Ben vergiden hiç anlamam mı diyorsun?
O kadar da değil canım; sonuçta bir biçimde kendi cebinden çıkan para değil mi bu?
Anlaşılamayacak nesi var?
Anlayamıyorum deme kolaylığına kaçmak “Cebime giren elden anlamam” demek kadar yanlış olur ki, en azından bir genel kültür bilgisidir, gereklidir.
Öyle ya;
Madem siyaset önemli diyorsun;
Madem siyasette ekonomi de önemli,
Madem ekonomi deyince; gelirimizle, giderimizle, vergilerimizle bu iş bizim cebimizi de ilgilendiriyor; 
O zaman çok kısa, çok kolay ama çok yararlı bir ufuk turu yapıverelim.
*
Malum, kapitalist düzende devlet işlerini “döndürmek” sırf yasa çıkarıp talimat vermekle olmuyor. Bu işler için biraz da para gerekli. Memura, müteahhide ödeme yapılacak, kırtasiye alınacak, dış borçlar ödenecek falan… 
O zaman her devletin bu işler için bir biçimde para bulması lazım ya, işte bunun en birinci kaynağı da o “vergi”ler.
Yani içinde bizlerin de bulunduğu yurttaşlardan ve onların ortağı olduğu işletme, şirket gibi işyerlerinden bir biçimde toplayacağı “paralar”
-Ne kadar toplayabilir ya da ne kadar toplamalı?
Tabii ki devlet olarak ne kadar iş yapacaksa ve bu iş için kaç para gerekiyorsa o kadar. 
-Ya toplayamazsa?
O zaman da ya elindeki malları satar savar, ya gider bir yerlerden borçlanır.
 Hiç biri olmazsa halka sunması gereken bazı işlerden vaz geçer, bunları ben yapamıyorum özel sektör yapsın, halk o işleri devlet babasından beklemesin, istiyorsa onların “müşteri”si olsun der.
-Peki, bizde yeteri kadar vergi toplayabiliyor mu devlet?
Hayır toplayamıyor. Toplayamadığı için de hemen her yıl bütçe dediğimiz gelir-gider dengesi açık veriyor. Yani para yetmiyor. 
Bu nedenledir ki elde pek fazla kamu malı kalmazken borçlar da yükseliyor.
-Peki neden toplayamıyor? Neden kanun gücünü kullanamıyor bu konuda?
Toplanacak “vergi” her şeyden önce; halkın cebindeki para, sahibi olduğu mülk, piyasada dönen iş ve buradan sağlanan kazançlar. Eğer bu kaynaklar yeterli olmazsa yani ekonomi üretemiyor, ürettiğini ihraç edemiyor, işsizlik diz boyuysa, kimse kazanamıyorsa ortada vergilendirilecek yani bir kısmını devletin isteyeceği, ver bakalım diyebileceği “para” olabilir mi?
Olmayan para, kanunlar ne derse desin, kim ne kadar zorlarsa zorlasın alınabilir mi?
Ne verilebilir ne alınabilir. Zaten ikide bir “yeniden yapılandırma” denen “ödeyemediğiniz o borcunuzu bir kere daha taksitlendirelim, faizini-cezalarını kaldıralım diye aflar(!)çıkarılmasının kolaylıklar(!) getirilmesinin pek dile getirilmeyen nedeni budur.
-İyi ama hükümet neden beyaz eşyada mobilyada KDV’yi ÖTV’yi indirdi? 
Ona para gerekli değil miydi?
Evet hem de çok gerekliydi ama, referandum sırasında “Oy” almak vergi almaktan daha gerekliydi. 
Oy bir kere ve o gün alınır, vergi daha sonradan da.
Üstelik ekonomik sıkıntı had safhadaydı ve bazı sektörler bıçak sırtındaydı yani her an batabilirlerdi. Dolayısıyla “siyaset” o günlerde geçici bir ferahlık yaratılmasını gerektiriyordu ve o yapıldı.
-Peki bu vergi indirimleri geçici mi gerçekten? Daha sonra ne olacak?
