın içi yanıyor!

*****

Başkanlık sistemi ‘eyaletlere bölme’ için hile mi?

Başkanlık sistemini “halkım tartışsın” dedikleri için ben de kafamı takmış vaziyetteyim.. Ama takmamın önemli bir nedeni daha var, “halkım”ın seçime gitmeden önce mutlaka öğrenmesi gereken “yeni anayasa taslağı” tüm israrlara rağmen açıklanmadığı halde ve şu süreçte hiç de gerekli olmadığı halde(ki siyaset bilimciler de ‘hiç gerekli olmadığını’ söylüyor ve tehlikeleri açıklıyor) damdan düşer gibi “başkanlık sistemi” tartışması başlatılması doğrusu dikkat çekmeyecek gibi değil.

Dün bu konuda yazdığım yazıda ‘eyaletlere bölme tartışmasının da başkanlık sistemi ile birlikte başlatılmasına’ işaret etmiş ‘acaba böylece BDP’ye eyalet isteklerinin yolda olduğu ve beklemeleri mesajı mı veriliyor’ diye sormuştum. Zira bildiğiniz gibi bu sisteme ABD örnek gösterilmekte ve ABD’de ‘diktatörlüğe dönmemesinin, başarıyla uygulanmasının’ sebebi de tüm sistemin, devlet yapısının farklı oluşu.. ‘Eyaletlerin ve seçilmiş valilerin’ olması, başkanın yetkilerinin ‘bağımsız valiler tarafından’ paylaşılması ve iki meclisin olması..

BDP ARADAN ÇIKIYOR...

Sonradan dikkatle düşününce bu konunun hemen şimdi ortaya atılmasında “BDP ve PKK’ya talepleriyle ilgili mesaj verilmesi” dışında bir neden daha olduğunu fark ettim. Bu şekilde “eyalet sistemine geçiş PKK ve BDP’nin isteğiyle yapılmış” gibi olmuyor, “başkanlık sistemi için gerekliydi, ondan yapıldı” oluyor. Bu noktanın ise kesinlikle açıklığa kavuşması gerekir. Türkiye’nin yapısı, coğrafi konumu, açıkça ifade edilmiş olan “özerk Kürt bölgesi” talebi, kaotik siyasi tablosu diğer ülkelerle hele de ABD gibi dünyanın en güçlü ülkesiyle kıyaslanacak gibi değildir.
Bu gerçeklere rağmen hala “eyaletlere bölünmesi” isteniyorsa en azından bunun gerçek nedeni dürüstçe halka açıklanmalıdır. Hem de seçimden önce !..

(Not: Aslına bakarsanız, Barzani’nin de birdenbire PKK ile BDP’ye “seçim sonrasına kadar bekleyin, hükümete zaman verin” tavsiyesinde bulunması da bu konuya dikkat çeken durumlardan biriydi.)