Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Toplumumuzda işçiler, emekçiler, küçük orta işletmeler; KOBİ’ler var. Bir de bu sınıf ve tabakalar durağan değil, hızlı bir değişimin içersindeler. Dünyanın geçen yüzyıllarda 100 yılda kaydettiği gelişmeleri, günümüzde birkaç yıl içerisinde yaşıyoruz. Dünya hızlı bir değişimin içerisindeyken Türkiye elbette bu değişimin dışında kalamaz. Üstelik Dünya değişirken Türkiye iki kez bu değişimi yaşıyor. Türkiye, dünyadaki değişimi yaşarken diğer yandan da kapitalistleşme sürecini yaşıyor, kapitalistleşmenin ağır sancıları ile deviniyor.
Kapitalistleşme sürecindeki Türkiye’de son 30 yılda yüz binlerce işletme kapandı, milyonlarca insan işlerini kaybetti, yoksullaştı, işçileşti veya işsizler ordusuna katıldı. Ülkemizde hızlı bir tekelleşme yaşanıyor. Önce ayakkabı atölyeleri kapandı, yerlerini ayakkabı fabrikaları aldı, tekstil atölyelerinin yerini tekstil fabrikaları aldı, sonra bakkallar, dükkanlar kapanmaya başladı yerlerini dev zincir mağazalar aldı. Perakende alanında dev zincir mağazalarla yaşanan gelişmeler küçük ve orta üreticilerin ya yok olmasına neden oldu, ya da onları boğaz tokluğuna makineleri ile birlikte düzen köleleştirdi.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken hukukta değişmek zorunda idi ve değişti. Bazen hukuk bu değişimin hızına yetişemedi. Bilişimdeki gelişmelerde olduğu gibi, hala internet alanında yasal boşluklar mevcuttur. Peki, Türkiye’de barolar, baroların üst kuruluşu olan barolar birliği bu değişim sürecinde ne yaptılar? Yaşanan bu büyük değişime, sancılı değişime ağırlıklarını koyup yön vermeye çalıştılar mı, yoksa seyirci mi kaldılar? Birkaç gelişmeyi ele alalım ve bu gelişmelerde baroların aldığı tavrı irdeleyelim, sonrada barolar gerici mi, tutucumu, ilerici mi, çağdaş mı, devrimci mi ona bakalım.
Dev büyük mağazalar birden kentlerin merkezlerinde her türlü mimari, şehircilik v.s kurallarını hiçe sayarak yayılmaya başlayınca bir yandan esnaf, diğer yandan küçük ve orta işletmelerden şikayetler gelmeye başladı. Hükümet bu toplumsal muhalefeti susturmak için göstermelik bir büyük mağazalar yasa tasarısı hazırladı. Yasa 2005 yılında meclise geldi, ama hala yasallaşmadı, bu saatten sonra yasallaşsa da bir önemi yok, çünkü küçük orta işletmelere el Fatiha… Bir daha var olmaları mümkün değil. Yasa tasarısı kent merkezlerinde açılacak mağazalara bazı sınırlamalar getiriyor ve belli metre karenin üstündekilerin şehir merkezlerinde açılmalarını yasaklıyordu. Hiç de yeterli bir yasa değildi, buna rağmen yasalaşamadı. Peki, siz büyük toplumsal rahatsızlık nedeni ile gündeme gelen bu yasa tasarısına ilişkin barolardan bir ses duydunuz mu? Duyan varsa beri gelsin!..
Tekelleşme sürecinde iflasın eşiğine gelen firmalar için İİK’ da değişiklik yapılarak İFLASIN ERTELENMESİ KURUMU hukuk yaşamımıza girdi. Tekeller ve onların temsilcileri Abant toplantıları düzenleyerek bu kurumu eleştirdiler, yıprattılar. Kurum zaten eksik bir yasal düzenleme ile gelmişti, hayata geçirilebilmesi hem pratik olarak zordu, hem de düzenleme eksikti. Tekeller bu yasaya tahammül edemediler. Yargı mensuplarının da katıldığı Abant toplantıları ile yasanın uygulanmasını güdükleştirdiler. Bugün de mecliste bekleyen yeni TTK’nun tasarısı ile İflasın Ertelenmesi yeniden düzenleniyor. Siz bütün bu gelişmelerle ilgili barolardan bir ses duydunuz mu?
Bakınız bütün bu gelişmeler tekelleşmenin getirdiği yoksullaşma, işçileşme sorunları ile ilgili. Sınıflı toplumun sorunları, barolar bu toplumun dışında kurumlar mı?
BORÇLULAR HAPİSHANESİ
İngiltere’deki Fleet Borçlular Hapishanesi, yaklaşık 800 yıl var olduktan sonra, 10 Kasım 1842‘de, bir perşembe günü kapandı.
