Ankara Barosu'nun 2000 yılından bu yana iki yılda bir düzenlediği "Uluslararası Hukuk Kurultayı" (8 Ocak- 10 Ocak 2014) TBB. Av. Özdemir Özok Kongre Merkezi'nde başladı. Ankara Barosu Başkanı Avukat Sema Aksoy kurultayın ana başlığını, “Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü ve Savunma Hakkı” olarak belirlemelerinin "Hukukun adeta bir öç alma mekanizması olarak uygulandığı ülkemizin içinde bulunduğu koşullar"ın neden olduğunu belirtti .

Salonların tıklım tıklım olduğu kurultayın açılışında konuşan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu gündeme ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Feyzioğlu,  İstanbul merkezli operasyonun bağımsız, tarafsız, etkin bir yargıyla sonuna kadar götürülmesi gerektiğini, paralel devlet iddialarının da görmezden gelinemeyeceğini belirterek, "Af değil, minnet değil, sadece adalet isteyen yurttaşlarımızın yeniden yargılamasını sağlayacağız" dedi.

METİN FEYZİOĞLU'NUN KONUŞMASI

Feyzioğlu özetle şunları söyledi:

 "Siyasi partilerimiz de demokrasiye alışacak, yasama organımız da yürütme organımız da ve halkımız da. Halkın hoşgörüsüne ve demokratik standartlarına siyasetle uğraşanlar yaklaşırsa yani halka çıkmayı başarırsa çok ciddi bir adım atacağız demokrasi yolunda... (...) Gün, devletin çivilerini tekrar çakma zamanıdır. Gün sevgi, hoşgörüyle yeniden pırıl pırıl bir gelecek için birleşme ve kavuşma zamanıdır... (...)

Son günlerde ciddi bir tartışma ve kaos ortamı var. Yolsuzluk soruşturması gündeme Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmeyecek bir bomba olarak düştü. Bu operasyonun gittiği yere kadar takip edilmesi gerektiğini en başından beri söylüyorum. Aynı zamanda soruşturma patladıktan sonra devletin en üst yerlerinde, makamlarında bulunanlar yargının ve emniyetin içerisinde bir paralel devlet oluşumu vardır dediler ve TSK'yı yargı eliyle kumpas kurduğunu ifade ettiler. Duruşumuz şu şekildedir; yolsuzluk soruşturması ciddidir. Sonuna kadar takip edilmesi gerekir. Yolsuzluk soruşturmasında düğmeye basılmasının sebebi siyasi iktidarın artık bir ittifak olduğu ortaya çıkmış iki kanadının birbirine düşmüş olmasıdır. Dolayısıyla düğmeye basılma sebebi bu ittifakın çatlamasıdır ama düğmeye basıldıktan sonra ortaya çıkanlar asla ve asla örtbas edilmeyecek kadar önemlidir. Burada düğmeye basanın saikini sormak ayrıdır. Düğmeye basıldıktan sonra ortaya çıkanları sonuna kadar takip etmek ise ayrı bir kararlıktır...(...)

Adil yargılama hakkı ellerinden alınarak cezaevlerinde, zindanlarda hayatlarından koparılmış olanların sizlerden, siyasi partilerden, tüm toplumdan talebi var... Diyorlar ki, 'yolsuzluk soruşturmasını gittiği yere kadar götürün, bu sizin göreviniz ama yolsuzluk soruşturması dolayısıyla bizim uğradığımız haksızlığı sakın ola örtbas etmeye kalkmayınız. Çünkü siz zindanda bir gün geçirmenin ne demek olduğunu bilmezsiniz' diyorlar. Ben de burada bütün siyasi
partilere, tüm sivil topluma sesleniyorum, bu ikisini birbiriyle irtibatlamayın. Yolsuzluk soruşturmasını bağımsız, tarafsız, etkin bir yargıyla gelin sonuna kadar götürelim. Fakat paralel devlet var iddialarını şimdilik görmezden gelelim diyenlere, çekilen çileleri hatırlatıp 'Hayır Efendim görmezden gelemeyiz, bu da ciddidir, bunu da göreceğiz, af değil, minnet değil, sadece adalet isteyen yurttaşlarımızın yeniden yargılamasını sağlayacağız. Önce yasa kartını açacağız ardından da yargının kendi onurunu temizlemesi için gereğini yapacağız' diyorum."


