İçeri giriyorum, bir adam var. Deri koltuğunda yayılmış oturuyor. Kendimi tanıtıyorum. Karşımdaki adam, bakışlarından anlaşıldığı ve anlamamı istediği kadarıyla çok yetkili bir adam.

Oğlunu trafik kazasında kaybetmiş anne müvekkilin şikayetini ve vekaletnameyi sunmak için uzattığım dilekçenin bir nüshasına da teslim alındığına dair mühür ve imza istiyorum. Karşımdaki adam hiç duymadığı bir sözcüğü ilk defa duymuşçasına ve rahatsız olarak “Ne için?” diye soruyor. Karşımdaki adam denetlendiğini hissediyor. Pek bir haşmetli bir tavırla doğruluyor ve yanıt bekliyor. Kapısında yazdığına göre “Cumhuriyet Savcısı” bu adam bana soru soruyor; ama yanıt veremememi isteyen ve “Hadi söylesene” cümlesini söylemeden anlatabilen bir bakışı suratına yerleştiriyor. “Teslim aldığınıza dair elimde belge olması için.” diyorum. Karşımdaki adam küfür duymuşçasına bir hale bürünüyor. Ona sanki amiriymişim gibi davranıyorum gibi hissediyor, hissediyorum. Bu yanıt ona çok düz geliyor. “Tamam da ne için?” diye tekrarlıyor sorusunu. Belki cümlede gizli özne kullandığım için algılamak istemiyor olabilir diye düşünerek “Sizin bu dilekçeyi teslim aldığınıza dair elimde belge olması için.” diyorum bu sefer. Başka yollardan savuşturmayı deniyor bu sefer : “Avukat bey kaydediyoruz zaten bunları biz.”. “Evet sizin açınızdan büyük kolaylık. Sanırım yasal olarak zorunlu bir durum bu. Ancak ben teslim aldığınıza dair bir imza ve mühür istiyorum.” diyorum. Karşımdaki adamın sabrı kalmıyor. “Devletin savcısına güvenmiyor musunuz?” diyor.

O an aklıma Hayata Dönüş Operasyonu dosyasında azmettiricileri soruşturmayan savcı geliyor. O an aklıma, 1 Mayıs’a katıldığı için ifadesi alınan ‘suça sürüklenen çocuk’un dosyasında polis tarafından darp edildiğine dair rapor olmasına ve çocuğun şikayetçi olmasına rağmen re’sen suç duyurusunda bulunmak yerine “Avukat bey siz o konuyla ilgili ayrıca suç duyurusunda bulunun.” diyen savcı geliyor. Yine aklıma  ceza davasında karşı taraftan aldığım mükerrer ölüm tehdidi nedeniyle şikayetçi olduğum dosyada “ “Daha gençsin, yazık olur...” tehdit içermez.” diyen savcı geliyor aklıma. Şüpheliyi dinlemeden doğrudan tutuklama talep eden savcılar, kapatılan dosyalar, Cumhurbaşkanına hakaretten çocuk tutuklatan savcılar, faili meçhul cinayetlerin üstünü kapatan savcılar geliyor aklıma o an.

Karşımdaki adam aksine beyanda bulunulamayacağını düşündüğü sorusuyla beni mat ettiğini düşünerek rahatlıyor. Karşımdaki adam savcı. ‘Cumhuriyet’ Savcısı. Onun güvenilirliği tartışılabilir bir olgu olmadığı için bu sorunun yanıtı yok ona göre. Bu nedenle önüne dönüyor. Anladığım kadarıyla yenildiğimi anlayıp odasından çıkmamı ve onu rahat bırakmamı istiyor. “Hayır.” diyorum. “Anlamadım?” diyor. Gerçekten de anlamadığı noktasında haklı. Anlamadı. Anlamak için önce algılamak gerekir zira. Algılayabileceği bir yanıt olmayan “Hayır.” onun düşünsel dünyasında anlam kazanan bir noktaya tekabül etmiyor. “Devletin savcısına güvenmiyorum.” diyorum. “Avukat bey, ne dediğinizin farkında mısınız?” diye soruyor. Aslında “Sizin iyiliğiniz için tekrar sorarak yanıtınızı değiştirmeniz için size fırsat tanıyorum; çünkü aksi halde tutanak tutmak zorunda kalacağım.” demek istiyor. “Farkındayım. Devletin savcısına güvenmiyorum. Güvenmemek benim mesleğimin temeli. Ben devletin savcısına güveneceksem, sistemin hukuka ve kanuna uygun işleyip işlemediğini denetlemek için avukata ihtiyaç olmazdı.” diyorum. Donup kalıyor karşımdaki adam. O susmuşken ekliyorum: “Talep ettiğim şey hatır işi değil; kanuni zorunluluk. Kanunu uygulamayan savcıya nasıl güvenmemi bekliyorsunuz?” diyorum. Uyum davası beklerken kopuş davasını tercih eden sanığa uyan mahkeme gibi bir uzlaşma yolu arıyor bu sefer. “Böyle bir talebi ilk defa duydum. Hangi yönetmelikte yazıyor bu?” diyor. Açıyorum, gösteriyorum. Bana hak veriyor. Teslim aldığına dair imza atıp mühür basıyor. Teşekkür edip odadan çıkıyorum.

Adliyeden çıkarken devletin savcısına hala güvenmiyorum.

Av. S.Deniz Çelikkaya
Kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.
www.adaletbiz.com