Türk siyasetinin tüm etik değerleri kaybetmesi, koltuk uğruna milletin gözünün içine baka baka her tür yalanın söylenmesi, bir de üstüne bu yalancıların vatandaşı “hiçbir numaralarını anlamayacak budalalar” olarak görmesi, kendilerini ise pek akıllı sanmaları artık iyice çekilmez hale geldi.

Baykal ve Sav ’ın oynamakta oldukları (önce rakip duruma gelmişlerdi, Sav da gönderilip çıkarlar birleşince tekrar aynı safa geçiverdiler) oyun da bunun ta kendisi... Genel Başkanlıktan büyük bir skandalla ayrılan Deniz Baykal dün “kişisel beklentisi olmadığını, partisinin yararını düşünen partili olduğunu “ iddia etmiş. Parti içinde Baykal’la birlikte yarattıkları antipati ile kendi seçmenlerini bile kaçırtan, kurdukları hegemonya ile kendi milletvekillerini bile partiden soğutan, dönemlerinde ortada ‘kadın’ ve ‘gençlik’ kolları bırakmayan imparator Önder Sav ise “hepimize düşen görev CHP’yi iktidara hazırlamak” demiş.

PARTİYİ KAYNATAN İKİLİ

Baykal’a “ Madem ki kişisel beklentiniz yok, neden ikide bir ortaya çıkıp veya yakın adamlarınızı çıkarıp partiyi karıştırarak devamlı ‘içten içe bir huzursuzluk var gibi’ bir hava yaratmaya çalıştınız? Madem ki beklentiniz yok (ve sizin şartlarınızda da zaten olmamalı ) neden ‘bundan sonra genel başkanlığa aday olmayacağınızı bir türlü söyleyemediniz? Parti yönetimi daha önce ‘kurultayın ancak seçimden sonra olabileceğini’ açıklamasına rağmen böylesine zor bir dönemde neden size yakın milletvekillerini kışkırtıp yönetimi kurultay kararı almaya zorladınız” diye sormak lazım.

Hatta referandum öncesi kendisine çok yakın bazı milletvekillerinin iktidarın tezini savunarak açıktan açığa “Evet” çıksın diye çalışmalarını da...

Önder Sav’a ise “Madem ki hepinize düşen görev CHP’yi iktidara hazırlamaktır, bunca yıldır niye muhalefette olmakla yetindiniz, neden yeterli çalışmayı, organizasyonu yapamayıp küçük alanlara kısılıp kaldınız? Şimdi Kılıçdaroğlu işe koyulunca mı aklınıza geldi” diye...

KENDİSİ ‘BLOK’ÇU!

Bundan önce kendi dönemlerinde hep ‘blok listeyle’ parti meclisi üyelerini seçen , bu yüzden 2005 Kurultayı’nda Mustafa Sarıgül’ün ‘çarşaf liste’ önergesini reddettiren ve ona hakaretler yağdıran Baykal şimdi birdenbire ‘çarşaf liste’ aşkına tutuldu. Amaç bu listeyi binbir ayak oyunuyla delip kendi adamlarını yerleştirerek ortaya “eski tas, eski hamam” bir parti Meclisi çıkarma ve böylece Kılıçdaroğlu’nun; ‘iyi anlaşacağı bir ekiple, bütün halinde çalışarak seçime gitmesini önleme’ değilse, ‘aman başarmasın, bizim bugüne kadarki başarısızlığımız ortaya çıkmasın ama isterse kıyamet kopsun’ demek değilse nedir bu çaba?

“Siz blokçu idiniz, şimdi bu çarşaf aşkı neden” sorusu tabii ki sorulacağı için cevabını da hazırlamış; ”yeni tüzük ilk kez uygulanacak da ondan” .. Peki yeni tüzükte blok liste yok mu, var. Ancak delege (kışkırtılmadan) kendi iradesiyle isterse çarşaf da olabilir. Demek ki Baykal’ın mazereti geçersiz.

KILIÇDAROĞLU NEDEN FİKİR DEĞİŞTİRDİ?

Daha önce aynen tüzüğe uygun şekilde “Delege isterse PM çarşaf listeyle seçilebilir” diyen Kılıçdaroğlu’nun bu görüşten uzaklaşmasını eleştirenler çıkacaktır ama bence bunun tek nedeni o günlerde “Baykal-Sav ikilisinin seçime giderken bile partiyi çalışamaz hale getirecek bir ihtirasla ‘adamlarını seçtirmek ve yönetime ayak bağı olmak için’ ortalığı karıştıracaklarına ihtimal vermemesi”ydi. Kısacası Kılıçdaroğlu onların ‘yaratmayı planladığı tehlikeyi gördüğü’ için blok listenin doğru olacağına karar verdi. Sonuç ne olur, delegeler de bu planı görür ve bozar mı bilinmez, bilinen bir şey varsa Baykal ile Sav ’ın, planları uğruna partilerini seçim sürecinde kurultaya zorlayıp çalışmasını engelleyecek, “Kılıçdaroğlu partinin ideolojisini değiştiriyor” yalanlarıyla yıpratacak kadar gözü kara bir gidiş içinde olduğudur!

***


Vitali Hakko’nun yaşattıkları!

Dünyaya hep pozitif bakmayı bilen, çevresine, yaşadığı topluma iyi şeyler kazandırmak için çabalayan insanlar yaşarken sevildikleri gibi, yaşama veda ettikten sonra da unutulmuyorlar . Hatta enteresan bir şekilde bu kez de “onlar adına atılan adımlarla” üretmeyi, olumlu eserlere önayak olmayı sürdürüyorlar.

Bu tip insanları tanımak kolaydır, yüzlerine bakarken “onlarsız bir dünyanın eksik olacağını” hissedersiniz. Vitali Hakko da böyleydi. Yaşadığı sürece ; erkek ve kadın giyiminden, aksesuara, resimden kumaş baskıya, ev eşyası ve dekorasyon zevkinden, modern-çağdaş mağazacılık anlayışına kadar birçok yeniliği Türkiye’ye Batı ülkeleriyle aynı düzeyde taşımasına rağmen hayatının son günlerinde bile “bir şeyler daha yapabilmek için” çırpınmaktan hiç vazgeçmemişti. Ve şimdi ölümünden üç yıl sonra, aynı amaçları ve vizyonu paylaşan oğlu Cem Hakko tarafından “onun anısına, onun adıyla” açılacak olan Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı yle dünyada sayılı benzeri bulunan bir yeniliğe daha katkıda bulunmuş oluyor.

9 Aralık Perşembe akşamı yapılan “2010 Vitali Hakko Gecesi” nde; Frankfurt, Londra, NewYork gibi dünyanın en önemli kitap fuarlarından yararlanacak ve “imzalı, özel edisyon kitapları” da okuyucuyla buluşturacak olan bu özel kütüphanenin ön açılışı da yapıldı. Sadece bu kadar değil, kusursuz hazırlanmış bir toplantıdan sonra gece; özel olarak İspanya’dan getirilmiş olan ünlü Cigala&Tango grubu ve onların müziğiyle İspanyol dansçıların yaptığı “hayatımda gördüğüm en güzel dans, en müthiş uyum” diyebileceğim tango gösterisiyle noktalandı.

Stresi hiç bitmeyen bir ülkede bu tür güzel olaylar insana ümit ve yaşama sevinci aşılıyor doğrusu!