THY GREVİ BAĞLAMINDA

UÇUŞ GÜVENLİĞİ VE ÇALIŞMA BARIŞI SEMPOZYUMU

23.10.2013

 

Çok değerli dostlarım,

Bugün burada, Türk-İş, DİSK, bu iki konfederasyon bağlı çok sayıda işçi sendikası, direnişlerinin 511. gününe girmiş Hava-İş’e bağlı THY çalışanları, Gebze’de her türlü zorluğa rağmen haklı mücadelelerine devam eden Fen-İş Alüminyum İşçileri, DİSK-Genel-İş’e bağlı İzmir İzelman ve İZ Enerji İşçileri, DİSK- Sosyal-İş Sendikasına bağlı emekçi kardeşlerimiz, Türkiye’nin ilk AVM grevini başlatan ve kısa süre önce önemli bir kazanım elde eden Leroy Merlin çalışanı emekçi kardeşlerimiz, aramızda bulunan Petrol-İş emekçi kardeşlerimiz ve yurttaşın hakkı için mücadele veren biz avukatlar bir aradayız.

Birlikteyiz.

Birlikte olduğumuz için güçlüyüz.

Hepimiz farklı iş kollarındayız. Hepimizin ortak  paydası ve ortak gururu, emeğimiz.

Bizler, Türkiye’yi inşa edenleriz.

Bizler, Türkiye’yi ayakta tutanlarız.

Bizler, “ekonomik büyüme” denilerek övünülen, G-20’ye girdik diye gurur duyulan, “çok şükür istikrar içindeyiz” denilerek sürmesi talep edilen bütün iyiliklerin ve gelişmelerin gerçek sahipleriyiz.

Buna rağmen, alın terimizle yarattığımız değerden en az payı bizler alıyoruz, en çok biz horlanıyoruz, en haklı taleplerimiz bile “istikrarı bozar” diye geri çevriliyor.   

Değerli kardeşlerim,

Amacımız, emeğin birlikteliğinin yarattığı gücün önce bizler tarafından anlaşılmasını sağlamak, sonra da toplumsal barışın, huzurun, ilerlemenin, refahın, çağdaşlığın, yani Cumhuriyet değerlerinin bu birliktelik sayesinde gerçekleşebileceğini tüm topluma anlatmak. 

Önce emeğin ortak gururunu yaşamalı, sonra sorunlarımızın ve çözümlerin ortak olduğunu görmeli ve birlikte mücadele etmeliyiz.

Bizler servet düşmanı değiliz. Para kazanandan değil, paranın kazandığı vicdansızlardan rahatsız oluruz. Yatırıma, yatırımcıya karşı durmayız. İstihdam için yatırım yapılması gerektiğini, fabrikaların, iş yerlerinin çalışmasının zorunlu olduğunu elbette biliyoruz. Tek isteğimiz, emeğimizin karşılığını almak, refahı hakça bölüşmek.

Çok şey mi istiyoruz?

Tertemiz alın terleriyle Türkiye’yi ayakta tutan kardeşlerim;

Gökyüzünde on bin metrede görev yapan kardeşimizle, yerin yüzlerce metre altında kazma sallayan kardeşimizin, direksiyon başında saatlerce çalışan kardeşimizle, bir alışveriş merkezini çekip çeviren kardeşimizin aynı saflarda mücadele ettiğini anlamak ve herkese anlatmak zorundayız. Ancak bu şekilde emeğimizin karşılığını alabilir, ocağımıza aş koyabiliriz. Ancak bu şekilde ay sonunu nasıl getireceğim, kirayı nasıl ödeyeceğim, çocuklarıma nasıl harçlık vereceğim,  onların benden daha iyi eğitim almasını nasıl  sağlayacağım diye kara kara düşünmekten kurtulabiliriz. Ancak bu şekilde her insanın doğuştan hak ettiği insanca koşullarda, iş güvenliğimiz sağlanmış şekilde çalışabilir, birileri daha fazla kazansın diye ölmekten, sakat kalmaktan, iflah olmaz hastalıklardan, yarı aç yarı tok gezmekten, evlatlarımıza güvenli bir gelecek sağlayamamanın vicdan azabından kurtulabiliriz. 

Hem sonra, arada bir sinemaya gitmek, güzel bir lokantada ailecek yemek yemek, eşinizle sevdiğinizle gezmeye çıkmak, bir sahil kasabasında yaz tatili geçirmek niçin hayal olsun? Bunlar lüks değil, haktır dostlarım.

Değerli kardeşlerim, sizlere sosyal güvenlikçi, sosyal adaletçi refah toplumundan söz ediyorum.

Analarınızın ak sütü gibi size helal olan haklarınızdan… 

Diyorum ki, hakkınız olanı almak için önce birlikteliğin gücünün farkına varmalı, sonra bunu tüm topluma anlatmalısınız.

