Feyzioğlu, “Amacımız adaletin mülkün, yani ülkenin temeli olduğu gerçeği karşısında güven duyulacak bir yargı sisteminin oluşmasına katkıda bulunmak ve ülkeyi temelsiz bırakmamaktır” dedi. Feyzioğlu dünkü açıklamasında şu değerlendirmeleri yaptı: “Bir davanın konusu ne olursa olsun, o davada adil yargılanma hakkına uyulmazsa gerçek yanlıştan, suçlu suçsuzdan ayrılamaz. Suçlamanın ağırlığının, suçlamanın gerçek olduğunu gösterdiği dönem Ortaçağ karanlığında kalmıştır. Kamuoyunda Balyoz ve Ergenekon adıyla bilinen davaların konusu askeri darbe teşebbüsleri olsa da, bu davalarda gerçeğe ulaşılabilmesi, adil yargılanma hakkına saygı duyulmasına bağlıdır. Her iki davada da adil yargılanma hakkı ısrarla ve silsileler halinde ihlal edilmiştir. Bu ihlaller yalnızca ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde de tespit edilmiş bulunmaktadır. Şu halde anılan davalarda verilen mahkûmiyetlerin ‘suçlu’ tespitini doğru yaptığı konusunda toplumsal vicdan tatmin olmamıştır. Toplumun önemli bir kısmı bu kararların, yargılamayı yapanların, ‘hukuka uygun yürütülen bir sürecin sonunda tecelli etmiş vicdani kanaatin’ üzerine değil ‘keyfiliklerin’ üzerine inşa edildiği düşüncesindedir. Maalesef iddia edilen suçlarla ihlal edildiği ileri sürülen kamu düzeni, toplumu kutuplaştıran ve adalet duygusunu zedeleyen bu yargılama süreçleri tarafından çok daha ağır şekilde ihlal edilmiştir. Bu çerçevede örneğin terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önceki Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü yöneticisinin gizli tanıklığıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki görevli subayların sahteliği bilimsel olarak sabit dijital verilere dayanılarak ve gazetecilerin yaptıkları haberler gerekçe gösterilerek mahkûm edilmesi, toplumsal vicdanı daha önce görülmemiş şekilde yaralamıştır.”    

Hurriyet/Ankara