Diyarbakır’da 4 Kasım Pazar günü Baro seçimleri yapılacak. İslami kesimler ilk kez bir blok listeyle başkanlık için tek adayla seçime giriyorlar. Konuyla ilgili olarak İslami kesimlerin ortak adayı olan Av. Nesip Yıldırım ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşi metnini aşağıda ilginize sunuyoruz.

BAĞIMSIZ, DİK VE OMURGALI BİR DURUŞU ESAS ALACAĞIZ!

Diyarbakır’da yapılacak Baro seçimlerine Diyarbakır’daki İslami kesimler tarafından tek aday olarak seçildiniz. Bildiğimiz kadarıyla İslami kesimler ilk kez örgütlü olarak Baro seçimlerine ve üstelik de tek listeden giriyorlar. Öncelikle bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim ortaya çıkışımız bir ihtiyaçtan doğdu. Biz Diyarbakır Barosunda sayıca en kalabalık grup değiliz. İslami alt yapısı olan, bu konuda daha fazla duyarlı olan bir kesimiz. Şuan itibariyle sayı olarak çok kalabalık olmadığımız halde hem meslekî anlamda gördüğümüz sorunlar, hem meslektaşlarımızın eğitim çalışmaları hem de insan hakları temelli çalışmalara ihtiyaç vardı. Biz de mevcut adaylarımızı tam anlamıyla temsil etmemesi nedeniyle Baro tarihimiz itibariyle ilk defa bir başkan adayı çıkardık. Bunun dışında ayrıca 5 tane yönetim kurulu adayı da çıkardık. Bir blok listesi diyebilirsiniz buna. Şuan mevcut başkan adayı ve diğerleri blok listeyle değil, çarşaf liste dediğimiz genele hitap ediliyor. Biz hem kendi arkadaşlarımız hem de diğerlerinin sorunlarını çözme noktasında bir çaba içerisinde olduk. Buna aday olduğumuzu söylüyoruz. Özetle mevcut ihtiyaçlar şuanki durumda seçime bu şekilde girmemizi gerektirdi.

Baroların Türkiye’deki muhalif kesimlerin mücadeleleri bağlamındaki stratejik değeri nedir? Seçildiğiniz takdirde bunun sizi aday gösteren İslami kesimlerin hukuk alanındaki mücadelesine ve onların mağduriyetlerine hukuki destek anlamında ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz?

Barolar aynı zamanda insan hakları mücadelesi verebilecek olan kurumlardır. Çünkü birçok meslektaş aynı zamanda hukuk bilgisine sahip olması itibariyle doğal olarak hak ve adalet mücadelesine girme kapasitesine sahip. Biz tabii ki -Diyarbakır’dan kalkarak söylemek gerekirse- dindar olan-olmayan, etnik kimliğini ön planda tutan-tutmayan, liberal vb. çok farklı kesimlerle muhatabız. Medine Sözleşmesi tarzı dersek; farklı renk ve kimliklerin bir arada yaşaması ve onların birlikte sorunlarını çözme noktasında bir çalışmamız olacaktır. Ama aynı zamanda Baro’nun Müslümanlar açısından da, Müslümanların sorunlarını çözme noktasında daha örgütlü bir yapı imkânı arzettiği söylenebilir. Hukuk temelinde daha uzman kişiler olacak. Türkiye’de hem Müslümanlar hem de İslami hassasiyeti olmayan farklı kimlikler; yani inancı olan-olmayan etnik ve diğer kimlikler açısından ciddi sorunların yaşandığı bir ülkedir. Eskiden yaşam hakkı, işkence, kötü muamele vb. alanlarda daha çok sorunlar yoğunlaşmışken şuan temel hak ve özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlükleri alanında sorunlar var. Burada tabii ki bizim duruşumuz itibariyle Müslümanların ve diğer kesimlerin yaşamakta olduğu sorunlara karşı etkin bir mücadelemiz elbette olacaktır.

Bize biraz baro seçimlerinin usulünden bahseder misiniz? Seçimler nasıl yapılıyor? Oylamaya kimler katılıyor?

