Uygulamada; hukuka kesin aykırılık hallerinden olan gerekçesizlik, yani gerekçeli karar verilmediğinden bahisle bölge adliye mahkemesi (BAM) tarafından bozulup yerel mahkemeye  gönderilen dosyaya karşı, ilk kararı veren mahkemenin itiraz ettiği, çünkü verdiği kararın gerekçeli olduğuna inandığı, bu gerekçeyi uygun görmeyen BAM’ın duruşma açıp yargılama yapmak zorunda olduğu halde, CMK m.280/1-b ve 289/1-g’yi gerekçe göstermek suretiyle bozma kararı verdiği, CMK m.284/1 gereğince de bu karara direnilemeyeceğinin, çünkü BAM’ın karar ve hükümlerine karşı direnme yasağının öngörüldüğü, oysa BAM tarafından uygun görülmeyen yerel mahkeme gerekçesi ile ilgili varsa eksik incelemenin veya diğer hususların yargılama yapılarak giderilmesinin BAM’ın görev alanında kaldığı, ancak bunu yapmayıp kararda gerekçe yoksunluğundan dolayı CMK m.289/1-g uyarınca hukuka kesin aykırılık halinin varlığından  bahisle bozma kararı verilip dosyanın yerel mahkemeye gönderildiği, yerel mahkemenin de BAM’ın bozma kararını gerçeği yansıtmadığını, yani kararında gerekçe olduğu halde, bu gerekçeye katılmayan BAM’ın duruşma açmak yerine bozma kararı verip dosyayı gönderdiği, esasında BAM’a bu yetkinin tanınmadığı konusunda tartışmalar yaşandığı, CMK m.284/1’in lafzını esas alan Yargıtay’ın bu konuda BAM kararlarını desteklediği, her ne kadar yerel mahkemenin kararı gerekçe içerse de, BAM’ın gerekçe eksikliğinden verdiği kararın tartışılamayacağı ve bu konuda yerel mahkemenin itiraz, temyiz veya başka bir yasal yola başvurma hak ve yetkisinin bulunmadığı, konu ile ilgili “Direnme yasağı” başlıklı CMK m.284’ün açık hüküm taşıdığı, BAM’ın yetki hududunu aşarak verdiği, yani hukuka kesin aykırılık halinin bulunmadığı bir dosyada bozma kararı verip dosyayı yerel mahkemeye iade etmesinin bu aşamada tartışılamayacağı ifade edilmektedir. Yargıtay’ın aşağıda yer verdiğimiz görüşüne katılmamakla birlikte, yerel mahkemelerde rahatsızlığa sebebiyet veren bu konuda yasal düzenleme yapılması gerektiğini belirtmek isteriz, çünkü mevcut yasal düzenlemenin şekli ele alınması halinde, CMK m.284 en önemli sorun ve BAM’ın bozma kararlarını haklı kılan yasal dayanak olarak gözükmektedir.
 
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 20.02.2017 tarihli, 2017/792 E. ve 2017/591 K. sayılı ve aynı mahiyette verdiği 27.04.2017 tarihli, 2017/648 E. ve 2017/1707 K. sayılı kararlarına göre; “…5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan ve yargı çevreleri belirlenen bölge adliye mahkemelerinin tüm yurtta 20.07.2016 tarihinde göreve başladıkları aynı Kanunun “Bölge Adliye Mahkemelerinin Görevleri” başlıklı 33/1. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemelerinin adli yargı ilk drece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlarına karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak ile görevli oldukları, yine “Ceza Dairelerinin Görevleri” başlıklı 37/1. maddesi gereğince bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin, adli yargı ilk derece ceza mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak ile görevli olduğu, öte yandan, istinaf kanun yolunun 5271 sayılı CMK’nın 6. kitap 2. bölümde düzenlendiği, 3. bölümde ise temyiz yasa yolunun düzenlendiği, CMK’nın 286/1. maddesindeki düzenlemeye göre bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin temyiz edilebileceği, bunun istisnalarının da maddenin devamında düzenlendiği,
 
