TBMM nin kuruluşunun ve Milli Egemenliliğimizin tüm dünya milletlerine ilan edilişinin  93. Yılı ve , geleceğimizin teminatı çocuklarımıza atfedilen tek resmi  bayram olan “23 Nisan  Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı “ nedeniyle  aziz milletimizin bayramını en içten dileklerimle kutluyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünlere ulaşmasında emeği geçenlere ve özellikle   vatan için canlarını esirgemeyen   şehit ve gazilerimiz ile onların cefakar çocuklarını saygı ve rahmetle anıyorum.

Milli Birlik ve Beraberlik projesi adı ile başlayan ancak bugünlerde kamuoyunda  “Çözüm Süreci”  “Barış Süreci” gibi isimlerle yürütülen çalışmaların bir  parçası olarak 01 Nisan 2013  Tarihi itibari ile ülke genelinde toplam 63 “Akil İnsan” belirlenmiş ve 9 kişilik heyetler halinde ülkemizin 7 Bölgesinde  faaliyetlerde bulunmak üzere görevlendirilmişlerdir. Bu kapsamda Aksaray’ımızın da içinde yer aldığı İç Anadolu Bölgesi için 9 kişilik heyet belirlenmiş ve şu isimlerden oluşmuştur :

1. BAŞKAN: AHMET TAŞGETİREN
2. BAŞKAN VEKİLİ: BERİL DEDEOĞLU
3. SEKRETER: CEMAL UŞŞAK
4. VAHAP COŞKUN
5. DOĞU ERGİL
6. EROL GÖKA
7. MUSTAFA KUMLU
8. HİLAL KAPLAN
9. CELALETTİN TAŞ

Belirlenen  heyet  “Akil insanlar Komisyonu” olarak görevlendirilmelerinin hemen ardından  sekreterya ve özlük bakımından İç İşleri Bakanlığı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına bağlı olarak   çalışmalarına başlamıştır.

Bugün de bu çalışmalar çerçevesinde  23.Nisan 2013 günü ilimizi ziyaret etmişlerdir.

İleri demokrasilerde , her bireyin aynı düşünmesi beklenemez.  “Hukuk “ ve “Demokrasi” nin gelişmesi bakımından düşünce ve ifade özgürlüğü son derece önem arz etmekte birlikte sınırsız olduğu anlamına da gelmemelidir. Anayasa ve hukuk kuralları ile sınırları belirlenen bu hakların kullanılması şüphesiz katılımcı ve çoğulcu demokrasinin bir gereğidir.

Bu  ilke ışığında , çalışmalarınızın da rapor haline getirileceği ve Avukatlık Kanununun76 ve 95. Maddeleri  gereği bir görev olarak KAMU KURUMU NİTELİĞİNDEKİ MESLEK KURULUŞU  olan  Aksaray Barosu adına, bu toplantıya katılarak  ,Ülkemizin içerisinde bulunduğu  döneme ; Akil İnsanlar heyetlerine ,yürütülen çalışmalara ilişkin görüş, beklenti ve değerlendirmelerimizi  - temsil ettiğim kurumu bağlamaksızın- yazılı olarak sunuyorum:

A- OLUŞTURULAN “AKİL İNSANLAR” KOMİSYONUNA   İLİŞKİN GÖRÜŞ TESPİT VE   DEĞERLENDİRMELERİMİZ:

Bir Anayasa sorunu olarak gördüğümüz ve sorunun bir parçasını teşkil eden,  kimi çevrelerce farklı isimlerle anılan “süreç” te ,  Nisan başında, hükümet tarafından 63 kişiden oluşan  “Akil İnsanlar Komisyonu” belirlenmiş ve bir ay süre ile çalışmalarda bulunmaları, ülkeyi gezmeleri raporlar hazırlamaları öngörülmüştür.

Öncelikle komisyona ilişkin görüş ve eleştirilerimizi ifade etmek isterim:

1- Bugün , Barış Süreci  ya da Çözüm süreci adı altında yürütülen çalışmaların nihai amacı , hazırlanmakta olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda uzlaşma sağlanmayan hükümler üzerinde toplumsal mutabakatın  sağlanması ,sözde Kürt Sorununun kalıcı çözüme kavuşması,anayasal hakların tanınmasıdır.

Bu anlamda , sorun bir anayasa sorunu olup ,çözüm akil insanlar eliyle değil bizzat “Siyaset Kurumu” vasıtası ile  çözülmelidir. Devlet ile millet arasındadır.

Bu süreçte Akil İnsanlara ihtiyaç bulunmamaktadır.

2- Komisyon üyelerinin “atanmış” kişilerden oluşması   toplum tabanında yadırganmıştır.

3- Komisyon üyeleri arasında milletimizin  milli hassasiyetleri  üzerinde öncesindeki beyan ve düşünceleri ile  beyanları ile sorunlu kabul edilebilecek isimlere yer verilmiş olması , komisyonun tabanda kabul edilebilirliğini tartışmalı hale getirmiştir. Örneğin , komisyonda yer alan isimlerden ; Etyen Mahçupyan, Oral Çalışlar ve diğer bazı komisyon üyelerinin gibi isimler milli birlik yerine bölünmeyi teşvik edici sözler söylemeleri toplumda endişe ve  rahatsızlık yaratmıştır. Bu anlamda çözüm üretme çabası gösteren değil  terör örgütü PKK nın  sözcüsü olarak kabul edilmektedirler.

4- Siyasal bir sorun olmasına rağmen komisyon üyelerinin   bu konuda etkinliği olan kişiler olarak değerlendirilerek görevlendirilmeleri anlaşılamamıştır. Örneğin komisyonda sançtı kimlikleri ile tanınan kişilerin nasıl katkıda bulunacakları bilinmemektedir.

5- Terminolji bakımından da  “akil” sözcüğünün kullanılması milletimizi rencide etmiş, sosyolojik anlamda  milletimiz  incinmiştir. Millet “ akıla muhtaç” olarak algılamıştır. Aksaray’ımız ve milletimizin bu konuda akıla ihtiyacı yoktur.

6- Yürütülen çalışmalarda görülmüştür ki, heyet üyelerince vatandaşlarımızdan gelen sorulara açık ve net bir şekilde cevap verilememektedir. İkna edici açıklamalarda bulunulması , şüphelerin giderilmesi beklentisi giderilmemiştir.

7- Akil İnsanlar Komisyonunun , adeta  “arabulucu”  gibi çalışmalar yürütmesi de üzüntüyle karşılanmaktadır.

B- HUKUKİ DURUMA İLİŞKİN TESPİT  GÖRÜŞ VE  DEĞERLENDİRMEMİZ:

1- Öncelikle oluşturulan komisyonların hukuk dünyasında ve mevzuatta bir  karşılığı bulunmamaktadır.

 Komisyonların yapısı itibari ile çalışma alanları yalnızca “çözüm süreci” olarak adlandırdıkları  , vatandaşlarımızla bir araya gelme ve ikna  görüşmelerinden oluşmaktadır. Komisyonun kanundan kaynaklanan hukuki bir varlıkları bulunmamaktadır. Hükümet tarafından atanmış olmakla  yasal dayanaklarının bulunmaması nedeniyle  , fiili bir durumları  “de facto” varlıkları söz konusudur.

Akil İnsanlar Komisyonu  karar alma mekanizmasına sahip değildir. Tavsiye niteliğinde de olsa  telkinde bulunmaları söz konusu değildir.

Diğer yandan  komisyonun “Başbakanlık  Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı”na bağlı olarak çalışıyor olması da  tarafsızlıkları konusunda kuşku yaratmaktadır.

2- Barış süreci ya da çözüm süreci olarak yürütülen  çalışmalarda , muhatap olarak hukuka,  demokratik yöntem ve geleneklere uygun çalışmalar yerine  bugüne kadar terörden beslenen  ve 30.000 vatandaşımızın katlinden sorumlu tutulan Öcalan’ın muhatap olarak kabul edilmesi  ülke genelinde derin üzüntüye yol açmıştır. İmralı katili tarafından gönderilen mektupların içeriği açıklanmamıştır. 

Öncelikle, yakın  zamanda cezaevlerindeki açlık grevleri sonrasında tek  muhatap kabul edilen  zatın   neden olduğu terör  nedeniyle , Türk  Yargısı önünde hesap verdiği ,cinayetten  ömür boyu müebbet hapse mahkum olduğu , hakkında verilen  mahkumiyetin de kesinleşmiş olduğu dikkate alındığında  , hukuki anlamda hak ve ehliyetleri kullanmaktan  yoksun ,sınırlı ehliyetsiz olduğu ve kendisinin temsili bakımından bir vasiye ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Hukukça , iradesini ortaya koyamayan , “hükümlü  niteliğindeki bir katilin muhatap alınması çalışmaları en başından tartışmalı ve hukuka aykırı kılmıştır.

Bu durum, millette öfke ile karşılık bulmuştur.  

3- Sürecin  işletilmeye başlaması ile birlikte genellikle barışın yeniden tesisinden bahsedilmiş ilerleyen zamanda ise  teröristlerin “silah bırakacakları” açıklanmıştır.  Burada da kullanılan terminoloji yanlıştır. Bir defa barıştan söz edebilmek için öncesinde bir savaşın olması gerekmektedir. Kaldı ki savaş dahi devletler arasında olur. Bir devletle terör estirenler ve masum canlara kıyanlar  arasında savaştan bahsedilemez.

