İstanbul Barosu yönetimine karşı kamuoyunda pek çok spekülasyonunun yapıldığına işaret eden Kocasakal, orta yerde haksız, mesnetsiz, maksatlı açılan bir dava ve bunun sonucunda da %60 oyla baro yönetimini seçen Genel Kurul iradesine karşı organize bir darbe teşebbüsü bulunduğunu söyledi.

 

Kocasakal konuşmasında, Balyoz davasında duruşmaların tıkanması, avukatların görev yapamamaları, baroya başvurmaları, baro yönetiminin mahkemeye giderek adil yargılamanın sağlanması, savunma hakkının kısıtlanmaması ve meslek onurunun korumasını içeren dilekçe vermesi, savcılığın bunu başka şekilde değerlendirerek suç duyurusunda bulunması, ifadeye çağrılmaların yasal gerekliliğe uymaması, Baro yönetimi hakkında kamu davasının açılması, sevk maddelerindeki tutarsızlık ve kamuoyundaki yanlış değerlendirmeleri içeren süreci özetledi. 

 

Yapılan saldırıların sadece İstanbul barosu başkanı ve yönetim kuruluna yönelik olmadığını, bunun en başta İstanbul Barosuna, daha geniş anlamıyla barolar ve avukatlara yönelik olduğunu belirten Kocasakal, önce yargının kuşatıldığını, sonra ele geçirildiğini ve siyasi iktidarın kontrolü altına alındığını bildirdi. Ümit Kocasakal sözlerini şöyle sürdürdü: “Yargı bu hale gelince ayakta sadece barolar ve avukatlar kaldı. Avukatların isimleri terör örgütleriyle yan yana getirilmeye çalışıldı. Sıra avukatları koruyacak, kollayacak olan barolara geldi. Barolar eğer susturulabilinirse avukat korumasız kalır, avukat korumasız kalırsa vatandaş korumasız kalır. Avukat o zaman bir takım davaları almakta tereddüt eder. O zaman vatandaşımız hakkını ve hukukunu koruyamaz. Hak arama özgürlüğü ve savunma hakkı kullanılmaz hale gelir. Avukata ve barolara yapılan her saldırı özünde vatandaşın hak arama özgürlüğüne ve savunmaya yapılan bir saldırıdır”. 

İSTANBU BAROSU