Evet, avukatlık diyoruz. Avukatlıktan bahsediyoruz. Hukukun öneminden devamlı dem vuruyoruz. Bununla ilgili görüşlerimi yeni kitabım ‘Avukatın Beynini Yerken Obezleşen Müvekkil’de irdelemeye çalıştım. Evet, avukatlık çok önemli… Bunları defalarca anlatıyoruz, ama yine bir yerlerde Ayten kızımız yine rahat durmuyor. Ayten kızımız, avukattan daha fazla sahip olduğu hukuk bilgisiyle büroya gelmeden evvel, öncelikle internette sorunuyla ilgili detaylı bir araştırma yapıyor. Google’a soruyor Ayten kızımız. Soruyor ve birçok yanıt alıyor. Aldığı yanıtların hepsini cebine koyup benim kapıma dayanıyor. Hani neredeyse üzerinde bir cübbesi eksik. Arkadaşı, “Yapma, etme, öyle kahveye gider gibi avukat bürosuna gidilmez” diyor ama dinletemiyor. “Sen sus” diyor Ayten kızımız… Ağzını çemkire çemkire arkadaşına kızıyor. “Avukat değil mi, tabii ki dinleyecek, tabii ki konuşup konuşup rahatlayacağım ve evime döneceğim” diyor. “Behüce’nin Karşıyaka’da avukatı varmış, ortaklıkları gidermişler, velayetleri almışlar, hapislere sokmuşlar, benim Behüce’den neyim eksik” diye çemkirip duruyor. Arkadaşı, “Ne halin varsa gör” diyerek Ayten kızımızı yalnız bırakıyor.

Geliyor Ayten kızımız. Karşıma oturuyor ve başlıyor beni internetten edindiği saçma sapan bilgilerle test etmeye… Soruyor, soruyor, soruyor… Aldığı yanıtlar kendisini doyurmuyor, internete hangi gerizekalının yazdığı belli olmayan mal mal cümleleri dağarcığına katık edip benimle hukuk tartışıyor. Ayten kızımıza, “Benimle hukuk tartışmak için geldiysen yanlış yerdesin. Git münazaraya katıl” demek istiyorum ama öyle fena çemkiriyor ki, beni Behüce’den beter edeceğinden korkup geri çekiliyorum. Ayten kızımız soruyor… Sormakla da kalmıyor. Başlıyor hayat hikâyesini anlatmaya… Zehirlendiği sütten, ishal yapan eriğe, ilkokuldaki okuma fişlerinden orta ikideki sevgilisine kadar anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor… Babasından şikâyet ediyor Ayten kızımız. Anasından şikâyet ediyor. Kardeşini hiç sevmemekle birlikte dayısından da hazzetmiyor. Ayten kızımız bu dünyada bir tek kendini seviyor. Herkes Ayten kızımıza haksızlık yapmış, değerini bilememiş, hak ettiklerini verememiş, taşıyamamış, anlayamamış. Ayten kızımız olanca cahilliğine ve küstahlığına rağmen bir gurur, yıkılmadım ayaktayım ve en harika benim abidesi… Hiç susmayan Ayten kızımız feveran halinde… Gariban avukat bendeniz, ağlıyorum. Çay ikram eden görevli, o da ağlıyor… Konuşmaya şahit olan çiçek, o ağzı dili olmayan güzelim çiçek, o bile ağlıyor… “Yeter” diyor, “Ayten yeter, iki dakika sus! Bizimki de can” diyor çiçek. Fotosentez yaptığımıza bakma, bizim de duygularımız var, ne olursun sus!

En sonunda gözyaşlarımı silerek; hayat hikâyesi bittiyse sorununu anlatmasını istiyorum. Ayten kızımız biraz bozuluyor. Ne münasebet canım, burası zaten kendi ofisi, ben de onun aile yaşantısını dinlemekle mükellef Kunta Kinte’yim ya, işte bu lafıma canı sıkılıyor. Şöyle bir gerinip koltuğa yerleşiyor, yiyip durduğu tırnaklarını sağa sola atarak sormaya başlıyor:

- Hocam, süre tutum verdikten sonra bırakmak caiz midir?

+ Değildir kızım… Sen süreyi bir ömür boyunca tut. Karar kesinleşse bile asla bırakma e mi kızım?

Soruların ardı arkası kesilmiyor:

- Hocam idare mahkemesi hâkimi kimi idare ediyor? Bana harbi olsunlar. Ben öyle idare edilecek, geçiştirilecek insan değilim.

+ Kızım o idare, senin dediğin gibi bir idare değil. İnşallah bir gün idareni ele alabilirsin.

Bitmiyor mel’un sorular, bitmiyor…

- Hocam, saklı payı kim saklıyor?

+ Eben saklıyor kızım. Derhal ebeni bul, hani benim payım, nereye sakladın diye yakasına yapış.

Kalbim gerginlikten taşikardik reaksiyonlar gösteriyor ama Ayten kızımızın umuru değil…

- Hocam, burnumuzdan kan boşanırsa velayeti kime verirler?

Eeeeh! Yeter yav… Vallahi billahi bıktım usandım, yeter! Kızım biz bunları anlattık. Biz bunları lavabo pompasıyla anlattık. Biz bunları bahçe makasıyla anlattık. Biz bunları hidroforla, cibinlikle anlattık. Biz bunları tüketici hakem heyeti kararlarıyla anlattık. Yav biz bunları ambulans sireniyle anlattık. Yeter ama yav!

Ayten kızımız üzülerek, kırılarak büroyu terk ediyor… Güle güle Ayten kızımız… Hiç bitmeyeceksin, yılmayacaksın, bıkmayacaksın biliyorum.

(Televizyonda yayınlanan Güldür Güldür Show’a ait ‘Eşofmanlı Şevket Hoca’ tiplemesinden esinlenilmiştir, hatta iyice suyu çıkartılarak ufak kurgusal değişikliklerle aynısı yapılmaya çalışılmıştır. Beğenilmezse Güldür Güldür ekibi ve özellikle Çağlar Çorumlu’dan affımı dilerim. Bütün kabahat Ayten kızımızın…)


(Bu yazı, Hukukta Sol Tavır Derneği’ne ait #DirenTerazi blogu için kaleme alınmıştır)

Av. Erdem Oktar


http://haber.sol.org.tr/blog/diren-terazi/av-erdem-oktar/esofmanli-erdem-hoca-ile-adalete-dogru-159085