Bugün (03 Nisan 2013) saat 18:00 de yapılan Önce İlke Cag’ın grup toplantısında konuşan KOCASAKAL, “İhanete uğradım, Bizans oyunları oynanıyor, bana hakaret ediliyor” dedi ve şöyle devam etti:

“Feyzioğlu doğru söylemiyor. Ben Feyzioğlu’na aday olup olmadığını sordum, o da bana aynı soruyu sordu. Ben aday olmayacağımı söyledim. Benim soruma da İstanbul desteklerse aday olurum şeklinde cevapladı.  Ben grupta bunları konuşacağım dedim. Bana verdiği herhangi bir süre yoktu. Bizim grup kararımızı beklemeden aday oldu. Benim ona bir hafta içinde döneceğim diye bir sözüm olmadı.

Biz grupta 3 oy muhalefetle aday göstermeye karar aldık.  Grup eğilim yoklaması yapma yetkisini bana verdi. Ben bütün delegelerle yüz yüze, ya da telefonla görüştüm. Herkesin dediğini not ettim. Şimdi çıkıp diyorlar ki eğilim yoklaması gerçeği yansıtmıyor, demokratik değildir. Benim yalan söylediğimi iddia ediyorlar, bu bana hakarettir.”

KOCASAKAL, Başar Yaltı’nın Yeşim Turan ile yaptığı röportaj önünde yaptı konuşmasını ve her satırına cevap verdi.

KOCASAKAL öfkeli ve duygulu bir konuşma yaptı.. Konuşmanın sonunda;

“Adayımızın yanındayım, onunla beraber adım adım Anadolu’yu  dolaşacağım, bana yapılan ihaneti, arkadan hançerlenmemi, Bizans oyunlarını anlatacağım, Hodri meydan!.. Ben kolayına pes etmem..” dedi.

KOCASAKAL'ın KONUŞMASININ DETAYLARI

İstanbul Barosu başkanı olarak; “TBB başkanlığına çıkardığımız aday için Anadolu’da çalışmalarımız iyi gidiyor.” demek isterdim. Ancak kendi içimizden vurulduğumuz için şuan karşınıza üzgün, kırgın, öfkeli ve birçok kişi ile gönül bağlarım zayıflamış, bir kısmı ile tamamen kopmuş olarak çıkıyorum.

Açık söyleyeyim ihaneti gördüm. İstanbul’a niye Bizans dendiğini gördüm. İçinde bulunduğum ruh hali bu. Keşke en azından ikici dönem başkan olmasaydım da bunları görmeseydim. Bizim takımımız sahaya çıkıyor ama bir takım takımdaşlarımız karşı takımın tribününe giriyor ve onu destekliyor. Ortada teşvik primleri de dönüyor.

Sevgili meslektaşlarım, eğilim yoklaması yapmak için karar aldık.Ben kimseye hiçbir şekilde etki yapmadım. Delegasyonumuz iki muhalif oya karşı İstanbul’un aday çıkarmasına karar verildi. Böyle bir karara rağmen farklı davranmak hangi demokrasiye, hangi etiğe sığar.

Şimdi arka arkaya 3 tane önemli açıklama geldi.

Birisi Sayın Başar Yaltı’nın, TBB seçimleri üzerine açıklamaları. Açıklamaları dikkatle okudum ve şu sebepten dolayı cevap vermeye karar verdim. Açıklamalarda delegeye, bana ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma saygısızlık vardı.

Sayın Yaltı, “TBB başkan seçiminden sonra mevcut yönetim Ahsen Coşar’a ayak uydurmakta gecikmedi.” diyor. Ama TBB’nin mevcut yönetimi ile beraber hareket etmekte bir sakınca görmüyor.

Sayın Yaltı mevcut cumhuriyetin kuruluş felsefesinden uzaklaştığından söz ederek, çözüm olarak Fransa da olduğu gibi 2. ve 3.cumhuriyeti kurmaktan söz ediyor. Oysa bizim numaralı cumhuriyetlerle işimiz yok. Bizim için tek cumhuriyet var.

“Baro Başkanları baronlaştırıldı.” diyor sayın Yaltı. “Barolara binalar yapıldı, siyah camlı araçlar alındı…” Peki yönetim kurulundayken “Başkan siz dünyanın en büyük barosunun başkanısınız, size Mercedes yakışır.” diyen kendisi değimliydi.