Kıymetli katılımcılar,

Sempozyum üç oturum halinde gerçekleşecektir. Odak noktalarımız, THY Grevi bağlamında uçuş güvenliği, çalışma barışı ve Türkiye’de kadın işçilerin karşılaştıkları sorunlardır. Emekçinin cinsiyeti olmaz ancak emekçi kadın, birlikte çalıştığı erkek emekçilerden daha katmerli bir eşitsizliğe maruz kalmaktadır. Bu nedenle, Sempozyumda kadın işçi konusunun ayrı bir başlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündük.

Değerli Kardeşlerim,

Yurtta barış için çalışma barışı

Emeğin sömürüldüğü, horlandığı bir ülkede çalışma barışından söz etmek mümkün değildir. Çalışma barışı işverenle işçi arasında sağlanması gereken bir mutabakattır. Bu mutabakat, sosyal ve sendikal hakların hayata geçirilmesiyle sağlanabilir.

Ancak sendikaların susturulmaya çalışıldığı ve işçilerin sosyal güvencelerden mahrum bırakıldığı bir ortamda çalışma barışının sağlanması imkansızdır.

Dar bir çerçevede kalarak, açılım ve demokrasi paketleriyle gündemi oyalamaktansa, gerçekten samimi bir şekilde emek dünyasındaki uzlaşının sağlanması, çok daha köklü ve kalıcı bir barış ortamı yaratacaktır. Yurtta barış ancak çalışma barışının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Bunun için de sosyal devleti el birliğiyle yaratmak zorundayız.

EMEKÇİNİN SESİ YÜKSELİYOR

Değerli kardeşlerim,

Son 10 yıllık dönemde toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı sürekli azaldı. 1990-1991 yıllarında 1 milyon 570 bin olan bu sayı 2012 verilerine göre 760 bine düştü. Grev hakkına sahip işçilerin sayısı, toplam sayı içerisinde yarı yarıya azalarak yüzde 5,1’e kadar geriledi. Yani bugün her yüz işçiden sadece beşi grev hakkına sahip durumda.

Buradan, Gebze Fen –İş alüminyum işçilerini selamlıyorum. Onlar, aylardır haklarını almak için mücadele veriyorlar. Bir bayramı daha çalışamadan geçirdiler. Oysa çalışmak, fabrikalarını yine zirvelere taşımak istiyorlar. İşverenden kredi alacağı olan bankalara seslenmek istiyorum. Bu sesi duyun; sizin vicdanınıza güvenmek istiyoruz. Yeni bir ödeme planıyla bu fabrikayı çalıştırmak, bu kardeşlerimizin evlerine yine ekmek ve umut götürmelerini sağlamak mümkün. Gelin, el birliğiyle yapalım şu işi.

İzmir İzelman ve İZ Enerji İşçileri’ni selamlıyorum ve İzmir Büyükşehir Belediyesine sesleniyorum. Yüksek Hakem Kurulu’yla hukuka aykırı olarak imzaladığınız ve işçinin elinden en etkili hakkı olan grev hakkını aldığınız toplu iş sözleşmesini yırtıp atın. YHK’nın yetkisi olmadan imzaladığınız bu toplu iş sözleşmesiyle yalnızca İzmir’de değil, tüm Türkiye’de belediye işçilerinin grev hakkının ellerinden alınmasına sebebiyet veriyorsunuz. Bu konu, önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğimiz yeni bir toplantımızın başlığı olacak. Gelin, el birliğiyle yapalım şu işi.

Türkiye’nin 2 milyon esnafına sesleniyorum. Kan ağlayan, istihdamın %70’ini sağladığı halde yoksulluk sınırına sürüklenen kardeşlerime. Şehirlerimizin rant ihtirasıyla gökdelenleşmesine, kent meydanlarının yok edilmesine, şehirlerin ortasından otobanlar geçirilmesine seyirci kalmayın. Gökdelenler, şehir otobanları, yok edilen meydanlar, şehir ile insanı birbirinden koparıyor. İnsan, yaşadığı şehrin sokaklarından koparılıp, alışveriş merkezlerine mecbur edilince esnaf da yok oluyor. Yerli malı satan esnafın yok olmasıyla birlikte yerli üreticinin yerini yabancılar alıyor. İşsizlik artıyor, hep birlikte ekonomik esaret altına giriyoruz. Gelin, ODTÜ’nün orta yerinden geçirilen otoban hukuksuzluğuna bir de bu gözle bakalım; bir olalım, birlikte başaralım.

Bir olmazsak, yerli üretici yok olacak, insanlarımız işsiz kalacak, emek sömürüsü durmayacak, iş güvenliğinden yoksun taşeron işyerlerinde canlarımız can vermeye devam edecek, işçinin en önemli sosyal güvencesi kıdem tazminatı elinden alınacak.

Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyorum. İşçinin sesini duyun, elinizi verin, gelin omuz omuza mücadele edelim. Gelin, pırıl pırıl bir geleceği hep birlikte inşa edelim.

Herkes bilsin ki emeğin hukuku sahipsiz değildir.

Türkiye’de avukatlar var, Türkiye’de Türkiye Barolar Birliği var. 

Saygılarımla.

Avukat Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU