Son yılların gözde teknolojik ürünü olan akıllı telefonlar toplumun çoğunluğunun hayatında önemli bir yer edindi. Sosyal medyadan ayrı olarak gündelik hayatı kolaylaştıran birçok uygulama (application) birçoğumuzun vazgeçilmezi haline geldi. Duruşma gün ve saatlerini düzenleyebildiğiniz ya da belge taramanıza yarayan veya başkaca uygulamalar doğru ve verimli kullanım halinde oldukça faydalı. Ne var ki bu teknolojik gelişimden yalnızca vatandaşlarımız faydalanmadı. Bu gelişimi yakından takip eden başkaları da vardı elbette: Yüce Türk Mahkemeleri!

Peki ne yaptı Yüce Türk Mahkemeleri? Sistemin çalışma felsefesini birebir kendi çalışma alanına uyarladı. Bilirkişi eplikeyşın, doğru adıyla celse yanlış bilinen adıyla duruşma erteleme eplikeyşın, zorla getirme eplikeyşın gibi birçok uygulama indirdi. Bunu yaparken de fiziki muameleleri gerçekleştirmesi için katiplerinden faydalanmaya karar verdi. Eğer ki herhangi bir uygulama şifre girilmesini ister ise e imza yöntemiyle onaylamayı da hakim/heyet olarak üstlendi.

Henüz tensip zaptında zorla getirme kararına yer vermek gibi sistem açıkları ortaya çıksa da kullanıcı yorumları bu hususları ekseriyetle dillendirmediği için şimdilik mahkemelerimiz aynı çalışma sistemiyle yargı faaliyetlerini sürdürmekte. Özellikle yakalama eplikeyşınının sistemsel açığı bir hayli fazla olsa da sanırım mahkemelerimiz 4G’ye geçtiğinden “İnsan bazen gerçekten hayret ediyor.” dedirtircesine hız ve sayıda yakalama emri düzenliyor.

Peki işin aslı öyle mi?

1982 belgesine göre meşru olduğu varsayılan TBMM’nin kabul ettiği ve usulüne uygun olarak yürürlüğe giren milletlerarası sözleşmeler bağlayıcıdır. Bunlardan en aşina olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 5. maddesinin devletimiz resmi makamlarınca yapılmış olan çevirisine göre herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. O halde esas olan kişi özgürlüğüdür. Daha alt norm olan 1982 belgesinin 19. Maddesi de bu hususu İHAS ile paralel olarak “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” buyurmak suretiyle düzenlemiştir. Devamında ise yakalama emrinin hakim kararıyla ve şartlarının da kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır.

İlgili kanun olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. Maddesi de bu hususu olması gerektiği gibi, düzenlemiştir:

Yakalama emri ve nedenleri

“Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir...

...

(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.

...”

Metne göre kovuşturma evresinde ancak kaçak sanık hakkında yakalama emri düzenlenebilir. Zira madde başlığı “Yakalama emri ve nedenleri” olduğuna göre kanun koyucu yakalama emrinin düzenlenebileceği hal ve kimseleri sınırlandırmak istemiştir. Bu yüzdendir ki maddenin 1. fıkrasında soruşturma evresinde kimler hakkında ve nasıl, 3. fıkrasında ise kovuşturma evresinde kimler hakkında ve nasıl yakalama emri düzenlenebileceğini ifade etmiştir.

Peki kaçak sanık kimdir? Kanun koyucu bu hususu da unutmamış ve aynı kanunun 247. fıkrasında kaçak sanığın tanımını yapmıştır. Hatta yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için madde başlığını da “Kaçağın tanımı” olarak belirlemiştir. Madde metni şu şekildedir:

“(1) Hakkındaki kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişiye kaçak denir.

(2) (Ek: 25/5/2005 - 5353/31 md.) Hakkında, 248 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen suçlardan dolayı kovuşturma başlatılmış olan sanığın, yetkili mahkemece usulüne göre yapılan tebligata uymamasından dolayı verilen zorla getirilme kararı da yerine getirilemez ise, mahkeme;

a) Çağrının bir gazete ile sanığın bilinen konutunun kapısına asılmak suretiyle ilânına karar verir; yapılacak ilânlarda, onbeş gün içinde gelmediği takdirde 248 inci maddede gösterilen tedbirlere hükmedilebileceğini ayrıca açıklar,

b) Bu işlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile saptanmasından itibaren onbeş gün içinde başvurmayan sanığın kaçak olduğuna karar verir.

...”

Kanun koyucu kaçağın tanımını yapmakla birlikte ancak 248. maddede numerus clausus yani sınırlı sayma ilkesi yoluyla hangi suçlar bakımından yakalama emri düzenlenebileceğini de genişletilemeyecek şekilde sınırlandırmıştır.

O halde nedir her zorla getirilemeyen sanık hakkında yakalama emri düzenlenebilmesinin dayanağı? Mahkemelerimize göre 199. maddedeki  “Mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her zaman karar verebilir.” Hükmü bunun dayanağı. Ne var ki bu hukuk bilgisi dahi gerektirmeyen açıklıkta akıl ve mantık kurallarına aykırı. Bahse konu durumu gündelik hayattan bir örnekle açıklarsak; mahkemelerimizin “Kişiler cep telefonu ürününü taksitli satım sözleşmesi ile satın alamazlar. Kişiler ancak aşağıda yazılı usullerle cep telefonu satın alabilirler.” hükmünü “Kişiler her zaman cep telefonu satın alabilir.” hükmünün ortadan kaldırdığı kanaatinde oldukları aşikar. Zira bu yöndeki itirazlara gerekçeleri genellikle 199. madde veya “O zaman yargılama çok uzar.” gibi argümanlar oluyor.

Burada başka acı bir tablo da gözler önüne seriliyor. Mahkemeler beğendikleri kanunu uyguluyor; beğenmediklerini uygulamıyor. Oysa ki bunun ne denli tehlikeli bir yaklaşım olduğu daha hukuk fakültesi 1. sınıfta beyinlere kazınır.

Suç yargılamasında esas olanın kişinin masumiyeti ve kişi hürriyetidir. Sistemin genel sorunları nedeniyle kişilerin hürriyeti ihlal edilemez. Dünyanın kaç ülkesinde “İşler çok yoğun, yargılama bitmez.” gerekçesiyle bir kanun maddesinin uygulanmadığına tanık olabiliriz?

Revize edilerek kurtarılamayacak hale gelen bu yargısal sistemde hiç kimsenin kişi hürriyeti güvende değildir. Hakimlerimizin yeminlerine bağlı kalarak kanunu uygulaması, ilgili düzenlemelerin kanun koyucu tarafından yapılması gerekmektedir. Yargı erki yetki gaspı ile kanun koyucu yerine geçerek beğenmediği maddeyi fiilen mülga etmemelidir.

adaletbiz.com
Kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.