Diğer bir konu da, tek aday etrafında birleşilirse seçimin kazanılması ihtimalinin yüksek oluşu. Peki niye bu aday Ankara Barosu Başkanı oluyor. Hani ilke hani kişilere indirgemeyecektik işi. Birlik başkanlığına adaylığımın konuşulduğu o dönemde, sayın Yaltı bana, Baro başkanlığına yeni seçildiğim için TBB ye gitmemin doğru olmayacağını söyledi. Peki İstanbul Barosu Başkanı için doğru olmayan şey, Ankara Barosu Başkanı için nasıl doğru oluyor.

Şimdi ilkelerden bahsediliyor. Kardeşimizin baro başkanıyken parti meclisine girmesini bir yana bıraktım, birlik başkanlığına aday olduktan sonra hala buradan istifa etmemiş olmasını, parti üzerinden etkilerin yapılmasını hangi etiğe hangi ilkeye sığdırıyorsunuz.

Başar Yaltı; “Her şeyi son dakikaya bırakıp, bulanıklıktan fırsat üretebilir miyiz şeklinde bir politik anlayışa sahipler. Buna kasaba kültürü veya kasaba politikası diyebilirsiniz. Biz bir türlü şehirleşemedik. Ben, baro yönetimindeyken önümüzdeki dönemin TBB seçimine denk düşeceğini, dolayısıyla uzun zamandan beri TBB başkanlığını elde etmek gibi bir hayali olan İstanbul Barosu’nun, eğer hala böyle bir niyet varsa buna şimdiden, yani 1-1,5 yıl öncesinden başlanarak çalışılması gerektiğini söyleyip durdum.” diyor. Bu doğru. Yaltı sonrasında; “Fakat o zaman yönetimdeki arkadaşlarımız, daha delegeler ve kimin aday olacağı belli değil diyerek, kişiler üzerinden politika sürdüren bir anlayışla bana karşı çıktılar”. diyor. Hem bunu söyleyip hem de işi belirli bir kişiye indirgeyeceksiniz. Bu nasıl bir yaman çelişkidir.

 Yaltı sonrasında, delegasyondan bazı isimleri silmek istediğimizi de söylemiş. Peki silmek istedik te bize ne engel oldu. Ne engel olabilirdi. 

Ama benim hatam, Ankara’da olduğu gibi, eski yönetim kurulu üyeleri dahil hiçbirini delegasyona yazmayıp, bütün delegasyonu deyim yerindeyse budayıp, onun yerine, yemin ettirerek delege oluşturmamak… Hataysa, bu hatamı kabul ediyorum. Ben asker aramıyorum. Biz silmek isteseydik bunu yapabilecek konuma ve kudrete sahiptik. Biz böyle küçük şeylerle uğraşmıyoruz. Ahde vefa diye bir şey var.

Sayın Yaltı diyor ki; “Metin Feyzioğlu’nun adaylaşması İstanbul Barosu Başkanı ile görüşerek olmuştur. Bunu söylemek açıkça kendi başkanına, “yalan söylüyorsun” demektir.  Her yer de bununla ilgili yalan söyleniyor. Kanıma dokunan bu…

Benim Metin’le baş başa görüşmem yaptığım en büyük hatalardan bir tanesidir. Diyalog aynen şöyledir; “Metin’cim aday mısın?” dedim. O da, “Siz desteklerseniz adayım. dedi. Ben de kendisine; “Bunu şu an deklare edemem. Arkadaşlarımla görüşeceğim. Üstelik doğru olan, İstanbul, Ankara ve İzmir barosunun üzerinde uzlaşabileceği bir adayın tespitine çalışmaktır. Bu kadar acele etme.” dedim. Sonra bana; “Sen aday olmayı düşünür müsün?” dedi. Ben de, “Hayır. dedim. Benim aday olmayacağımı söylemem, onu desteklediğim anlamına mı gelir?

Türkiye için, geleceğimiz için, çocuklarımız için deniyor. Çok affedersiniz. Biz siyasi partiye genel başkan mı seçiyoruz? Biz bir başbakan adayı mı, yoksa TBB başkanı mı seçiyoruz? Ümit Kocasakal olmazsa, bu Türkiye çökecek mi? Metin Feyzioğlu olmazsa, bu Türkiye çökecek mi? Ben aday olmayacağımı söyledim. Kendisine dönmekte gecikmiş de olabilirim. Tam da İzmir üzerine çalışma yaparken adaylığını açıkladı. Şimdi bunun neresinde etik var.

Sayın Yaltı, “Eğilim yoklaması demokratik değildir.” diyor. Arkasından, “Başkan eğilim yoklaması sonucunu açıkladı. Salondan 3-5 cılız alkış duyuldu ve başkan, sanki sanki elinde bir ateş topu vardı da Kazım Beyi açıklayarak ateş topunu atarak kurtuldu, gibi bir izlenim verdi. Benim elimde ateş topu filan yok. Ben kendi baromun, kendi delegasyonumun çıkardığı adayı destekliyorum.

Diyor ki; “Ancak demokratik yolla seçilen kimse etik değerden bahsedebilir. Cesaret edip sandık koyamadılar.” Ne farkı var ki bunun? Ha sandık kurmuşuz, ha sandık ben olmuşum, herkes gelmiş bana oyunu bildirmiş. Bana güvenmeyen varsa arkamdan değil yüzüme söylesin.

Başar Yaltı kaçıncı cumhuriyetten yana olduğunu açıklıyor. Lütfen kimlerle hareket içerisinde olduğunuzu iyi düşünün. Diyor ki; “Ulusalcılık söylemine karşı çıkıyorum.” Ama destek verdiği, Metin Bey de ulusalcılığı ile övünen bir insan.

“Yeni Yaklaşımlar olarak çalışmamız var.” diyor. Grup olduklarını söylüyor. Grupsanız ona göre hareket edersiniz. Siz bu gruptan olmadığınızı kabul ediyorsunuz. Açık söylüyorum. Anlaşılan o ki, bir takım hesaplaşmalar birlik seçimleri üzerinden yapılmaya başlanmış. Önümüzdeki birlik seçimleri geçsin. Zannediyorum ki bu grubun, ikinci bir arınma sürecine ihtiyacı var. İkinci ve daha köklü, daha derin bir arınmaya ihtiyacı var. Belki geç bile kaldık. Zararın neresinden dönersek kardır.

Başar Yaltı, “Metin Feyzioğlu yönetiminde olacaksınız mısınız?” sorusuna, “Biz daha bu konuları konuşmadık. Bu arada Metin Feyzioğlu’na ben ulaşmadım. O bana ulaştı.” diye yanıt veriyor.

Bu insan aklı ile alay etmektir.  Daha Metin adaylığını açıklamadan benim delegem üzerinde çalışmaya başladı. Bu mudur ilke, bu mudur etik…

Geçenlerde Ahsen Bey beni arayıp, “İzniniz olursa ben İstanbul’dan 2 kişiyi yönetimime almak istiyorum.” dedi. Asla kabul etmeyeceğiz. Biz orada da adamımız olsun diye böyle bir duruma girmeyiz. Bizim hayata bakışımız budur.

Demokratik tartışma ortamının yaratılmamış olduğunu ve Baro’nun bu süreci iyi yönetemediğini söylemiş. Aslında bana söylüyor. Gerçekte bu süreci ben iyi yönetemediğimi düşünüyorum. Ben o anlamda, delegelerin belirlenmesinde insanlara olan saygımızı muhafaza ederek ahde vefa duygusu ile hareket etmekten tutun, Metin’le konuşmamızdaki mutabakat çerçevesinde hareket etmiş olmaya kadar yaptıklarım bir hata ise, evet ben hata yaptım. Sonuna kadar uzlaşma arayışında olmak bir hata ise, evet ben bu hatayı yaptım ve bu süreci yönetemedim.

Diğeri, İstanbul Barosu Delegasyonundan “birleşmeliyiz” çağrısı.

Şimdi insanlar bize gülüyor. Metin mutabakat olmadan adaylığını açıklamakla beni zor bir duruma düşürdü. Sonra da, kendi delegelerimin bu açıklaması… İnsanların gözünde beni ne hale düşürmüştür bir düşünün.

“Mevcut yönetim anlayışını değiştirmenin bir yurtseverlik borcu ve hukukçu namusu olduğuna inanmaktayız.” diyor. Doğru. Aynen katılıyorum. Ben bunu Ahsen Bey’in yüzüne söyledim. Arkasından değil.

Yazı devam ediyor. “Kaldı ki, İstanbul Barosu delegelerinin ilk toplantısında, TBB’nin mevcut yönetim anlayışının değiştirilmesi gerektiğine oybirliğiyle karar verilmiştir.” Doğru “Ancak TBB Başkanlığı için, mevcut anlayışa karşı, birden çok aday ortaya çıkmış bulunmaktadır. Seçime birden çok adayla girmek, değişmesi gerektiğine inandığımız mevcut yönetim anlayışına hizmet etmek anlamındadır”.  Peki ama uzlaşma aramayan, dayatma yapan kim? O sorunun cevabı verilmiyor.

Sonrasında; “Bu nedenle, TBB seçiminde, tek aday etrafında bütünleşmeyi sağlamak bakımından, değerli Baro Başkanımıza özel bir sorumluluk düştüğüne inanıyoruz. Aynı sorumluluk tüm delegelerin vicdani bir görevidir. Biz aşağıda imzası bulunanlar, kısa süre içerisinde, tek aday etrafında buluşmayı sağlayacak bir sonuca ulaşılmadığı taktirde;

Sürece müdahil olacağımızı, müdahil olacağımızı,

Tercihlerimizi Ülkeye ve Cumhuriyete karşı sorumluluğumuzun gereklerine göre yapacağımızı,

TBB organlarına, nitelikleri, içinde bulunduğumuz sürece ve taleplerimize uygun bir kadronun seçilmesi için çalışacağımızı…” şeklinde sürdürmüşler.

Daha açık söyleyin o zaman. Metin Feyzioğlu’na oy vereceğinizi söyleyin.

Başka bir şeyle daha sarsıldım. Berra Besler, “Gençliği, enerjisi ve hukukun üstünlüğünü egemen kılma kararlılığını gösteren Sayın Av. Metin Feyzioğlu’na mücadelesinde başarılar diliyor ve bu kararımı sayın meslektaşlarımla saygıyla paylaşıyorum.” dedi. İnsanların kendilerini bir şey uğruna kolaylıkla çöpe atmaması gerekir.

Biz delege seçimi yaparken, bu delegeler kime oy verir diye hareket etmedik. Böyle bir seçim yapsaydık, delegasyonun yarısı giderdi. Biz mücadele arkadaşlarımıza ahde vefa duygusu ile yaklaştık. Asla pişman değilim. Bu grup her şeyin üstündedir.

Ben Anadolu’da çalışıyorum, çalışacağım.

Ben hiçbir delegeye şunu destekleyeceksin ya da desteklemeyeceksin demedim. Bir delegenin kendi içsel değerlendirmesini yapıp, “Ben Kazım Bey’e değil Metin Bey’e destek vereceğim.” demesi başka bir şeydir. Bir takım oluşumlar ve vaatlerle karşı çalışma yapmak, başka bir şeydir. Bu etik değildir. İkisini birbirinden ayırmak gerek.

Herkes eteğindeki taşları döküyor. Ancak, bir takım hesaplaşmaları TBB seçimlerinden sonra yapalım. Sanırım arınma sürecine gireceğiz.  Bu bölünmek parçalanmak anlamına gelmesin. Ancak söylenenler yenilir yutulur değil.

Delegelerimin belirlediği, kendi baromun adayının sonuna kadar arkasındaydım. Ama süreçte yeniden değerlendirmeler olabilir. Bunlar da yine görüşülür. Ama ben sonuna kadar Kolcuoğlu’nun arkasındayım. Hiç kimsenin benim cumhuriyetle ilgili hassasiyetimi değerlendirme veya sınama gibi bir hakkı ve haddi yoktur. Çok istiyorlarsa, Ankara’da yaptığım konuşmayı dinleyebilirler.

Ben duygusal bir insanım. İki dönem başkanlık yaptım. Olağanüstü genel kurulu da yaşadım. Ben ne bahtsızım ki, en kötü dönemde rol üstlendim. İki büyük adliyenin oluşumdan tutun, saldırılar, TBB seçimleri, Ergenekonlar, Balyozlar ve avukatlara yaşatılanlar…

İzmir Barosu ile çok önemli bir aşamaya geldik. Ben delegelere yalvaracak değilim. Herkes yaptıkları ile ve yapmadıkları ile tarihe geçecek.

Son olarak şunu söylemek istiyorum.

Devrimci anlayıştan bahsediliyor. Kimse kusura bakmasın. Ben dahil hepimiz kısa pantolonla gezerken, Kazım Bey ve arkadaşları devrimci mücadelenin içindeydiler. Bu bir hakarettir. Kazım Beyi 3 dönem destekleyen insanlar, devrimci olmayan, cumhuriyetçi olmayan birini mi destekledi? O zaman niye desteklediniz? Ben Kazım Bey’in seçildiğinde gereğini yapacağına inanıyorum. Biz inananlarla beraber bu mücadeleyi veririz.

Tek adaya indirilmekten bahsediliyorsa o zaman herkes bir takım şeylerden arınıp uzlaşılabilecek bir kafa yapısı ile gelecek ve buradan geçecek.

 


adaletbiz- Yeşim Turan