“BİAT ETMEDİK ETMEYECEĞİZ. BOYUN EĞMEDİK EĞMEYECEĞİZ. ZULMÜN ÖNÜNDE EĞİLMEYECEĞİZ. ADALET TALEBİMİZDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ

Değerli meslektaşlarım, üstatlarım,

Değerli konuklar,

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, yitirdiğimiz tüm meslektaşlarımızın anısı önünde saygı ile eğiliyorum.

Olağanüstü genel kurul sürecinde, elbette ki dünya görüşlerini, özgün kimliklerini, eleştirilerini muhafaza etmek kaydıyla genel kurul iradesi ile seçilmiş meşru yönetime, yani kendi iradelerine sahip çıkan, genel kurulun düzenlenmesinde bizzat çalışan tüm guruplarımıza (ÇAG, KAV, ÖZGÜRLÜKÇÜ AVUKATLAR ) en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

İstanbul Barosunun bu genel kurulu, tarihi bir genel kuruldur ve hepimiz tarihe tanıklık etmekte, o tarihin oluşmasına katkıda bulunmaktayız. Ancak ne acıdır ki yaşanan bu tarih, hukukun ve hukuk devleti ilkelerinin ayaklar altına alındığı, baskı ve zulmün sivil bir darbe ve diktaya dönüştüğü bir dönemi ifade etmektedir.


          Hukuk devleti en yalın ifadeyle herkesin hukukun güvenliği ve güvencesi içinde yaşadığı, idarenin ve iktidarın tüm eylem ve işlemlerinin denetime tabi olduğu devlettir. Hukuk devletinde bireyler somut bir isnat, delil olmaksızın ve sabaha karşı yaka paça gözaltına alınıp, gerekçesiz, soyut isnatlarla senelerce tutuklu kalmaz, ölçüsüz ve keyfi uygulamalara maruz kalmaz, her hak arayan, anayasal hakkını kullanan örgüt üyeliği İle suçlanmaz, savunmalar kısıtlanmaz.

          Hukuk ve yargı, adalete, hakka yönelirse özgürlüklerin ve bireylerin en büyük güvencesi olur. Ancak zulme, baskıya, tasfiyeye yönelen, vasıta kılınan; bağımlı, şekilli, kurgulu yargı hak ve özgürlüklerin en büyük düşmanı,

iktidarların en büyük silahı haline gelir. Bugün Türkiye’de yaşanan bu dur. Ne yazıktır ki, güç ve iktidar savaşlarının arenası haline getirilen, tamamen siyasi iktidarın denetimine giren yargı artık hak ve özgürlüklerin en büyük tehdidi, toplumun kâbusu olmuştur. Eğer hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargı, zulüm ve hukuksuzluğun vasıtası haline gelmişse, getirilmişse bir tasfiye mekanizmasına dönüşmüşse bir toplum için bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. Savunmaya saygı gösteren, hiç kimsenin ve gücün “gereğini yapmasını” söyleyemeyeceği bağımsız ve tarafsız bir yargı, toplumsal düzenin belkemiğidir. Türkiye bu açıdan bugün omurilik felci olmuştur. Hukuksuzluk, zulüm bizzat yargı eliyle gerçekleşmekte yahut meşrulaştırılmakta ise bunun adı ileri faşizmdir.

          Hakimlere sesleniyorum: Güce boyun eğmeyin, biat etmeyin, hiçkimsenin, korkunun, beklentinin esiri olmayın. Cesur olun, yalnızca hak ve adalete, hukuka göre karar verin. İnsanları mesnetsiz, delilsiz tutuklayıp, hapislere atmayın. Yasaları eğip bükerek bir silah gibi kullanmayın. Yüreğinize kin, kararlarınıza fısıltılar bulaşmasın. Varsın sizi meslekten atsınlar, sürsünler. Biz yanınızda oluruz. Yoksa yarın bir gün vicdanlarınızdan, aynalardan, çocuklarınızın gözlerinden, tarihin ve toplum vicdanının şaşmaz yargısından kaçamazsınız. Gizlenecek bir yeriniz yok, olmayacak. Toplumun büyük bir kısmı şu an fark etmeyebilir, ama olup bitenin farkında olan insanlar var. Biz farkındayız. Toplumsal bellekte hiçbir şey kaybolmaz. Cumhuriyet Savcılarına sesleniyorum. Cumhuriyetin, toplumun savcıları olun. Avcı değil, savcı olun. Kürsünün üstünde olmak, üstün olmak anlamına gelmez. Kanunda size verilen yetkiler, içini istediğiniz gibi doldurup kullanabileceğiniz birer açık çek değildir. Adil yargılanma birey için hak, adil yargılama yapmak ise sîzler için görevdir.


          Gizli tanıklar, emniyetin, savcıların ve mahkemelerin birer elemanı, yardımcısı değildir. Ülkemiz bugün bir gizli tanık terörü yaşamaktadır.

Mesleğimizin pek çok sorunu bulunmaktadır. Ancak hiçbir sorunumuz halkımız, yurttaşlarımız için hak ve adalet talebimizden, meslek onurumuzdan daha önemli ve öncelikli değildir.

Yargının tamamen denetim altına alınıp amaca uygun tasarımlanmasından sonra sıranın ayakta kalan ender güçlerden olan savunmaya, avukata ve onun örgütlü gücü barolara geldiği anlaşılmaktadır. Meslektaşlarımız fiziki saldırıların yanı sıra, başta özel görevli mahkemeler olmak üzere yargılamalarda şekli bir unsur olarak görülmekte, savunmalar kısıtlanmakta, salonlardan çıkarılmakta, hukuksuz, ölçüsüz yaptırımlara maruz kalmakta, meslek onurumuza saldırılmaktadır Bu saldırılar artık mahkeme salonlarında fiziki boyutlara ulaşmıştır. Artık savunmalar sadece hukuken değil, fiziken de yapılır hale gelmiş, duruşma salonları vuruşma ve muharebe salonlarına dönüşmüştür. Herhalde duruşmalara bizlerin de kask ve kalkanlarla girmesi, avukatlık stajında judo, karate, tekvando gibi derslerin de verilmesi gerekecektir. Bu dönem mahkeme başkanlarınm “Komutan avukatı çıkarın" ifadeleri ile hatırlanacaktır ! Gene avukatların mesleki faaliyetleri sorgulanmakta ve suç olarak nitelenmekte, yoğun bir medya propagandası ile

özenle terör örgütleriyle yan yana getirilip itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. “Neden hep bu tür davaları alıyorsunuz” sorusuna verilecek tek yanıt “şizejne^ -diı_£VM mantığı ile yapılan yeni adliyelerde adliye hakim ve savcıların mülkü gibi görülmekle avukat ve baro yok sayılmakta, kanuni zorunluluğa karşın yeterli yer ayrılmamakta, adliyeye girişlerden başlayarak avukat kendi işyeri olan adliyede bir yabancı, müşteri gibi kabul edilmektedir. Herkes bilsin ki biz adliyenin kiracısı veya müşterisi değil, sahibiyiz. Adliyeler bizimdir. Duruşma salonları bizimdir.

          Biz avukatız, hukukçuyuz, güce tapmayız, zulme ve baskıya boyun eğmeyiz, hiçbir iktidara biat etmeyiz. Gerekirse kırılırız, eğilip bükülmeyiz. Boynumuzu giyotine uzatmayız, yapabilirseniz siz boynumuzu zorla oraya koyun. Hiç kimseden emir almayız, kimsenin kölesi ve emir eri de olmayız. Biz gücümüzü kuvvetten, iktidardan değil, hukuktan, haktan ve halktan alırız. Kutup yıldızımız adalettir, hep onu ararız. Kimsenin uydusu olmayız.

          Biz avukatız. Danıştay 8. Dairesinin “buyurduğu” gibi, “serbest meslek” erbabı değil, tüccar hiç değil, hak arayıcısı, avukatız. Kabul etser'z de etmeseniz de yargının kurucu unsuruyuz, Yargının “yıkıcı” unsurlarına karşı da biz varız. TCK 6.maddede belirtildiği üzere tıpkı hakim ve savcılar gibi yargı görevi yapan kişileriz. Yargıyı yargı, yargılamayı adil kılan biziz. Bizi salonlardan çıkarırsanız adaleti çıkarırsınız. Bize yapılan her saldırı, doğrudan halka, onun hak arama hürriyetine yapılan saldırıdır.


          Biz avukatız, göğsümüzü siper ederiz, bizi çiğnemeden hiç kimse, hiçbir güç kanunların, kürsülerin arkasına gizlenip sığınarak hak ve özgürlükleri boğamaz, halkın hakkına hukukuna e! atamaz. Buna İzin vermeyiz, vermedik, vermeyeceğiz. Yurttaşlarımızın haklarını size çiğnetmeyeceğiz. Bu topraklarda özlem duyduğunuz sivil diktatörlüğünüzü yerleştirmenize, halkı kandırmanıza, ülkeyi soymanıza izin vermeyeceğiz. İşkencenin, kötü muamelenin, usulsüzlüklerin üzerine gitmeye, herkesin adil yargılanma hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazırız. Hiç kimsenin avukatların ve baroların örgütlü ve çelik gücünü sınamaya kakmamasını tavsiye ederiz. Her türlü saldırıya karşı demokratik-meşru meşru müdafaa hakkımızı kullanacağımızdan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Mesleğimize, meslektaşlarımıza, meslek onurumuza yapılan her saldırı hak ettiği cevabı alacaktır.

          Atatürk’ün dediği gibi: Herhalde alemde bir hak vardır ve hak, kuvvetten üstündür.

          Biz avukatız, baroyuz, İstanbul Barosuyuz. Bizi hukuksuz, mesnetsiz suç duyuruları ve davalarla, “aile” mahkemeleriyle, hapis tehditleriyle, sabaha karşı baskın ve gözaltılarla, soyut suç isnatlarıyla, görevden alma tehditleriyle,

HSYK bildirileriyle, milletvekili tvveetleri, Bakanlarınızın yakışıksız beyanları, genel kurulumuzun iradesine karşı gayrı ahlaki ve gayrı meşru darbe teşebbüslerinizle, özel görevli mahkemelerinizle, Silivri hukukunuzla, bavul hukukunuzla korkutamazsınız, sindiremezsiniz. Biz boyun eğmemek, yorulmamak üzere yola çıkmış adalet savaşçılarıyız. Kof kabadayılıklarınız, sahte kahramanlarınız, kiralık sözcüleriniz ve kalemşörleriniz, ekranların hacıvat karagözleri bize vız gelir. HSYK’nun arzuladığı gibi salonlardan geri geri eğilerek değil, başımız dik çıkarız.

          Biz İstanbul Barosuyuz. Gücümüzü 135 yıllık şanlı geçmişimizden, direniş ruhumuzdan, asker- sivil her türlü darbe ve diktaya, egemenlere, emperyalizme direnişimizden, Orhan Adli Apaydınlardan, Halit Çelenklerden, Kemal Keleşoğlulardan, ebediyete intikal etmiş üstatlarımızın bize bıraktıkları onurlu mirastan, halen adalet savaşını sürdüren meslektaşlarımızdan ve halkımızdan, haklılığımıza inancımızdan alırız. Hukuksuz, dayanaksız, zorlama suç duyuruları, davalar bizi sindiremez. 17 Mayıs bir tekerrür, kralın çıplak olduğunun tescilidir. 12 Eylül rejiminin yargıladığı Baro Başkanımız Orhan Adli Apaydından sonra bu “ileri” demokraside de bizler yargılanıyoruz, savunma yargılanıyor ve mahkum edilmeye çalışılıyor. Bunda başarılı olunursa baroların susturulabileceği umuluyor. Susturmayacaksınız. 17 Mayısta yargı kendi kendini yargılayacak, bunun sonucunda kendisi ile ilgili bir karar verecektir. Bugün Orhan Adli Apaydın’ı yargılayanların, davayı açanların isimlerini bilen var mı? Ama Orhan Adli Apaydın yolumuzu aydınlatmaya, mücadelemizi bilemeye devam ediyor. Bu yargılama da zulme, adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı mücadele tarihinde hak ettiği yeri alacaktır. Bunun yanı sıra, kendisine hukukun üstünlüğü adını veren gurubun, cunta döneminde dahi işletilmesi düşünülmeyen, hiçbir biçimde gündeme getirilmeyen bir takım hükümleri, üstelik hukuki hiçbir temeli olmaksızın gündeme getirmesi, bununla yetinmeyip sözde bir ihtarname, aslında bir ihbarname ile genel kurul iradesine karşı giriştiği darbe teşebbüsü ve fırsatçılık da tarihte ve vicdanlarda hak ettiği yeri alacaktır, almıştır.

          Biz avukatız. Aramızda ideolojik farklılıklar, bunun doğal sonucu fikri mücadeleler olsa da, hukuka, adil yargılanma hakkına, mesleğimize ve onurumuza yapılan saldırılar karşısında ideolojik olarak körleşir, birleşir, bütünleşir, cübbeden sıyrılan tek bir yumruk olur, ineriz. Gün ayrılık günü değil, ileri faşizme, hukuksuzluklara karşı bir olma ve mücadele günüdür. Ve artık söz yetersiz kalmaktadır. Artık gücümüzü gösterme, artık eylem zamanıdır.

“Gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar, Safları sıklaştırın meslektaşlar,

Bu kavga hukuksuzluğa, faşizme karşı,

Bu kavga hak, hukuk, adalet kavgası....

Hürriyet kavgası...

Haklıyız, güçlüyüz, kazanacağız ...

En içten sevgi ve saygılarımla.”

Av.Doç.Dr.Ümit KOCASAKAL

İstanbul Barosu Başkanı

 

 

Son dönemlerde avukatlara, avukatlık mesleğine, meslek onuruna, Barolara ve özellikle Baromuza yönelik saldırıların, hukuksuzlukların, sindirme ve yıldırma girişimlerinin yoğunlaşması, tahammül edilemez tehditkâr boyutlara ulaşması ile ilgili durumun Genel Kurula arzı, tartışılması ve yapılması gerekenlerin belirlenmesi konusunda Avrupa’daki Barolardan gelen yabancı konukların konuşmaları, türkiye Barolar Birliği Başkanı Av.Ahsen Coşar ve birçok illerin Baro Başkanlarının konuşmaları yeraldı.

 

Tek gündem maddesiyle toplanan Olağanüstü Genel Kurulun sonunda aşağıdaki SONUÇ BİLDİRGESİ yayınlandı:

 

SONUÇ BİLDİRGESİ

İstanbul Barosunun 17 Mart 2013 tarihli Olağanüstü Genel Kurulu, Türk Hukuk Tarihinin "olağanüstü" nitelemesiyle anılacak çok özel bir zaman diliminde yapılmaktadır.

Bugün; meslektaşlarımızın mahkemelerdeki görevlerini ifa etmeleri engelleniyor. Avukatlar, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü duruşma salonlarına cübbelerini asıp çıkmazlarsa, müvekkillerine zarar verdikleri kanısındalar... Mesleğimizin itibarsızlaştırılmasına yönelik bir stratejinin sinsi taktikleri uygulanıyor. 38 meslektaşımız, mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklu... Ve nihayet, Genel Kurulumuzun henüz 5 ay önce belirlenen iradesi hiçe sayılmaya çalışılıyor.

Avukatlar olarak, bugün gelinen nokta itibariyle, soluduğumuz zaman diliminin adalete olan ihtiyacını haykırmayı görev sayıyoruz.

Biz avukatız !...

Eşitlik ve özgürlük gibi değerlerden türeyen insan hakları kavramının " ahlaki talep" olduğunu içselleştirmiş bir mesleğin mensupları olarak, bu taleplerden asla vazgeçemeyiz. Bizce, siyasal iktidarın demokratik meşruiyeti, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının gerekçesindeki güç değildir. Hak ve özgürlükler, çoğunluk ideolojilerinin tartışmalı değerlerine feda edilemez.

Siz ister özel yetkiler atfedin mahkemelerinize, isterseniz yönetimlerinizin sıkı mahkemelerinde yargılamalar yapın; biz yasalarla kurulmuş olsa bile bu kararların toplum vicdanında "haklı" olmadığını biliriz. Biliriz ve söyleriz.

Biz avukatız!...

Mesleğimize ilişkin biriktirdiğimiz bütün duyarlılıklarımız, kaynağında savunma hakkını ve halkın hak arama özgürlüğünü barındırır. Teslim olursak, adaleti teslim ettiğimizi biliriz biz... Tarih boyunca ilmeğe doğru uzanan her boyun bizimki olsa da teslim olmayız .

Romalıların kölelerinden bile esirgemedikleri savunma hakkının kutsallığına yüklediğimiz anlam, toplumsal adaleti temsil ederken verdiğimiz savaşımın kaynağındaki öyküyü oluşturur. Irk, din, dil, renk ayrımı bizim meşguliyet alanımız değildir. Hak ihlalleriyle karşılaşanların kimlik ve düşüncesine bakmaksrzın yanında yer alırız biz...

Adalete ulaşmaktaki en teme! aygıtın savunma olduğu gerçeği, bütün birikimlerimizin beslendiği temel kaynaktır. Biz, savunmanın ihmal edildiği, görmezden gelindiği, şekli unsura dönüştüğü bir yargılamayı "adiI" sayamayız.

Biz adaletin - ayrımsız biçimde - herkes için gerekli olduğuna inanırız. Savunmamızın, "hiçbir kısıtlamaya tâbi olmaksızın" yapılabilmesine dair duyarlılıklarımız, sadece tecellisine çalıştığımız adalet içindir.

 

Biz avukatız!.

İktidar erkinde ifadesini bulan güç, giderek olağanüstü gelişen bir cesamete erişirse, başka deyişle kendisini yargı denetiminin dışında tutarsa, sadece kuvvetler ayrılığının işlevini yitirmekle kalmayacağını, büsbütün adaletin yitip gideceğini biliriz biz...

