Oysa Heraklitos   “ aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz “    derken değişimin  dinamiğini işaret etmekte idi.

Yakın zamanda 12 Eylül Referandumu  olarak  tarihe geçen dönemde bir avuç hukukçu ; durmaksızın    anayasada yapılan değişikliklerin bir aldatmaca olduğunu,   gerçekte demokratlaşmanın veya özgürleşmenin önünün açılmadığını aksine otoriter  bir yapılanma  için  halka gidilerek  icazet alındığını  ifade ederken  “ hata yaptık”  deme erdemini gösteremeyen bir gurup aydının(!)  halen hararetle  bu değişiklikler savunduğunu  biliyoruz.

Otoriterleşme salt siyasal iktidarın  istemi  değildi.   Ortadoğuda süren boğazlaşma,  Yeni dünya düzeninin, AB  ve ABD’nin   Ortadoğu üzerinde artan iştahı,  koşulsuz itaat eden bir müttefik arayışı  ile birleştirilerek  Türkiye’nin  boynuna Ilımlı İslam  yaftası da asılınca  ülkemizde   emsalsiz demokrasi görüntüleri (!)  arzı endam  etmeye başlamıştı.

Tıpkı Susurluk’taki kamyon  gibi  17 Aralık soruşturmasından sonra bu emsalsiz  demokrasinin  sırları  dökülmeye başladı,   12 yıldır sahnelenen    Anadolu Demokrasi ‘nin keli göründü.

Ardından     iddianameler, sahte deliller ve yargılama adı altında  sürdürülen bir çok  hukuksuzluğun  nasıl tezgahlandığı ortaya saçılınca  paralel devletin yargısından  kurtulmak   için yapıldığı söylenen   atamalar, görevden almalar   HSYK   ile ilgili yasal düzenlemeler  gündeme geldi.

HSYK  ile ilgili teklifin birçok maddesi  muhalefetin direncine karşın  komisyondan geçmiş durumda  ve   Genel Kurula gelmesi kaçınılmaz.

HSYK ile ilgili yasal düzenlemelerin özünde  yargının tamamen  yürütmeye bağlanarak,  zaten olmayan bağımsızlığın  ortadan kaldırılması   amaçlanmış.

Ancak asıl amaç   toplumsal dirence takılan  ve unutturulmaya çalışılan  17  Aralık soruşturmasını yapacak   “ Başkanın  adamlarını “  yerli yerine koymak.

Hatta   referandumun mimarlarından  olan  ve siyasal iktidara  CAN’dan destek olan  hukukçumuz da  tam bu sırada  “ Yargı cuntası dağıtılmalıdır “  çağrısı ile  HSYK düzenlemesine destek veriyor.

Cemaat yargısı / paralel  yargı    bir bumerang  gibi iktidara  dönmüştür.   Kahramanlık söylemleri   ihanete   indirgenmiş, düne kadar bu yapıyı kutsayarak  Türk Yargısının dibine darı ekenlerin, günü kurtarmak için  demokrasiyi   ne kadar kolay  askıya alabilecekleri bir kez daha  görülmüştür.

Peki Hakimler  ve Savcılar  -yasa çıktıktan sonra Adalet Bakanlığının  memuru statüsüne indirgeneceklerdir -  ne yapıyor?    Sadece  bir boyun eğişle   her şeyi izlemekle yetiniyorlar.

Unutmayın ki   bu tasarı mevcut haliyle yasalaşırsa  HSYK  Adalet Bakanlığının  bir şubesi haline gelecektir. Hakim ve savcılık mesleğinin hiçbir teminatı kalmayacağı gibi    yıllardır bıkmadan , yorulmadan dillendirdiğimiz  Yargı Bağımsızlığı,Adil Yargılanma Hakkı ve en önemlisi  Hukuk Devletinin  esamesi kalmayacak,  siyasal iktidarın baskısı meşrulaşacaktır.

Her ne kadar bu değişiklikler kanunla  yapılsa da    Kanun  Devleti ile Hukuk Devletinin    ne denli farklı kavramlar olduğunu  en iyi yargıç ve savcılar bilmektedir.

Gerek Barolar ve gerekse TBB     yıllardır HSYK dan   Adalet Bakanının  çekilmesini savunurken   hakim ve savcılardan   çok az destek görmüş, konuşması gereken meslek mensupları suskun kalmıştır.

Suskunluk hiçbir sorunu çözmediği gibi   aksine  boyundaki ilmiği bir diş daha daraltmıştır.      Gerek   Silivri davalarının  adalete uygun  sonuçlandırılması, gerek 17 Aralık soruşturmasının örtülmemesi,  gerekse HSYK   değişikliği   bir birinden ayrılmaz  temel sorunlardır.

Bu bağlamda   TBB Başkanına  hükümet yanlısı  yaftalar giydirerek, hukuksal önerilerini  ve gerekçelerini   yeterince  tartışmadan ,Hukuk sistemi   üzerinden yapılacak  her  tartışma   iktidarın  HSYK ve 17 Aralık Yargılamalarını kendi istemi doğrultusunda biçimlendirme  hızını artırmaktan başka işe yaramayacaktır. Bu gün vazgeçilmez  demokrat edasıyla TBB Başkanı üzerinden siyaset yapma zamanı değildir. 

HSYK yasasının   anlık gündeme girmesi ve Anayasa Mahkemesinin  iptaline kadar kazanılacak zaman  ve Yüksek Mahkeme  Kararlarının geriye  yürümemesi  17 Aralık soruşturmasında iktidarın istediği kadroların oluşumunu sağlayacak,  yargılamalar muhtemeldir ki  Deniz Feneri davasının  akibeti  ile benzeşecektir. Elbette   hukuk sisteminin sakatlığı yargının içerisinde bulunduğu koşullar kümülatif olarak düzelmedikçe sorun  çözülmeyecektir.

Özel Yetkili Mahkeme yargılamaları, 17 Aralık ve HSYK   yasası ile ilgili  olarak  Hukuk Devleti ve Demokrasi  ölçeği içerisinde  tüm hukukçuların  - özellikle   bağımsızlığı yitecek hukukçuların özenli  ve kararlı davranışlarına her zamandan çok gerek vardır.Şimdiye değin 2. Sınıf demokrasi olmaktan yakınıyorduk. Bilinmesi gerekir ki HSYK  Yasası Türk Yargısını ve Demokrasisini   20 sınıfa itecektir. Toplumsal belleğimiz zayıf olsa da hukukçuların belleği güçlüdür. 12 Mart  12 Eylül ve ara rejim yargılamaları haf    ızalarımızda yer  etmiştir.

Adil ve Bağımsız, eşitlikçi, güven veren bir yargının   oluşumunda tüm hukukçuların güçbirliği  önem arzetmektedir.

Bolu Barosu  Başkanı
Av.Ferit Atalay