DEMOKRASİ, SEÇİM SİSTEMİ ve SİYASİ PARTİLER PANELİ

Panelde siyasi partileri ele alan Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, yeni anayasa yapılmadan önce ondan çok daha önemli olan Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesini söyledi. "Anayasa özellikle 2001'de yapılan değişikliklerle bir aşamaya geldi. Ancak Siyasi partiler Yasası bir felakettir" diyen Yüzbaşıoğlu şöyle devam etti:

"Siyasi partiler bir toplumun aynasıdır. AİHS ve AB'de ciddi içtihatlar vardır: Siyasi partiler şiddet içermemeli, araç ve amaç demokratik olmalı. Olmazsa bu siyasi partinin kapatılma nedeni olur. Bizim Siyasi Partiler Yasası A'dan Z'ye bu içtihatlara aykırıdır... 12 Eylül darbesinden sonra bütün iktidarlar bu yasaya hiç dokunmadılar. Biat varsa demokrasi olmaz. Birey yoksa da demokrasi yoktur. Etnik, feodal saiklerle hareket eden partiler ayrıştırıcı bir rol oynarlar. Oysa siyasi partiler bütünleştirici, birleştirici siyasi işler yapmakla yükümlüdürler."

Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, seçim barajının yüksek olmasının her dönemde etkili siyasi sonuçlara neden olduğunu belirterek siyasal sistemi tartışılır kıldığını söyledi:

" Seçim tarihimizde en adaletsiz seçimler 1987 ve 2002 seçimleridir. 2002'de % 34 oy alan AKP'nin mecliste % 66 parlamenterle temsil hakkı kazandı. 2002 seçimlerinde % 45 baraja takılan oy vardı. Bu dönem parlamentosunun seçmeni temsil etme oranı % 43.3'tür. Bu parlamentonun meşruiyet sorunu vardır. Böyle bir parlamentoda örneğin Cumhurbaşkanı'nı uzlaşmayla değil de çoğunluk seçsin derseniz o bugünkü gibi olur ama gerçek anlamda Cumhurbaşkanı ol(a)maz! Mutlaka nitelikli çoğunluk olmalıdır. % 7 seçim barajına AİHM çok yüksek ama sizi idare eder diyerek onamış, bizimle alay edip aşağılamıştır. Dar çevre sistemi kutuplaşmayı artırıyor, kimliklere kadar ayrıştırıyor. Nispi temsil sisteminden vazgeçilmemelidir. Partiler arasında ittifaklar yapılabilmeli, Fransa'daki gibi sağ-sol taraflar ittifak yapabilmeli. Lider sultası ön seçimle aşılabilir..."

Ancak, bu konuşmaların boş olduğunu, bugün çıkan yasanın yarın değiştirilebileceğini, uygulamanın olmadığını söyledi.

Damokrat Parti'nin de aynen bugünkü gibi 1954 seçimlerinde % 57'yle % 93 oranında sandalye, 57'de % 47'yle % 70 sandalye kazandığını vurgulayan Yüzbaşıoğlu, "26 Mayıs 1960'da Türkiye'de demokrasi var mıydı?" diye sordu.

Aynı panelde Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Amerika'da bayrağı yakmanın protestodan sayıldığını ama İzmir'de bir savcının hükümeti devirmeye çalışmak diye bir suç icat ettiğini söyledi. Kalaycıoğlu "Seçim çevreleri Türkiye'de düzgün olarak yapılmadığını..." söyledi. Cumhurbaşkanının görevlerinin tam olarak net olmadığını, seçilecek Cumhurbaşkanının bir canavar haline geleceğini vurguladı.

DEMOKRASİ VE YEREL YÖNETİMLER PANELİ

Panelde Prof. Yılmaz Büyükerşen'le Prof. Ruşen Keleş görüş ayrılığına düştü. Büyükerşen, "Genel demokrasi sorunlarından yerel demokrasi sorunlarına eğilemiyoruz. Yerel yönetimler ne kadar sağlam olursa demokrasiler de o kadar sağlam olur. Demokrasinin beşiği ise köylerdir. Halk bir muhtar seçer ve ona da köyün bilgili deneyimli insanlarını aza seçer. Yeni yasayla tüm köy, belde, ilçelere artık siz şehirli oldunuz mahalle oldunuz denmiştir. Topraksu, YSE, Köy Hizmetleri kaldırılmıştır. Valiye bağlı İl Genel Meclisi siyasi yapıya göre davranacaktır, davranıyor. Benim kente 170 km. uzakta mahallelerim oluşmuş durumdadır..." dedi.

Prof. Ruşen Keleş ise, "Yerelleşme demokratikleşmenin öncüsüdür, demek yanlıştır. Ülkede genel anlamda demokrasiden eser yoksa bölgesel, yerel yönetimlerde de olmaz." dedi. Keleş, "Yerel yönetimlerin hizmet ölçeği ne kadar genişlerse demokrasiden de o kadar uzaklaşılır. Çünkü genişlediği oranda katılım azalır. Yerel yönetimlerde sınır değişikleri Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na göre mutlaka halka sorulmalıdır. Yeni yasayla 16 bin köy, 1500 belediye, 3 il tüzel kişiliği yok olmuştur. Tüzel kişiliği öldürmek insan öldürmek gibidir. Suçtur. O kadar kolay olmamalıdır, oranın halkına sorulmalıdır." dedi.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe ise demokrasinin, "Kuralların kurumlar tarafından özenle uygulandığı sistem" olduğunu vurgulayarak, "Bugün insanlık Musa'nın tabletinden Apple'in tabletine evrimleşti. Bunu görmek zorundayız. Ama demokrasi de saf hali katılımcı demokrasiden temsili demokrasiye dönüştü. Ortak akıldan uzaklaştık. Kurum ve kurallar ilkesinden gittikçe koptuk. Operasyonlu dönemler yaşıyoruz. Oysa demokrasi operasyonlar rejimi değildir; şeffaflık rejimidir. demokrasilerde marjinal yoktur. Bugünkü sistem salt kent rantı üzerine kurulmuş bir şehircilik anlayışıdır... Gezi süreci ise devam ediyor..." dedi.

ALABAMA SENATÖRÜNÜN İLGİNÇ KONUŞMASI

Kurultay'ın sürprizi denecek konuşmacısı Alabama senatörü ırkçılıkla mücadeleye hayatını adamış ünlü siyah avukat Senatör Henry “Hank” Sanders, ilginç bir konuşma yaptı. ABD'ye karşı çok sert deyimler kullanan senatör, "Irkçılık daha sona ermedi, her an her şey geriye dönebilir ve dönüyor. Köle kültürü hala egemen, onun ruhu ABD'nin hücrelerine sinmiş. Eğer 2014 yılında bile ABD'de yoksulsanız adalete ulaşamazsınız, hele yoksul ve siyahsanız, hele hem yoksul hem siyah hem de bir beyaza karşı suç işlemişseniz daha fena, hele hem yoksul hem siyah hem bir beyaza karşı, hem beyaz bir kadına karşı suç işlemişseniz kurtarma şansınız sıfırdır. Otuz kişinin suç anında bizimleydi dediği halde tecavüz suçundan bir siyah gözümün önünde jürice suçlu ilan edildi; çünkü jürinin hepsi beyazdı. Amerika'da çok silah satılıyor, herkes silahlanıyor, çünkü herkes siyahlarla beyazların bir çatışmaya gireceğine inanıyor. Obama'yı maymun olarak bile çizdiler... Onu alt etmek için her yolu deniyorlar; bütçeyi bile kabil etmediler... Her alanda mücadele edip bir hak kazanıyoruz ama birden en eski duruma dönüverebiliyor her şey... " dedi.

Ahmet Yıldız

Odatv.com