Somut uyuşmazlıkta, İstanbul … Ceza Mahkemesi’nin …tarihli, … E. ve … K. sayılı kararı ile sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmüne karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin … tarih ve … esas ve karar sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilerek dava dosyasının yerel mahkemeye gönderildiği, İstanbul … Ceza Mahkemesi’nin …tarih ve …esas ve karar sayılı ilamı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin bozma ilamının görevsizlik kararı vasfında olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilerek uyuşmazlığın çözümü için dava dosyası Yargıtay’a gönderilmiş ise de, hukuki manada bu kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin bozma kararına karşı direnme hükmü niteliğinde olduğu, ceza yargılamasında kıyas mümkünse de, mer’i kanunlarda ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi arasında görev ihtilafı çıkabilecek bir hususun bulunmadığı, kaldı ki CMK’nın “Direnme Yasağı” başlıklı 284. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemeyeceği; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemeyeceği, bu itibarla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin … günlü bozma ilamının kesin ve bağlayıcı nitelikte, İstanbul … Ceza Mahkemesi’nin … günlü görevsizlik kararının da yok hükmünde olduğu anlaşılmakla, ortada Yargıtay tarafından çözümü gereken bir görev uyuşmazlığı bulunmadığından incelenmeyen dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine oybirliği ile karar verilmiştir”.
 
Bu kararlar ışığında, tartışma konumuzu ele aldığımızda;
 
CMK m.284’e göre bölge adliye mahkemesinin karar ve hükümlerine karşı yerel mahkemenin direnme hakkı bulunmamaktadır. Ancak uygulamada; bölge adliye mahkemelerinin, yerel mahkemenin işin esası ile ilgili kararına ve gerekçesine katılmadığında, deyim yerinde ise yerel mahkeme kararına katılmadığında, ilk derece mahkemesince verilen hükmü “gerekçesiz” sayarak, CMK m.289/1’in (g) bendinden hareketle, esasa girmeksizin ve duruşma açmaksızın yerel mahkeme kararını bozduğu görülmektedir. Oysa yerel mahkemenin hukuki nitelendirmeyi yanlış yapması veya bölge adliye mahkemesinin benimsediği şekilde yapmaması veya Yargıtay kararlarında öngörülenden farklı yapması gibi sebepler, yerel mahkeme kararının gerekçeden yoksun olduğu anlamına gelmemektedir. Aksine BAM, bozma yetkisini kullanarak, bu karara direnme hak ve yetkisi olmayan yerel mahkeme hakiminin bağımsızlığına, takdir ve değerlendirme yetkisine hukuka aykırı müdahale etmiş olacaktır.
 
Mahkeme heyeti veya hakim verdiği kararın gerekçesinin eksik olmadığına ve doğruluğuna inanmakta ise; BAM’ın bozma kararına uyup yeniden duruşma açarak, aynı gerekçe ile eski hükmünü yeniden kurabilecektir. İçtihatta bu durum, eylemli direnme veya eylemli uyma olarak nitelendirilmektedir.
 
Bir başka ihtimal ise; BAM’ın bozma gerekçesinde belirtilen “eksik inceleme” hususunda yapılacak yargılamanın CMK m.280/1-c bendi gereğince bölge adliye mahkemesine ait olduğu, bozma kararında belirtilen eksik incelemenin bölge adliye mahkemesince tamamlanacağı, bu durumda görevli mahkemenin (kararı bozularak dosya kendisine gönderilen) yerel mahkeme değil, bölge adliye mahkemesi olduğu, bu hususta yargılama yapma görevinin, yasal zeminde ilk derece mahkemesinin görevini aştığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilebilecektir.
 
Uygulamada bu durum; yerel mahkemenin verdiği bu nev’i kararların “görevsizlik” niteliğini taşımayıp, CMK m.284’e aykırı şekilde verilen direnme hükmü niteliğinde olduğu, yerel mahkemeler ile BAM arasında görev ihtilafı çıkabilecek bir hususun da mevcut bulunmadığı, bölge adliye mahkemelerinin verdiği karar ve hükümlere karşı, yerel mahkemelerin herhangi bir kanun yoluna gidemeyeceği, çünkü BAM kararlarının kesin ve bağlayıcı nitelikte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
 
Yargıtay’ın benimsediği bu görüşe katılmadığımızı, CMK’nın güncel halinin, yerel mahkeme kararlarında tespit edilen eksik incelemeyi bizzat gidermek veya duruşma açarak maddi vakıanın esasına girmek konusunda bölge adliye mahkemelerini görevli ve yetkili kıldığını, yerel mahkeme kararının bariz bir çelişkiyi barındırması halinde, bunu ortadan kaldıracak ve yeniden hüküm kuracak olan mahkemenin bölge adliye mahkemesi olduğunu belirtmek isteriz. Esasında bu husus yasal zeminde çözülmesi gereken bir durumdur. Çünkü yerel mahkemelerin görev uyuşmazlığı gerekçesiyle, konuyu Yargıtay’a taşımasına hiçbir engel yoktur.
 
Nasıl bölge adliye mahkemesi CMK m.280 ve 289’u genişletip, Kanunda yer verilmeyen “eksik inceleme” gerekçesi ile bozma kararı verip, görev hududunu aşmakta ise, buna karşı direnç göstermek isteyen yerel mahkeme de, elbette BAM’ın görev sahasında kalan bir husus için “görevsizlik” kararı vermeye ehildir. Yerel mahkemenin usule uygun gerekçe ile hükmünü kurduğu hallerde; BAM’ın sırf içeriğine katılmadığı için yerel mahkeme kararını bozduğu, oysa bu bozmanın Kanunda sınırlı şekilde sayılan bozma sebepleri arasında yer almadığı, bu yolla BAM’ın CMK m.280 ve 289’da kaynaklanan yetkilerini geniş ve hatalı kullandığı, oysa eksik bir inceleme yapılmışsa, bu eksikliğin BAM tarafından kanun yolu incelemesi sırasında tamamlanacağı, dolayısıyla yerel mahkemenin “görevsizlik” kararında ortaya koyduğu gerekçelerin tutarlı ve Kanunun amacı ile lafzına uygun olduğu görülmektedir. Kanaatimizce; bu tür bozma kararlarında BAM, “görev” kavramı üzerinden yerel mahkemelerin usule ve esasa uygun kararlarına müdahale etmekte, yani onlara ek görev yüklemekte, kendisine ait olan duruşma açıp eksikliği giderme görevini, bir anlamda yerel mahkemeye yüklemektedir.
 
Temennimiz; kanun koyucunun, istinaf kanun yolu gibi önemli bir ikincil yargılama safhasında ortaya çıkabilecek bu tür olumsuzlukları ve yetersizlikleri bertaraf edecek alternatif çözüm yolları üretmesi ve bu itirazları yeterli açıklıkta -yasal zeminde- nihayete erdirmesidir.
 
Son söz; kanun koyucunun BAM’lar konusunda direnme yasağını öngörürken, bu konuda takdir ve değerlendirmeyi BAM’lara bırakıp, hukuka kesin aykırılık hallerinde yerel mahkemelere söz hakkı tanımadığını görmekteyiz. Bu bir tercih olabilirse de, kararının gerekçesine inanan yerel mahkemeyi çaresiz ve inandığı karar gerekçesinin arkasında duramama durumunda bırakabilmektedir.
 
Yeri gelmişken; yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay kararlarında geçen ceza yargılaması kanunlarında kıyasın mümkün olabileceğine dair görüşe katılmadığımızı, şüpheli, sanık ve mağduru ilgilendiren, yani kişi hak ve hürriyetleri hakkında düzenleme öngören kuralların açık ve net olması gerektiğini düşündüğümüzü belirtmek isteriz.

http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/2349554-bamin-kararina-karsi-direnme-yasagi