431 Nolu Kanunla Hilafet kaldırılmakta, Osmanlı Hanedanı mensupları da yurt dışına çıkarılmaktadır. 

·         429 Nolu Kanunla Şer’iyye ( Din işleri ) ve Evkâf ( Vakıflar ) Vekâleti ile Erkan-ı Harbiyei Umumiye ( Genelkurmay ) kaldırılmaktadır.

·         430 Nolu Kanunla da Tevhid-i Tedrisat ( Öğretim Birliği ) gerçekleştirilmekte, medrese eğitimi son bulmaktadır.

Saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılıp, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet rejimine geçişten sonra Cumhuriyet ile Hilafetin bir arada yürümesi olanaksızdı. Yine aynı ülkenin yurttaşlarının bir kısmının çağdaş eğitim, bir kısmının da medrese eğitimine tabi tutulmasının yaratacağı ikilemin giderilmesi için öğretim birliğinin sağlanması gerekliydi.

Milli Kurtuluş Savaşından sonra ulus devlet, ekonomik bağımsızlık, çağdaş uygarlık hedeflerini önüne koymuş bir rejimle saltanat kurumlarının, teokratik anlayışın bir arada sürdürülmesi olanaksızdı. Bu durumda Cumhuriyet’in hedeflerinin gerçekleşmesi mümkün olamazdı.

 

Osmanlının çöküş döneminin sömürge ekonomisinin ve çürümüş idari yapısının devamı durumunda kısa zamanda Cumhuriyet’in de aynı kaderi paylaşacağı gören Mustafa Kemal’in tercihi köklü devrimlerden yanadır. Yine saltanatın yanında Hilafet makamının yetkilerine de sahip Osmanlı Sultanı’nın Cihad fetvasından etkilenmek bir yana, Arapların İngilizlerin safında Halife Ordusuna silah çekmesi bu makamın etkisizliğini de göstermişti.

 

Ülkenin ve ulusun yok oluş felaketinin önüne büyük bedeller ödeyerek geçilebilmesinin tarihsel derslerini taşıyan Cumhuriyet’in kurucu kadroları 3 Mart 1924’ deki devrim yasalarını benzer felaketlerin yaşanmaması için düşünmüşlerdir.

 

Tarihin imbiğinden süzülüp günümüze kadar gelen 89 yıllık bir uygulamanın sonlandırılarak, çöküş dönemi Osmanlısına övgüler düzüleceğini, ülkeyi sömürgeleştiren, halkı sürüleştiren bir felaket dönemine özlem duyulacağını Cumhuriyet’i kuranlar her halde düşünememişlerdi. Onca yıkımdan sonra alınan ibret dersleriyle o acı dönemlerin bir daha yaşanmayacağını ummuşlardı kuşkusuz.

 

Eğitim başta olmak üzere toplumsal yaşamın her alanındaki düzenlemelere bakıldığında Kurtuluş Savaşı verenlerin manevi mirası ile Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi ile toptan bir hesaplaşma içine girildiği kuşkusu doğmaktadır.

 

İstanbul Barosu çağdaş uygarlığa çağdaş eğitimle ve çağdaş kurumlarla ulaşılabileceği gerçeğinden hareketle yaşanan süreci duyarlılıkla izlediğini, bu güne kadar olduğu gibi kurumsal sorumluluk bilinci doğrultusunda mücadelesini sürdüreceğini kamuoyu ile paylaşmaktadır.

                                                                          

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI