Cinsiyetten kaynaklanan sosyal eşitsizlik toplumun her yerinden irin sızdırıyor. Özgecan’ın tecavüz edilerek öldürülmesi hepimizi derinden etkiledi. Hepimiz öfkelendik. Hepimiz bu topluma ait Pandora’nın Kutusu bir olayda açılınca zifiri karanlığı gördük, ürperdik.

Hiç kimse yoktur ki içinde büyük bir isyan duygusu taşımadan bu olaydan bahsetsin. Hele hukukçular için böyle korkunç bir olay, daha büyük daha katlanılmaz bir isyan duygusu yaratır. Ama hukukçular bu isyan duygusunu, ilkel dönemlere ait öç alma merasimlerine çeviremez, toplumda intikam duygusunun galebe çalmasına çanak tutamazlar.

Kapitalizmin geliştirdiği en önemli kavramlardan biri hukuk devletidir. Hukuk devleti, devletin kendisini hukukla sınırladığı ve sınadığı rejimin adıdır. Jandarmanın bu olayda, “basit şüphe” uygulamasının takdir toplaması, sadece olayı aydınlatmasından değil, basit şüphenin kademeli olarak “makul şüpheye” dönmesi, velhasıl hukuka  uygun uygulama yapılmasındandır. Hiçbir hukukçu Jandarmanın bu uygulamasına itiraz edemez, çünkü kolluk çoğunlukla yanlış yaptığı hukuk uygulamasını bu kez dosdoğru yerine getirmiştir. Şüphelilerin henüz işkence veya kötü muamele iddiası olmadığı gibi Jandarma komutanı avukat tayini için baroya müzekkere yazmıştır. Jandarma, hukuk devleti olmayan bir ülkede hukuka uygun davranmış, görevini yapmıştır.

Görevini yapmayan ve yapmaya hiç niyeti olmayanlar da var. Hepimizin gözleri önünde yeterince delikanlı (!), yeterince hukukçu (!) Mersin  Baro Başkanı erkek gibi çağladı, hukuka tecavüz etti. Olaydan hemen sonra, “Mersin’den hiçbir avukat olayın zanlılarını savunmak istemiyor” dedi. Daha sonra kimsenin itiraz etmemesinden cesaret alarak “avukat görevlendirmeyeceğiz”, en son da “zorunluluktan avukat görevlendirdik, ama savunma yapmayacak” dedi. Biz de burdan soralım, baronun görevlendirdiği avukat savunma yapmayacaksa ne yapacak? Goygoyculuk mu?

Hukuk devleti kapısının kilidini açan anahtarlardan biri savunmanın bağımsızlığı ve dokunulmazlığıdır. Savunma yapılırken sadece zanlı savunulmaz, aynı zamanda hukuk tartışılır, hukuk üretilir ve dolayısıyla hukuk savunulur. Ceza Muhakemesi Kanunu, bu toplumun suç işlendiğinde ne yapılması gerektiğine dair sözleşmesidir. Bu sözleşme, bir baro başkanının “biz avukatlar sözleştik, kimse savunma yapmayacak” demesinden daha güçlü bir sözleşmedir üstelik.  Bir baro başkanının somut bir olayda savunmayı ilgilendiren bir konuda tüm avukatlar adına konuşma yetkisi yoktur.  Mağdur aile için medeni bir yargılamanın yolunu aralamak, topluma da sözleşmeyi hatırlatmak baronun en temel görevidir. Bir baro, somut bir olayda avukatın savunma yapıp yapmayacağını ilişkin karar alamaz, görüş bildiremez. Avukatlar, avukatlık ruhsatı alırken baroya değil, hukuka bağlı kalacağına yemin ederler. Avukatın bağımsızlığı demek, kendi dışındaki bir kaplamda bulunan tüm kurum ve kişilere karşı bağımsızlıktır. Mersin Baro Başkanının talimatvari, kör kör parmağım gözüne bir üslupla yaptığı açıklamalar sadece talihsizlik değil, avukatlık mesleğine büyük bir saygısızlıktır.

Sizce, Mersin Baro Başkanı bunların hiçbirini bilmiyor mu? Emin olun cahil değil, çok iyi biliyor. İzleyin, yarın başka bir meselede çıkıp iktidarı eleştirirken hukuk devletinden bahsedecek. Ünlü faydacı İngiliz filozofu Berkeley der ki, “ bilginlerle birlikte düşün, halkla birlikte hareket et”. Fayda şu ki, halkla birlikte hareket edersen halk istediğini verir. Ama ne hikmetse halk, estirdiği her rüzgara sörfe koşan yasakçı, jakoben ve hukuk katliamcısı bu baro başkanlarına bir türlü istediği şeyi vermiyor. Şahsen, bu baro başkanlarının istediklerini alarak avukatlık mesleğini rahat bırakmalarını çok isterim. Ama halk ilk goygoya prim veriyor da turnoSOLCUluğu görünce iki darı buğday bile vermiyor.

Av. Bara DOĞAN

Adaletbiz