Devletin vergi ihtiyacı ortadan kalkmayacağına ve zaten istediği kadar toplayamadığı vergide kalıcı bir indirim yapamayacağına göre yakın bir gelecekte vergilerin tekrar yükseltilmesi şart. 
Üstelik daha önceden almadığı vergileri de telafi edecek yükseklikte.
-Peki bu konuda bir ipucu var mı? Yani vergilerin artması konusunda niyet belli mi?
Bir ipucu ya da niyet aramaya gerek yok, hesap belli. Sen nasıl para olmadan geçinemiyorsan devlet de vergisiz geçinemez. Düşünsene, bir ara gelirin azalmış ve borçlanmışsan ardından daha fazla paraya gerek duymaz mısın? Çünkü hem eski gelirine kavuşman hem verdiğin açığı kapatman lazım.
-İyi ama bu arada “Üretim üzerindeki vergi yükünü kaldıracağız” falan deniyor. İkinci defa borç yapılandırmasından söz ediliyor. Bu açıklamaya bakılırsa sanayiin, üreticinin üzerindeki vergiler azaltılacak, hatta bize taksit kolaylıkları gelecek gibi.
O açıklama aslında tam da bizi doğruluyor.
Gerçekte olay şu:
1.Ekonomi giderek daha da sıkıştı. 
Üretimin üzerindeki vergi yükü derhal kaldırılmazsa el değiştirmelerin, batmaların, işsizlikte patlamaların olması yani krizin çıkması “mukadder”. Böyle bir duruma düşmemek, en azından geciktirmek için üretim üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi gerekiyor.
2.Sanayide ve inşaat sektöründeki sıkıntı hafifletilirken ortaya çıkacak vergi kaybının bir yerlerden “telafi” edilmesi lazım. Devletin toplam vergi ihtiyacı değişmediğine, hatta borçlar, kur artışları ve piyasadaki daralma dolayısıyla daha da artıyorsa, üretim üzerinden kaldırılan vergi yükü acaba nereye ya da kime “kaydırılabilir”?
Servetler üzerine gidilmesi politik açıdan pek uygun görülemeyeceğine göre; tabii ki “tüketime” yani sen, ben, onlardan oluşan “tüketici”ye.
Ne dersiniz, pek yakında KDV’de önemli bir “oran ayarlama”sı yapılmasından daha görünür bir olasılık var mı?
-Yani KDV artacak mı diyorsun?
“Vaziyet” onu gösteriyor. 
Örneğin yüzde 1’lik oranlar 3’e, 8’likler 10’a 18’likler 20’ye çıkarılırsa kimse şaşırmasın.
-Bizi nasıl etkiler bu iş peki?
KDV, senin aldığın mal ve hizmet bedelinin üzerine eklenen devlet payıdır. Yani şu kadarı malın bedeli, bu kadarı devletin payı deniyor.
Yapılan “ekleme” tabii ki o mal ya da hizmetin sana dönük fiyatını arttırır. Bu durumda ya “devam” der, paran varsa daha yüksek bir bedel ödersin ya da bu parayı ödeyemem der; ya tüketiminden kısar veya yaşam kalitenden vaz geçip “değeri düşük mal ve hizmetler”le idare edersin. 
Örneğin et döner yerine tavuk döner yersin, beyaz peynir yerine peynir suyundan yapılma çakma peynir yer ya da lor kullanırsın, pastahane yerine simitçi dükkanına gidersin falan gibi…
İstersen kaldır şimdi başını bir kısım goygoycu gazeteden, çevir yüzünü o bir kısım palavra yaymayı iş edinmiş televizyonlardan, düzmece dizilerden; Bakın etrafına bu gözle...
Bu dediklerimin ip uçlarını görmeye başladınsa şu vergi işini de çözdün kafanda artık demektir. 
Ama hala, “Yok canım her şey yolunda” diyorsan; sana ancak son bir şey söyleyebilirim:
Hadi vergiyi anlatamadık ama “Amman cebine dikkat et!”.