Anakucağımız Anadolumuz, Türk başlığı altında toplanmış her soydan vatan evladının yurdu Türkiye ve o toprakların üstünde Başustanın kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti…
Görmüş geçirmişliğimle söylüyorum ki, şimdilerde bu büyük Devlet, bu her karışı şehit kanlarıyla sulanmış topraklar zorda.
 Ve onur, namus savunmasında.
Hani Yeşilçam filmlerinde güçlü, kuvvetli, haklı ve de yakışıklı baş aktörün üzerine şunun,  bunun adamı çar çakal çullanır da, o biraz örselense de savuşturur ya sonunda belayı, onun gibi.
O bir film, ama bu gerçek.
Burada atılan mermiler gerçek.
***
Him bir komşumuz, bu Ortadoğu denilen Bölge,
denizlerin, körfezlerin, İpek, Baharat yollarının geçtiği,
dört bin, beş bin yıllık Sümer, Asur, Babil, Ebla, Elam gibi Mezopotamya medeniyetlerinin yaşam sürdüğü,
Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık dinlerinin ve daha başka dinlerin doğup büyüdüğü,
sayısız kavimin iz bıraktığı,
Haçlı Savaşlarının ve başka savaşların yapıldığı,
yüz, yüzelli yıldır da petrolün belirleyicilik yaptığı bu denizler, bu çöller
akan tarihte hep gözde olmuş.
Bu topraklar, Batı’nın kendi varlık ve varsıllığı uğruna, 
gözaltında tuttuğu,
 kızına, kızanına, insanlarına acımadığı, kıydığı topraklar…
***
Kökü, köceği tarihin ana yolundan gelen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu toprakların tarihinde de,
coğrafyasında da,  bugününde de başoyuncu, baş yazıcı olacak olanaklarda.
***
‘Büyük başın, büyük derdi olur.’  hükmündeki gibi başımızdan belalar, başımızdan püsküllü belalar eksilmez.
Durup dururken, kimseye hiç bir şey yapmazken gelip kendisini bulur.
***
Bir derin nefes alamayalım diye, bir adım ileriye gidemeyelim diye,
bizi bir yapan, ‘İnananları başımızın üstünde-Dini kuralları Devlet’in dışında tutalım’  ve ‘şu köken, bu köken demeyelim, Türk başlığı altında bir Devlet içinde, doğadaki bitkiler gibi birlikte yaşayalım ’ iki temel anlayışımız üzerinden fitne, ayrılık-gayrılık çıkarılıp,
ruhumuzda, bedenimizde yaralar açılır, üzerine tuz, biber serpilir.
Selçukludan, Osmanlıdan, anamızdan, babamızdan bildiğimiz Müslümanlığımız başkalaştırılır;
bin yıllık Kürt-Türk yoldaşlığı, Candaşlığının içine limon sıkılır.
Cana, kana doymayan emperyalist, binbir yön bilir, bin bir yol bulur, bin bir film çevirir.
Koca koca insanlar profesörler, gazeteciler, dilbazlar, madrabazlar kimi parayla-pulla, mevkiyle-makamla, kimi kimliksel rengiyle kafese alınıp gazetesinde, kürsüsünde, telvizyonunda  yazdırılır, çizdirilir, konuşturulur, sözde tartıştırılır, fakir-fıkara aldatılır, kapatılır, kapak altına alınır.
***
Laiklik üzerinden görevlendirilip gönderilen FETÖ,  birdevlet olmamız üzerinden gönderilen PKK…
Biri Türkiye’yi ‘Müslüman!’ yapmak, öteki Güneydoğu’yu ‘Kürdistan’ yapma aşkına düçar ettirilir.!
Birine, din - iman sevdası yüklenir, diğerine Vatan!
Çocuk ruhu, genç ruhu
sevda ister, aşk ister, imge ister, düş ister esrik başına.
Ve de yaş ağaçlar eğilir, bükülür, biçimlendirilir.
Çocuklar, gençler dağlara, terör kamplarına sokulur.
Çocuklar, gençler, okullara, yurtlara, özel evlere kapatılır.
Büyük Devletimizin, laik ve üniterliği damarlarından al kanımız akıtılır.
Damarlarımızın içinde FETÖ, PKK adında gemiler yüzdürülür.
***
Canavar dediğimiz emperyalist, herkese, her kesime, her odağa damlar, damlar,  göl olur.
Kimilerimiz; korkaklarımız, döneklerimiz, çıkarcılarımız hemen sulanır, yalak olur, yalaka olur.
***
Bu durumlarda ne aydına güvenilir, ne saygına!
Adam gibi adam, insan gibi insan aranır.
Pısırık olmayan, ‘peh!’ demeden ödü kopmayan, özü-sözü bir; eğilip bükülmeyen, kıvırmayan, kıvrılmayan,  eif gibi gibi dümdüz.
İnsan aranır.
İnsan aranır!
Bunları, üniversiteler içinde, rahatı yerinde, işi yolunda olanlar içinde aramayacaksın, az bulunur!
Halkın içinde arayacaksın, Türk Köylüsünün içinde arayacaksın, çok bulunur.!
Nazım’ın dediği gibi;
“Çünkü, 
O, topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan 
Bayburtlu Zihni gibi gülendir. 
Ferhad`dır
Kerem`dir
ve Keloğlan`dır.”
***
O aydınlar konuşuyor, davranıyor işte: Cumhuriyet şöyledir de böyledir de,  doksan yıllık gazetedir de… yıllarca Fetöcülerle mücadele etmiştir de, terör karşıdır da, muhalif olduğu için susturuluyor da; falan kişiler, halkın seçtiği başkanlar, milletvekilleri tutuklanıyor da… daha neler...
İşte bu zatlar Aydın… öyle mi???
Adam senin namusuna göz dikmiş, kapına dayanmış,  … sen hala ne diyorsun.
Kardeşim çıkar kafanı kumdan, aç.
Dolduruşa gelme. 
Kuramsalda kalma, somuta gel.
Hayatı, olan-biteni algıla!
Diyeceksin ki bunlara,’Aydınlığını n lüzumu yok, gölge etme başka ihsan istemez.’
 
28.11.16
Av.Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı/Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Önceki Başkanı
CHP Merkez Battalgazi İlçe Başkanı/ TBB Delegesi Üç dönem üst üste en çok oyla.