Yazıma Malatya’dan başlayayım.

2010. Baro seçimi bitti!

Gece yarısından sonra bir pastanede toplanmışız..

İlk sözüm şu oldu:

-Arkadaşlar, Malatya Barosu’unda karanlık dönem kapanmıştır…

Malatya ki, Ak Parti’nin en çok oy aldığı beşinci il; yüzde 68.4

Malatya Barosu ki, dörtte üçü bizimle siyasal oydaş olmayan arkadaşlardan oluşuyor; yönetim kurulu 3/10.

Malatya Ak Parti, başkanlığımızı ‘tanımadı’.

İçimizden çıkmış Mv. İhsan Koca telefonla da olsa bir ‘hayırlı olsun’ diyemedi.

Başbakan STK başkanlarıyla yemekli toplantıya bile çağrılmadık; basına konu oldu.

Bir yıl sonra Mv. Ömer Faruk Öz geldi ziyaretimize.

Hem de, kimi Ak Parti’nin  yönetimden, kimi denetimden, kimi disiplinden bir avukat ordusuyla.

Bana döndü:

-Sayın Başkanım, biz Baro seçimini yakından takip ettik. Arkadaşlar buradalar yüzlerine söylüyorum, onlara ‘Nasıl kaybedersiniz Baro’yu, nasıl kaybedersiniz!’ diye sesimin çıktığı kadar bağırdığımı bilirler dedi.

-O kadar abartmayın, gelecek sefer de siz kazanırsınız. dedim.

***

Bunu, kimlerle mücadele ettiğimiz bilmek için anlattım.

Yakında TBB seçimimiz var.

Unutulmaz Başkanımız Özdemir Özok’un ölümüyle doğan “fırsatı”, Ak Parti’nin misyonun, nasıl değerlendirdiğini, TBB’yi nasıl düşürdüğünü hepimiz biliyoruz.

“Düşürmek” deyimimi hoş görün.

‘Türkiye’yi  düşürmek’ çabasında olanların, TBB gibi bir Yargı Kurumunu ele geçirmek sevdasında olmadığını kim söyleyebilir ki?

2007’de CHP milletvekilleri, Güneydoğuda yaptıkları inceleme sonunda, ABD’nin Bölgedeki STK’ların ve bazı baroların seçimine ‘karıştığını’ yazmışlardı raporlarına.

Baro seçimine karışan, TBB seçimine karışmaz mı?.

Öylese ‘o odaklar’ şimdi yine (aslında her daim) iş başında.

***

Peki, Türkiye’nin Kurtuluş ve Kuruluş tözünü/cevherini içinde taşıdığını söyleyen bizler ne yapıyoruz?

Türkiye’nin, ‘el altından’ (kimi zaman açıktan), geriye dönüştürüldüğünü; 80-90 yıllık kurumların, kavramların ‘el ve anlam’ değiştirdiğini biliyor ve söylüyoruz; peki sadece söylemekle mi yetineceğiz?

Öyle değilse, al işte fırsat:TBB seçimi. Yap görevini, yap gereğini…

Bunun için, olağanüstü emeğe, olağanüstü çabaya da gerek yok hani..

Akılcı ol, gerçekçi ol, birlik ol, özverili ol, vicdanlı ol, ilkeli ol yeter.

Duygusal olma, hayalci olma, bölücü olma, çıkarcı olma, kötü kalpli olma, eğri-büğrü olma yeter.

Oyuna gelme, oyuna getrime yeter.

Üç meslektaşımız Başkanlığa aday: Şimdiki başkan V. Ahsen Coşar, Metin Feyzioğlu ve Kazım Kolcuoğlu.

Şimdiki Başkan, Türkiye’yi  ‘kafalarına göre’ ‘evirip çevirmek’ sevda ve çabasında olan çevrelerce destekleniyor.

Bu çevreler yaptıklarını ve yapacaklarını açık açık söylüyorlar, yazıyorlar da.

Bunu, (2010 seçimde de olduğu gibi) Ak Parti ve BDP çizgisindeki meslektaşlarımızın desteklemelerine bakarak söylüyorum.

Kocaoğlu ve Feyzioğlu ise, Türkiye’ye ve Yargıya yönelmiş ‘projeleri’ bozmak, boşa çıkarmak isteyen, Ülkesini ve Ulusunu aklın, bilimin, fennin ışığında geliştirmek, kalkındırmak çabasında olan; Savuma mesleğinin itibarsızlaştırılması çabalarına, Yargının siyasi projelerde araç olarak kullanılması çabalarına karşı olan meslektaşlarımızın desteklediği adaylar.

İyi de, ayrı baş çekerlerse hangi amaca faydaları olacak ki; bölünürse ‘hiçbir şey’, bir olurlarsa ‘çok şey’ olacakları belli değil mi?

Bu açık seçik, gün gibi ortada. Amiyane deyimle ‘kabak gibi ortada.’

Ama gelin görün ki bugün, bu saat bilgisiyle, hala bir değiller.

***

Sayın İstanbul Baro Başkanımızın Adalet Biz Sitesindeki Yeşim Turan röportajında, O’nun  kitabıma sığdıramadığım, medyayla oluşmuş bendeki etkisiyle örtüştüremediğim değerlendirmeleriyle karşılaştım.  

Şu yargılara bakınız; ‘kendi içimizden vurulduk’, ‘takımdaşlarım’, ‘’karşı takımın tribünü’,  ‘peki bu aday niye Ankara Baro Başkanı oluyor’, ‘hani kişilere indirgemeyecektik’, ‘parti meclisine girmek’, ‘aday olunca istifa etmemek’, ‘Türkiye için, geleceğimiz için, çocuklarımız için deniyor. Çok affedersiniz. Biz siyasi partiye genel başkan mı seçiyoruz?’, ‘benim delegem’,  ‘Metin’, ‘kendi delegelerim’…

Bu yargı ve söylemlerin ‘bizim kitabımızda’ karşılığının olmadığını 68’, 78’li dostlar çok iyi bilirler. Ben kendimi, bağımsız yargıya, çağdaş Türkiye’ye, Atatürk ve yoldaşlarına, Bağımsız Türkiye’ye, bilime, akla, demokrasiye, laikliğe, hukuk devletine… inananlarla bir gördüğüm için oluşan topluluğumuzdan ‘biz’  diye sözederim. Bizim takım derim, bizim delegeler derim.

Bu demokratik seçimde bizimle oydaş olmayan arkadaşlarımızdan için karşı takımdakiler diyebilirim.

Diğer türlü, ‘Siz kimsiniz, onlar kim?’ diye sorarlarsa ne derim sonra.

Kendi içimden biri hakkında şu partiden, bu partiden, parti meclisinden.. diye. ‘karşı takım’ eline gereç/malzeme vermem.

Bu kişi kim;Prof. Dr. Feyzioğlu.

Biraz erken açıklamışsa adaylığını, sizinle de konuşmuşsa, dahası siz ‘dönmekte geç kalmışsanız’ biraz.. ne çıkar bundan Sayın Başkanım, varsa bir eksiklik giderilemez mi ve giderilmeli,  ÖZELEŞTİRİDE BULUNULMALI mutlaka?

Sayın Metin Feyzioğlu’nun ‘bizi’ temsil edemeyeceği, her baroyu kucaklayamayacağı, TBB Başkanlığında başarılı olamayacağı, bilgisinin, deneyiminin, cesaretinin, projelerinin eksik olduğu bilgisi varsa paylaşılmalı elbette.

Çünkü vakit çok geç, bu gün tartışma değil, çalışma günü, ayrılık gayrılık değil birlik, tümlük günü.

Ayrıca, belirtmeden geçemeyeceğim iki husus var ki o da şu: Böylesi ulusal, toplumsal ve mesleki süreçlerde görev ve sorumluluk alma vermeler kişilere indirgemeyeceği gibi, ‘şehirlere de indirgemez’ elbette.

Atatürk Selanikliydi.

Kimse O’na, ‘Hayır, sen Ankaralı değilsin. Selanik’ten gelip burada başkan mı olacaksın’ diyebilir miydi?

Ayrıca, Birlik başkanlığı ‘gönül alma’, ‘onur okşama’ makamı değil ki; hizmet etme, gece gündüz çalışma, özveride bulunma makamı.

Öyle değil mi!

Kayısı çiçekleri içinde ve kayısı tadında kalınız. 07.04.13

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

TBB Delegesi/Malatya Barosu Önceki Başkanı