Çağdaş Avukatlar Derneği Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Avukat Ahmet Özdel, evrensel hukuk kurallarının Türkiye hukukuna egemen olması gerektiğini bildirdi.

Yeni adli yılın açılışı nedeniyle yazılı bir açıklama yapan Özdel, yeni adli yılın, savunma görevini yapan avukatlara, tüm adliye emekçilerine, hâkimlere, savcılara, hukukçulara ve tüm topluma yararlı olmasını temenni etti.


Yeni bir adli yıl açılırken, dünyanın diğer ülkelerinde olmadığı kadar ülkemiz ve komşularında bir hukuksuzluk, karmaşa ve savaşlar sürdüğünü belirten Özdel, açıklamasında şu görüşlere yer verdi; ‘Dünya Barış Günü’ ile aynı tarihe denk gelen adli yıl açılışı, bu yıl bir başka anlam taşımaktadır. Bu nedenle yeni dönemin ülkemiz halklarına, komşu ülkelere ve tüm dünyaya barış getirmesini temenni ediyoruz. Barışın, kardeşliğin olmadığı bir ülkede ve dünyada hukukun egemenliğinden ve adaletten bahsedilemez.


Ülkemiz demokrasisi uzun ve zorlu yollardan geçmektedir. Yaşadığımız bu günlerde demokrasi ve hukuk açısından zor bir dönem olduğu açıktır. Egemen olanlar da, ezilenler de hukuku kendileri açısından kullanmak istemektedir. Bu nedenle toplumun tüm kesimleri kendilerine göre bir hukuk ortaya koymakta ve kendi hukuklarının meşru olduğunu topluma kabul ettirmeye çalışmaktadır.


Bilindiği gibi askeri darbelerle kurulan bir ara rejiminin ürünü olan 12 Eylül darbe anayasası ile yönetilmekteyiz. Her anayasa hukukçusunun, hatta az bucuk hukuk bilgisi olan tüm insanların anti demokratik ve çağdışı bulduğu 12 Eylül Anayasası halen yürürlükte bulunmaktadır. 2002 yılından bu yana ülkeyi yöneten AKP iktidarının da değişmesi gerektiğini belirtti bu anayasa halen yürürlüktedir. İktidarı ele geçirenler bu anayasanın kendilerine vermiş bulunduğu tüm anti demokratik yetkileri kullanmakta bir sakınca görmemektedir. İşte yıllardan bu yana uygulanan YÖK Yasası, Seçim Yasaları, Siyasal Partiler Yasası v.b. hiçbirisi değiştirilmemiştir. En son 2010 yılında yapılan referandum ile oluşturulan HSYK bile ne haldedir. Bu nedenle ülkede gerçek bir hukuki altyapının ve temelin oluşması için öncelikle 12 Eylül Anayasasının değiştirilmesi gerekir.


İnsanların mutluluğu aralarında ki ilişkinin iyi düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Hukuk ve ahlak kuralları da insanlar arasında ki ilişkiyi düzenler. Hukuk kuralları yazılı kurallardır; bu kurallara uyulmaması halinde devlet gücünün yaptırımı ile karşılaşılır. Bu nedenle bireylerin tamamının bu yazılı kuralara uyması gerekir. Sorun aslında tek tek bireylerin bu kurallara uyup uymamasından kaynaklanmamaktadır. Çünkü devlet er ya da geç suçlunun cezasını vermektedir. Burada sorun devlet gücünü bir şekilde elinde bulunduran kesimlerin var olan kurallara uyup uymamasında düğümlenmektedir. İşte demokrasiler ve ülkelerin hukuki açıdan gelişmişliği ve seviyesi egemenlerin/egemenliği elinde tutanların hukuka uygun davranıp davranmamaları ile belirlenir.


Egemen olanların yargısı


Ülkemizin son on yılında en çok konuşulan konulardan birisi, darbelere karşı mücadele verildiği ve vesayet rejimine son verildiği hususudur. Bu nedenle Balyoz-Ergenekon v.b. isimler altında davalar açıldı ve birçok kişi bu iddialarla tutuklandı, yargılandı ve mahkûm oldu. Daha sonra ise tamamı serbest bırakıldı. Hukukçuların bu davalar başladığında belirttiği gibi; burada amacın darbeleri yargılamak olmadığı, suçlu ile suçsuzun karıştırıldığı v.s. tüm eleştirilere AKP Hükümeti ve yandaş medyası kulak tıkadı. Oysa onlarca masun insanın suçluların yanında tutuklandığı da tüm kamuoyunca bilinmekte idi. Fakat toplumsal kamuoyunun gerekli tavrı almaması ve baskılar nedeniyle insanlar yıllarca tutuklu kaldı. AKP İktidarının ihtiyacı olursa, tutuksuz kalanların yeniden tutuklanacağı da bilinmelidir.