İngiltere’de büyük toplumsal tartışmalara neden olan, isyanlar ile sürekli gündeme gelen Borçlular Hapishanesi, sonunda, 1842′de, yani bundan yaklaşık 200 yıl önce tarihin derin sayfalarında yerini aldı.
Borçlular Hapishanesi’nin mahkumları, 1780‘de büyük bir ayaklanma çıkardılar ve cezaevini ateşe verdiler. Ayaklanmanın ardından cezaevi büyük hasar gördü,  mahkumlar hapisten kaçtı ve cezaevi kayıtlarının büyük bir bölümü yangın ile yok oldu.
Ayaklanmanın hemen ardından, Borçlular Hapishanesi yeniden inşa edildi. Hapishanenin sokağı gören taraflarına yoldan geçenlerin borç mahkumlarına para vermesi ve yardım etmesi için para kutuları konuldu. Pencerelerin üstüne yoldan geçenlerin yardım etmesi için dualar yazıldı. “Lütfen fakir mahkumlara yardım edin” şeklinde yazılar asıldı.
 
Fleet hapishanesi bir isyanla tarihe karıştı, ama Türkiye’de hala borçlular hapishanelerde. Anayasanın 38. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ek 4 lu protokol hükmüne rağmen Türkiye’de hala insanlar karşılıksız çekten 5 yıla kadar hapse giriyor. Yüz binlerce insan karşılıksız çek suçlarından yargılanıyor. 2009 yılında TBMM’ne bir çek yasası tasarısı geldi. İktidarın Adalet Komisyonu başkanı İyimaya karşılıksız çeke hapis olmaz dedi. İktidar yanlısı akademisyenler” KAST” olmadan karşılıksız çek suçu oluşmaz dediler, ama barolar, Özellikle İstanbul Barosu hükümet tasarısını öven bir açıklama yaptı. Türkiye baroları sustu. Çekte vade olmaz, çek yazılırken kast vardır gibi ipe sapa gelmez, hayatın gerçekleri ile bağdaşmayan gerekçelerle çeke ceza savunuldu. Çekte vade olmazmış. 8 ay vade ile keşide edilen çekler sanki hayatın gerçeği değil.
Adaletbiz’in “Seçim Paradoksları” yazısında biz sağın sol sloganlar kullandığını söyleyerek bir şeylere dikkat çekmek istedik. Aslında sağ çağın gelişmelerini sola göre daha hızlı kavrıyor ve doğru tavır alıyor, sol ise şaşkın kalıyor. Karşılıksız çek tartışmalarında olduğu gibi, sağ çağdaş kapitalizmin kriterlerini, daha doğrusu çağdaş burjuva olmanın gereğini yapıyor, sol ise pre kapitalist bir anlayışla gerici bir tutumda direniyor.
Barolar çağdaş gelişmeler karşısında sessiz kalarak tekelleşmenin yanında tavır almış olurken bazen de tekellerin bile gerisine düşmek zorunda kalıyorlar. Yani durum vahim. Hükümet dev zincir mağazalara karşı gelişen toplumsal muhalefeti görüyor, hükümet borçtan hapsin çağdaş olmadığını görüyor ama destek bulamadığı için adım atamıyor, çünkü hukuk kurumları, barolar katkı görevlerini yapmıyor. Bütün bunları ne ile açıklayacağız, bilemiyorum.
TEKELLEŞME SERBEST MESLEKLERİ DE DERİNDEN ETKİLİYOR
Bu konuya baro başkan adaylarının Fındıkzade toplantısında ÖHP başkan adayı Av. Feyzi Çelik değindi. Serbest mesleklerde işçileşme diğer mesleklerde avukatlığa göre daha yüksek düzeyde, % 90 larda. Bunu Feyzi Çelik açıkladı. Ne ilginçtir bu konuyu vurucu biçimde İstanbul Barosu seçimlerinde gündeme getiren gene sağ aday, Satılmış Şahin.. İşçileşen avukatlar bir realite ve bu realite göreceğiz soldan önce sağ partilerin gündemine girecektir.  Galiba burjuva demokrasisi, burjuva kültürü yaşanmadan daha ilerisi olmuyor.
Barolar yerlerini belirlemeli, çağı yakalamaya çalışmalılar. Türban üzerine yapılan ilericilik gericilik tartışması toplumu ileri taşımaya yetmez.  Barolar toplumun dinamizmini doğru kavrayarak çağdaş hukukun yaratılmasına katkı sağlayabilirler, aksi halde ilericilik yapacağız derken juritokrasiye hizmet ederler, sol olacağım derken sağın çizgisinin gerisine düşerler.