Yargı denetiminden kurtulup, sınırsız bir erk alanı açarken beslenen canavarın, onu besleyenlere yöneldiğini tarih boyunca çok yaşadık biz...

Evet Biz avukatız...

Birgün herkese gerekiriz biz...

Yargıyı kuşatıp, esir alsanız da bizi teslim alamazsınız. Darbelerden, darbelerin sıkıyönetim mahkemelerinden, DGM'lerden, ÖYM'lerden aldığımız derslerin birikiminde oluşan gücümüzle hiç biat etmedik biz... 12 Martın 12 Eylülün işkencelerinde hiç bükülmedi bu levha...

Yargıyı siyaset stratejilerinin taktik alanları olarak kullananların, tarihte aldıkları yeri hep biz tayin ettik... Toplumsal adaletin temsilcileri olarak taşıdığımız terazi, haklılığımıza olan inancımızı hiç hafife almadı. Biz bütün adalet mücadelelerinin onurlu savaşçıları olduk...

Şimdi de öyle olacak...

Yargıyı siyaset eliyle susturup, savunmayı polis eliyle kriminalize ederek kamuoyu desteği sağladığınızı düşünseniz bile susmayacağız biz... Tutuklu tüm meslektaşlarımıza inanarak, onların sadece savunma hakkı uğruna mahpus yattıklarını söylemeye devam edeceğiz. Kimlerin avukatlığını yaptıklarına ilişkin bir sorgulamayı da, susma hakkının kullanılmasına dair bir tavsiyenin sorgu konusu yapılmasını da şiddetle reddediyoruz.

Biz ayrıcalık istemiyoruz. Altında imzanız olan taahhütlere uymanız gerektiğini söylüyoruz.

B.M. Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipleri içeren Havana Kurallarının ifadesi ile; "hiç bir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz bir müdahaleyle karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmeleri güvence altına alınmış olan avukatların kabul görmüş mesleki ahlak kurallarına, görevlerine, standartlarına uygun faaliyette bulundukları için kovuşturma, veya idari, ekonomik veya başka tür yaptırımla sıkıntı çekmemeleri veya tehditle karşılaşmamaları/ Hükümetlerin sahip bulundukları erk eliyle sağlanır.

Demokrasi İddiasının hak edilmesindeki temel koşul konumunda bulunan hak arama özgürlüğü için verdiğiniz sözlere uymanızı istiyoruz. Biz bu sözlerin takipçisi olacağız ve bu uğurda mücadeleye devam edeceğiz.

Örgütlü gücümüzü, Baromuzu da size teslim etmeyeceğiz.

Özgür biçimde 5 ay önce belirlediğimiz irademize sahip çıkıyoruz. 5 ay önce burada belirlediğimiz iradeyi yalnızca biz değiştirebiliriz.

Baro yönetimi görevinin başındadır ve seçimle geldiği yerden seçimle gidecektir.

Hiçbir kişi ve kurum bu konuda söz söyleme veya bu durumu değiştirme hakkına sahip değildir. Avukatların demokratik iradelerine tasallut edenler, çok ağır bir yanıt ve ders alırlar. Özgür irademiz dışındaki her gelişmeyi, örgütümüze dönük bir darbe olarak niteleyeceğimiz bilinmelidir.

Savunmaya yönelik bu saldırıların giderek Baromuza kadar vardırılmış olması, onun da susturulmasını amaçlıyorsa, bu amaca asla ulaşılamayacağı bilinmelidir. Meslek örgütümüzün seçimlerindeki farklılıklarımız, mesleğimize yönelen saldırılar karşısında "yekvücut" bir davranış biçimine dönüşür. Barolara saldırılarak avukatların susturulması, halkın hak arama özgürlüğünün yok edilmesi anlamına gelecektir.

Buna asla izin vermeyeceğiz.

Baromuzu ve onun yöneticilerini yargılamaya yönelik komplolara da boyun eğmeyeceğiz. Meslektaşının haklarını korumakla görevli olan yöneticilerin bu görevlerini yerine getirdikleri için yargılanmalarını, savunmaya yönelik saldırılardan alınan bir pay olarak niteliyoruz. 17 Mayıs 2013 tarihinde Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmada, kamuoyunun da tanık olacağı güç, bükülmeyi reddeden bir Özgün haykırış olacaktır. O gün yargılanacak olan baro yöneticileri değil, yargının bizzat kendisidir.

 

Tüm Yurttaşlara Söz Veriyoruz ki;

Avukatlar, hak arama özgürlüğü için mücadele vermekten asla vazgeçmeyecektir.

Asla egemenlere teslim olmayacağız. Meşru müdafaa hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

Bu ülkede avukatlar var...