Yine son yıllarda KCK adı altında soruşturmalar yürütüldü ve davalar açıldı. Binlerce Kürt kökenli vatandaş ve onları destekleyen kişiler tutuklandı. Bunların içinde Belediye Başkanları ve Milletvekilleri de bulunmakta idi. Ne oldu ise hiçbir yasal düzenlemeye ihtiyaç kalmadan, bu insanların çoğunluğu yine yargı kararları ile tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu davalar başladığında da gerçek hukukçular bunların yanlış ve hukuka aykırı işler olduğunu belirtmesine rağmen yine AKP Hükümeti ve yandaş medya bunlara sessiz kalmayı yeğlemiştir.


Son on yılda binlerce insanın telefonu dinlenmiş sesli ve görüntülü kayıtları/kasetleri hukuka aykırı bir şekilde internet sitelerinde yayınlanmıştır. Bu yolla da toplum üzerinde baskı ve korku oluşturulmuştur. İş o hale gelmiştir ki devrimci karargah soruşturması adı altında polis müdürleri tutuklanmıştır. Ülkemizde özellikle son 10 yılda; adliye yolu ile açık bir faşizm yaşanmıştır. Egemen güçler ve hükümet adeta yeni bir düzen ve düzenlemeyi gayri resmi/hukuk dışı yolla yapar olmuştur.


Yargıya egemen olmak ve yolsuzluklar


Hükümet ile ona destek veren çevreler arasında oluşan tartışma ve iktidar mücadelesi; 17 Aralık ve 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet olaylarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu tarihten sonra AKP Hükümetinin hangi yol ve yöntemle toplum üzerinde baskı yaptığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.


17 Aralık ve 25 Aralık tarihleri bakanların ve başbakanın adının karıştığı olayların doruğa ulaşmasına neden olmuştur. İnsan aklının almadığı paralar ve rüşvet gün yüzüne çıkmıştır. Aslında ne oldu ise de bu tarihten sonra olmuştur.


Bu operasyonları yapan güçlerle, AKP arasında kavga; hâkimlerin görevden alınması, savcıların sürülmesi, adalet bakanlarının baskıları ve en son olarak ta polislerin tutuklanması ile iyice görünür olmuştur.


AKP ile Cemaat arasında olan bu kavgada yine adliye kullanmış ve hukuk katledilmiştir. Soruşturmalar, sürgünler, hakim değiştirip tahliye almalar hiçbir hukukçunun kabul etmeyeceği uygulamalar olarak tarihte ki yerini almıştır. Başbakan, bakanlar hâkim savcı atar hale gelmiş ve yeniden AKP’nin hâkimleri/ savcılarından oluşan yeni kadrolar yaratılmaya başlanmıştır.


Kısaca iktidarı elinde tutan güçler, her türlü hukuk dışı eylemlerine göz yumacak ve aklayacak bir hukuk düzeninin peşine düşmüştür. Bu temelde 17 -25 Aralık Operasyonlarında tutuklananlar serbest bırakılmıştır. Daha önce Deniz Feneri ve birçok soruşturmada olduğu gibi olayların üstü örtülmüş ve çoğu konuda dava bile açılmamıştır.


Kabaca ülkede yaşanan bir kaç olguya bile bakıldığında 2014 yılının hukuk açısından parlak bir yıl olmadığı ortadadır.


Özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ülkemizde toplumsal bir kutuplaşmanın siyasi iktidar tarafından yaratıldığı herkesçe bilinmektedir. Bu kutuplaşmayı ve algıyı seçimlerde kendisine oy verecek kitleyi konsolide etmekte kullandığı da bilinen bir gerçektir. Öyle ki iktidar seçimlere katılanların %51 oyunu almayı her eylemi gerçekleştirme gücü olarak görmektedir. AKP iktidarı ve yandaşları dillerine pelesenk yaptıkları "Milli İrade " lafı ile toplumun diğer kesimlerini yok saymakta; adeta seçimlere katılanların çoğunluğunun oyu ile faşizm yaratmaya çalışmaktadır. Bir seçim kazandıktan sonra, o seçim öncesi tüm yolsuzluklar, hukuksuzluklar toplum tarafından kabul edilmiş ve kendileri aklanmış gibi bir algı yaratmaktadırlar. Oysa bağımsız ve tarafsız yargının aklamadığı bir konuda seçimle aklama yapılamaz. Kimse bağımsız ve tarafsız yargının önünde suçlanmadan/ aklanmadan kendisi yargılanmış ve temize çıkmış kabul edemez.