Baro seçimlerine avukat olanlar katılabiliyor. Henüz stajını tamamlamamış, yemin etmemiş avukatlar da dâhil başkaları seçime katılamıyor. Baro seçimlerinde başkan adayı seçiliyor. Diyarbakır Barosunda şuan 5 başkan adayı, yanı sıra yaklaşık 40 kişiden oluşan bir de yönetim kurulu var. Bu yönetim kuruluna 10 tanesi seçilecek. Biz de bu 10 kişilik listeye arkadaşlarımızdan 5 kişi önerdik. Genel kurulumuz yarın(bugün) iken seçim de Pazar günü yapılacaktır. Oy çokluğu yoluyla başkan seçiliyor.

Seçimlerde kaç aday ile yarışacaksınız? Başarı oranınızı ne düzeyde görüyorsunuz?

Valla sonuç ve takdir elbette Allah’a aittir. Biz elimizden gelen çabayı göstermekle yükümlüyüz. Baro seçimlerini kazanmak bir mutluluk olmayacağı gibi, kaybetmek de bir yıkım olmayacak. Bizim önemsediğimiz sadece hak mücadelesine katkıdır. Eğer kazanırsak öncelikle meslektaşlarımızın sonra da yurttaşlarımızın sorunlarıyla ilgileneceğiz. Bizim önemsediğimiz asıl mesele budur.

Aldığımız duyuma göre şuan itibariyle diğer 4 aday bize karşı birleşmiş vaziyettedir. Hatta dün bununla ilgili olarak bir toplantı yapıldığı da söyleniyor. Çünkü “Dinciler geliyor, burayı da ele geçirecekler!” korkusunu dillendirenlerin yanında “AKP’ciler geliyor, burayı da ele geçirecekler!” vaveylasını koparanlar var. Ben kendimi “dinci” olarak görmüyorum. Müslüman olarak görüyorum. Mühim olan insanların hak ve hukuklarını korumak… Yani ilahi/doğal hukuktan yaratılıştan sahip olduğumuz doğuşsal haklar var. Tabii bu hakları devletlerin, örgütlerin, cemaatlerin, siyasi partilerin insafına ve kaderine terk edemeyiz. Hak temelli mücadelemiz tabii ki hepsine karşı… Zaten biz arkadaşlarımıza da seçim sürecimizde hep şunu söylüyoruz: Devletten, Hükümetten, cemaatlerden, siyasi partilerden ve örgütlerden bağımsız, dik ve omurgalı bir duruşu esas alıyoruz. Bunlardan hangisi bir zulüm işlerse bunların zulümlerine karşı çıkmak, hangisi de mağdur veya mazlum olursa sadece mazlumiyet fiiline destek vermek yani mazlumiyetin giderilmesi temelinde bir duruşumuz olacak. Şuan ki genel sayı itibariyle yani sol-sosyalist kesimler ya da BDP vd. gruplara yakın kesimler sayı olarak bizden çok daha fazlalar. Ancak biz herkesin ve her kesimin sorunlarına eğilmeyi, ayrım gözetmemeyi önemsiyoruz. Bununla birlikte Baro’nun zayıf halkası olmadığımızı da belirtmiş olalım. Herhalde diğer 4 aday bu durumu ve gücü ciddiye aldığı için birleşecekleri yönünde duyumlar alıyoruz.

Seçim yarışları genellikle ahlaki zeminden yoksun mücadelelere sahne oluyor maalesef. Diyarbakır barosu seçimleri için de benzer bir zaaftan bahsedilebilir mi? Seçimde adaylar ve onları destekleyenler ahlaki ilkelere ne kadar uyuyorlar sizce? Gözlemlerinizi aktarabilir misiniz? Ayrıca siz bu bağlamda bugüne kadar nasıl bir duruşu pratize ettiniz?

Her şeyden önce doğruyu söylemek zorundayız. Çünkü Allah’a hesap vereceğiz. Sonuçta bu Baro seçimleri dünyalık bir iş. Yani daha çok insanların yönetimiyle ilgili bir durumdur. Biz buradaki konumumuzun kendi inanç değerlerimizle çelişmemesine dikkat ediyoruz. Bir kısım adaylar açısından bu konuda oluşabilen varlık-yokluk savaşı gibi bir hırs durumunun bizim açımızdan olmaması çok çok önemli. Baro seçimleri bir makam kapmaya dönüşürse bu bizim açımızdan anlamını yitirir ve hesabını veremeyeceğimiz bir noktaya doğru gitmiş olur. Gittiğimiz her yerde söylediklerimizi buradan da söyleyelim; bizim için bu Baro seçimleri asla kara propaganda yapılmaması gereken bir şey. Biz eleştirirken insanları yüzüne karşı eleştiriyoruz. Konuyla ilgili broşürümüz de yayınlanmıştır. Perde arkasında başka bir şey, perde önünde başka bir şey söylemek bize yakışmaz. Ama şuan Diyarbakır Barosunda bir propaganda dönüyor. En çok belki de bizim hakkımızda… Fakat biz gönülleri kırmak değil, gönülleri inşa etmeye talibiz inşallah. Ama zulmeden birileri varsa buna da eyvallahımızın olmadığı biline. İsterse bu bir grup olsun, isterse babamız; kim olursa olsun. Bu konuda bizim duruşumuz net.

Gördüğümüz kadarıyla Diyarbakır adliyesi çevresi polis bariyerleriyle iki defa çevrilmiş durumda ve bir cezaevinden farksız görünüyor. Ve galiba bunun Türkiye’de başka bir örneği de yok. Eğer gözümüzden kaçmadıysa Baro’nun buna karşı etkili bir girişimi olmadı ya da en azından basına yansımadı. Bugüne kadar adliyenin bu durumu için mevcut baro yönetimi ne tür girişimlerde bulundu ve siz seçilirseniz bu konuda neler yapacaksınız?

Meslektaşlarımızla Adliye arasında bu konuda ciddi sorunlar var. Birincisi biz bu kolluk bariyerinin kesin olarak kaldırılması gerektiğini söylüyoruz. Tabii buna karar veren kolluk değil, savcılık makamıdır. Dolayısıyla bizim mücadele etmemiz gereken de savcının bu düşüncesi, zihniyetidir.

Bunun dışında mesela bize bir de Adliye içerisinde çanta bırakılıyor. Biz bununla da mücadele edeceğiz. Ama aynı zamanda adil yargılanmama, uzun tutukluluk gibi ya da bir toplantı veya gösteriye katıldı diye onyıllara varan ciddi ciddi mahkûmiyet kararlarıyla da…

Adliyemizde ciddi sorunlar var. Aynı şekilde meslektaşlarımızın da sorunları var. Biz bu sorunları tek tek bütün ayrıntılarıyla ele aldık ve seçildiğimiz takdirde üstesinden gelmeye çalışacağız. Biz sadece belirli bir fikre sahip ve bu fikre sahip olduğumuz için bize oy verenlerin sorunlarıyla ilgilenmeyeceğiz. Elbette savunduğumuz bir inancımız var ve buna yönelik haksızlıkların da karşısında duracağız. Bizim inancımız tüm zulümlere karşı çıkmayı, hak temelli olmayı, insanların uğradığı mağduriyetleri giderme noktasında güçlü bir çalışma içinde olmayı, hem Allah’a ve hem de kullara hesap verme bilincini birlikte ele alıyor.

Adliyedeki sorunlar özellikle de polis bariyerleriyle ilgili olarak Baro tarafından şuana kadar kamuoyu ve basına yansıyan etkili bir girişim olmadı. Bize gelince; bizim çabamız şuana kadar belirli sayıda arkadaşımızın Baro yönetiminde yer almasını sağlamaktı. Bunu da birden ikiye, ikiden üçe vs. çıkardık. Tabii ki mesele bizim bir iki arkadaşımızın yönetime girmesi değil. Sorun, bir sistem sorunu.

Yine bildiğimiz kadarıyla dışarıdaki cezaevi görüntüsü içeride de avukatların sıkıntı yaşadıkları bir baskı ortamına yer yer dönüşüyor. Bu konuda mevcut baronun tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve siz seçilirseniz bu konuda neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Baromuzun bir kimliği var ve bu kimlik de siyasal bir kimlik. Buna da BDP’nin ya da ona yakın bir camianın kimliği gibi bakılıyor. Bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bizce insan ve hak temelli bir duruş olmalı. Menfaat temelli bir duruş olmamalı. En azından seçildiğimiz takdirde buna yer vermeyeceğimizi söyleyebiliriz. Bizim arkadaşlarımıza da, gittiğimiz bürolarda da bunu söylüyoruz. Biz avukatların ve sadece avukatların da değil insanımızın yaşadığı sorunlarla güçlü bir şekilde ilgilenip güçlü çalışmalar yapacağız. Bu bağlamda hâkim ve savcılarla da görüşecek, uyarılarımızı yapacağız. Gerektiğinde haksızlık oranlarını ortaya koymak için raporlar da hazırlayacağız. İnsanlara da karşılaştıkları haksızlıkları raporlama ve yetmediğinde tutanak tutma ve şikâyet mekanizmasını harekete geçirme bilincini aşılayacağız. Gerektiğinde Ankara ve daha başka şehirlerde de harekete geçecek, etkili çalışmalar yapacağız. Mevcut yönetimi bu konularda yeterli görmediğimiz için bunları çözmek üzere aday olduk.

Dindar kesimin dâhil olduğu Baro seçimleri İstanbul, İzmir ve Ankara gibi yerlerde laiklik ve yaşam tarzı tartışmalarıyla birlikte yürütülüyor. Benzer bir tartışma Diyarbakır’da da yaşanıyor mu? Duyduğumuz kadarıyla içki tartışmaları yaşanmış bile.

Bazılarında içki noktasında bir korku var. Bunlar aynı şekilde “sigara odası var, bunu kapatacaklar ya da mescit odasına çevirecekler.” yaygarası koparıyorlar. Bu yönde beyanlar var. Hâlbuki bizim mescidimiz zaten varolduğundan dolayı böyle bir ihtiyacımız yok. Baronun hemen alt katında bir mescit var. Sigara noktasında; sigara içme odası ayrı olduğu için dileyen orada içebilir isteyen de bulunduğu yerde. İçki noktasında da biz şunu söylüyoruz: İsteyen istediği yerde içebilir ama bu, Barodan ya da bizim verdiğimiz paralarla içilmesin diyoruz. Bizim verdiğimiz paralarla içilmemeli çünkü bu, bizim açımızdan haram olur. Günaha gireceğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle ortak etkinlikleri içkili yapmama noktasında bir kararımız var, bunu da itirazı olanlarla tartışabiliriz. Eğer içeceklerse kendi paralarıyla özel bir bölümde içsinler diyoruz.

Bu söylemler nihayetinde kara propagandadır. Bir korku ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Kendi özel alanlarında ne yaparlarsa yapsınlar ama açık olarak biz haksızlık gördüğümüz duruma müdahale ederiz. Yoksa gayr-ı hukuki olarak bir şey engellediğimiz yok. Medine Sözleşmesinde de olduğu gibi biz çok hukukluluğa inanıyoruz. Biz ortak hukuku uygularız. Farklı hukuku olanların hukuku ise kendi alanlarında kendilerini ilgilendirir.

Seçilmeniz durumunda dindar kesim dışında kalan kesimle hem avukatlar hem de toplumsal kesimler anlamında nasıl bir ilişki kurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda mevcut durumu da değerlendirebilir misiniz?

Biz inşallah üç temel üzerinde Baroyu yeniden inşa edeceğiz.

Birincisi; meslekî sorunlar çok fazla. Meslektaşlarımızın gerek maddi gerekse de manevi sorunları var. Bir de değişen içtihatlar karşısında kendilerini güncelleyememe sorunları bulunmakta. “Yarım doktor candan eder!” demişler. Yarım avukat da hem candan hem de maldan eder. Bu noktada biz uzmanlaşmayı destekleyeceğiz. Ve bununla ilgili olarak da eğitim çalışmalarına ağırlık vereceğiz.

İkincisi; biliyorsunuz bölgemizde insan hakları ihlalleri her gün olabilen sorunlardır. Bu nedenle bu alana da ağırlık vereceğiz. Tüm yerel ve genel iktidarlardan bağımsız ama etkili ve güçlü bir duruşla hak ve özgürlükler alanında çalışacağız.

Son olarak; biz inşallah Hz. Ali’nin dediği gibi toplum adaletle düzelir diyoruz. Bu düsturdan hareketle biz adaleti elimizden geldiğince hem kendimize hem de diğerlerine temin etmeye çalışacağız. Rabbimizden hakkımızda hayırlı olan neyse onu takdir etmesini dileriz.

Biz de bize ayırdığınız zaman için çok teşekkür ediyor ve başarılar diliyoruz.(Islahhaber)