Türkiye Cumhuriyeti ,ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü koruma amaç ve görev bilinci içinde bugüne değin teröre  yönelik mücadele içerisinde olmuş , vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumak adına   , mücadeleden kaçınmamıştır. Bize göre  sorun Kürt sorunu değil ,bir “ terör sorunu” dur.Bu yönü ile bakıldığında ise terörle mücadele sonucu gelinen noktada “barıştan” değil “başarıdan” bahsedilebilir.

4- Anayasa  ve kanunlar ile  kamu düzeni  ve güvenliğini korumakla görevli  güvenlik güçlerimiz ,bu  süreçte terör unsurlarının silahlarını bırakarak ülke sınırlarını güvenli bir biçimde ? terk etme kararı karşısında  hukuk ile fiili durum arasında kalmışlardır. Örneğin , hudutta görevli güvenlik güçlerimiz terör unsurlarının ile karşılaşmaları halinde  ne yapacaklardır?

5- Süreçte pek çok konu açıklanmamıştır. Örneğin hükümet yeni Anayasada eyalet sisteminden bahsetmekte , PKK  Demokratik Özerkliğe Sahip Kürt Konfederalizminden  bahsetmekte BDP ise Ademi Merkeziyet  ilkesinde ısrar etmektedir. Hukuk bakımından süreç  ve sonuç açıklığa kavuşturulmalıdır.

C- DEĞERLENDİRMELERİMİZ VE SONUÇ:

Adı ne olursa olsun ülkemizin bulunduğu bu süreçte , Milletimizin değer ve hassasiyetlerine dikkat edilmelidir.

39 Baromuzun da imzası ile katıldığı gibi şu değerlerin mutlak surette korunması ve gözetilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan herkes  aynı vatan toprağını bin yıldır paylaşan, ortak değerlere sahip  , müşterek aileler kurmakta sakınca görmeyen, her türlü tahrike rağmen  toplum tabanında çatışmaya girmemiş,toplumsal barışı gerçekleştirmiş , bu toprakların vatandaşları ve Türk Devletinin eşit ve şerefli üyeleridir.
            Hiç kimse ya da hiçbir güç bu topraklarda yaşayan insanların birlikte yaşama iradesini bozamaz.

            Türkiye Cumhuriyeti  ;  ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü esasına dayanan, üniter yapıyı benimsemiş,  ırkçılığı reddeden demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

            Türk milleti kavramı, ırkçılık esasına değil, Anayasanın 66. ve 10. maddeleri ile çerçevesi çizilen “Türk Vatandaşlığı” kavramına  ve “Eşitlik” ilkesine dayanmaktadır.

            Anayasa’nın 66/1.madde hükmüne göre, “Türk devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”. Türk milleti bir ırkı değil , bu ülkedeki tüm vatandaşları ifade etmektedir ve bu topraklar üzerinde yaşayan bütün insanları kucaklayan bir kavramdır. Türklük kavramı etnik ve biyolojik değil, sosyolojik ve kültürel bir kavramdır. Irka aidiyeti değil , ülkeye ve Türk Milletine  mensubiyeti ifade eder.

Milli  hassasiyet ve değerleri korumanın yaşamsal bir  önem  arz ettiği bilinciyle ifade ediyoruz ki, üniter devlet yapısı hiçbir koşulda tartışmaya açılamaz ve Türk vatandaşlığı tanımı anayasadan çıkarılamaz. Üniter devlet  yapımızı aşındıracak her adımın  Türkiye’yi felakete götüreceği göz ardı edilmemelidir

 Devletimiz ve Milletimiz arasındaki bu sorunların çözümünde  MİLLET İRADESİNE saygı gösterilmelidir. Büyük Türk Milleti en doğru kararı ve son sözü söyleyecek erdeme  ve karaktere sahiptir.

Bu düşüncelerle Akil insanlar komisyonuna da  şu tavsiyede bulunmayı görev  kabul ediyorum.

DEVLET İLE MİLLET ARASINDAN ÇEKİLİN.

Demokrasi  ve hukuk  tüm kurumları ile birlikte işletilerek sorunların çözümünde  en etkili yol olacaktır.

Bırakınız Milli irade bu sorunu  çözsün.

Demokratik bir hakkımızın kullanılması olarak bu  sürecin Türkiye Cumhuriyetinin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğü esasına dayanan , milli birlik be beraberliğimizi boz(a)mayan çalışmalarla sonuçlanması temennisi ile düşüncelerimizi heyetinize sunuyorum.

 Saygılarımla.

                                                                       Av. Levent BOZKURT

                                                                     Aksaray Barosu Başkanı