Gezi Parkı eylemleri AKP iktidarında korku yaratan eylemlerdir. Öyle ki AKP Hükümetleri bu eylemleri savaş ilanı olarak kabul etmiş ve onlarca insanın yaralanması ve ölmesi ile sonuçlanan saldırılar gerçekleşmiştir. İnsanların yasal ve meşru haklarını kullanmasını adeta savaş ilanı gibi gösterip, faşizan uygulamalarını kendisine oy veren tabanda meşru göstermiştir. Bu olaylar ile ülke de hukuk olmadığı, özgürlük olmadığı ve en ufak bir hak talebinin baskı ve şiddetle bastırılmaya çalışıldığını tüm dünya bir daha görmüş oldu. Bu olaylar göstermiştir ki bu hükümetten bir hak talep etmek içinde AKP taraftarı olmak gerekir. Gezi eylemlerinden sonra sorumluların yargılanması da başka hukuksuzlukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İşte Ali İsmail Davası, Etem Sarısülük davası v.b. bunların örnekleridir.


Ülkemizde bu hukuksuzluk bir yandan yaşanırken gelecek dönem içinde yine hukuka ve anayasaya aykırı eylem ve işlemler devam edecek gibi gözükmektedir. En son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce ve sonra yapılan uygulamalarda açık bir hukuksuzluğun göstergesidir.


Adli yıl açılışı ve sorunların görüşülmesi


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargıtay' da yapılacak adli yıl açılışına TBB Başkanı gelirse katılmam diye tavır almaktadır. Yani iktidar, savunmanın sesini ve sorunlarına görmezden gelmektedir. AKP İktidarı kendisinin belirlemediği her kişiyi ve her olayı hukuk dışı, gayri ahlaki bulmakta ve toplumunda öyle görmesini iktidar gücü ile sağlamaktadır. Biraz geriye gittiğimizde, askerlerin durumu, Kürt kökenli yöneticilerin durumu, gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık, Can Dündar v.b. durumu hep iktidar tarafından böyle gösterilmiştir. Barolar Birliği Başkanını da böyle göstermeye çalışmaktadır. Bu hukuk ve medeniyet dışı tutumu kabul etmemizin imkânı yoktur. Bu nedenle TBB Başkanının tutumunu destekliyoruz.


Hukuk dünyasında yaşanan sorunlar salt, yargı çalışanlarının, hâkimlerin, avukatların sorunları değildir. Hukukun sorunları tüm toplumun sorunlarıdır. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerinin bu sorunlara sahip çıkması ve bunların düzenlemesi için mücadele etmesi gerekir.


Çorum’da yargının sorunları


Çorum’da yargının sorunları da ülkede yaşanan sorunlardan farklı değildir. İlimizde de açılan davaların çok uzun sürmesi, durmadan hakimlerin ve savcıların değişmesi hak arama mücadelesini zorlaştırmaktadır. Açılan davalar yıllarca sürmektedir. Bir hakimin raporlu olması bile davaların aylarca uzamasına neden olmaktadır. İcra dairelerinde artık iş yapılamaz hale gelinmiştir. İdare Mahkemesi şehrin merkezinden il dışına taşınmıştır. Asliye Hukuk Mahkemelerinin sayısı aynı kalmasına rağmen  açılan davalar binleri geçmiştir.


İlimiz 2014 yılında birinci bölge haline gelmiştir. Bunun yapılması artık daha uzun süre çalışan birinci sınıfa ayrılmış savcı ve hakimlerin gelmesini sağlayacaktır. Fakat tüm adliye camiasının bildiği sorunların çözümü içinde kurum ve kuruluşların harekete geçmesi gerektiği açıktır.


Bu temelde Çağdaş Avukatlar Derneği olarak evrensel hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, adaletli bir dünya ve ülke için hep birlikte mücadele etmeye tüm toplumu çağırıyoruz."


http://www.habercim19.com/gundem/cagdas-avukatlara-gore-turkiyede-hukuk-h16389.html