Avukat Erdem Oktar yazdı; Gece yatmaya hazırlanırken çok sevdiğim avukat bir arkadaşımdan mesaj geldi:

- Uyudun mu?

+ Hayır.

- İyi. Sabah neredesin?

+ Bürodayım. Ne oldu ki?

- Ya benim yarın duruşmam var ama ben yokum. Nasıl yapsak?

+ Duruşman nerede?

- Bayraklı Adliyesi’nde, asliye ticaret mahkemesinde. Çok sıkıştım... Mazeret yollayayım diyeceğim de dava sıkıntılı. Yoksa yollayacağım.

+ Tamam oğlum ya, ben girerim. Sen yetki belgesini yolla, esas numarasını da gönder, bir de bir zahmet dosyayla ilgili bilgi verirsen tamam.

- Aslansın be. Koçum benim. Sağol lan.

+ N’olacak canım... Bir şey değil.

- Ha, bu arada duruşma 09.15’te.

+ Neöy?

- 09.15’te. Eheh.

+ İyi, ben sabah azığımı alır, sabah ezanıyla yollara dökülürüm. Ulan 09.15 şimdi mi söylenir?

- Bir de aman diyim duruşmayı kaçırma, dava değeri 700 bin lira.

+ Allahım ne oluyor... Allah belanı versin, kapat yazma, ne kadar uyursam o kadar iyi. 700 bin dedi... Te allahım...

Beni aldı bir gerginlik. Aklımdan çeşitli kelimeler geçiyor. Ketenpere neydi? Ketenpere, sabahın seherinde 700 binlik davanın bir anda bana kilitlenmesiydi. Ya uyur kalırsam, ya yolda gecikirsem, ya lastik patlarsa? Arabanın benzini dolu muydu acaba? Dur evdeki tüm telefonların alarmlarını kurayım. Acaba tavana bir de kilise çanı mı taktırsam? Gerginlikten 1 saat de yatakta döndüm durdum.

Sabah 06.00’da yataktan fırladım. Daha 3 saat var ama ben bir an önce adliye civarında olayım. Emanet malın canı bir yerinde olurmuş, hiçbir işi şansa bırakmayayım. Giyindim, hazırlandım, yollara düştüm. Daha adliye açılmadan kapılara dayanmıştım...

Dosyayla ilgili bilgiler tamam... Sevgili arkadaşım dün geceden bütün bilgileri verdi, talep edilecekleri listeledi, beni duruşmaya güzelce hazırladı. 08.30’da duruşma salonunun önündeydim. Daha liste bile asılmamış. Kaleme geçtim, listeyi kontrol ettim, tamam, her şey yolunda. Yine rahat edemedim, ya eksik bıraktığı bir şey varsa diye gittim dosyayı da inceledim. Bu kadar yüksek meblağlı dosyayı emanet alınca insan geriliyormuş onu öğrendim. Gerim gerim geriliyorum.

Duruşmaya girdim, yeni duruşma gününü alarak olayı kazasız belasız kapattım. Oh be... Kendi davam olsa böyle gerilmem ama iş emanet... Sabahtan beri bir şey yemediğimi hatırlayıp Baro’ya çıktım. Bir arkadaşla karşılaştık:

- Erdemcim günaydın, nasılsın?

+ İyiyim be abi. İşte bizim X arkadaşın bir duruşması vardı da ona girdim çıktım. Baya sıkışmış işleri, gelemedi.

- X mi sıkışmış?

+ Evet, dün gece konuştuk, çok sıkışığım, duruşmaya girer misin dedi, ben de hayır diyemedim.

- Ulan ne sıkışması? Adam balıkta!

+ Neöy? Balıkta mı?

- Balıkta tabii be... Şimdi teknede çupra çekiyor o.

+ Sen nereden biliyorsun?

- Al bak, bizim ortak whatsapp grubunda bugün balığa çıkacaklarını yazdılar.

Kulağımın içinde bir tınnnn sesi... Hani savaş filmlerinde askerin yakınında bomba patlıyor da kısa bir süre çınlama yüzünden hiçbir şey duyamıyor ya, öyle bir ses. Ulan X. Gece gece yaşadığım strese mi yanayım, sabahın seherinde müezzin gibi adliye gelişime mi yanayım, aman davasına bir şey olmasın diye gerim gerim gerildiğime mi yanayım, 4 saattir aç acına gezmeme mi yanayım, ya da çektiğin balıklara mı söveyim?

Telefonu elime aldım. Bildiğim nezaket cümlelerinin hepsini arkası arkasına sıraladım. Ben sıraladıkça adam gülüyor. Ulan X. O güldükçe ben de gülmeye başladım. Sinirim geçti. O çupralardan birkaç kilo getir bari, çektiğimiz çileye değsin.

ERDEM OKTAR / AVUKADOS

----
Kaynak: https://www.avukados.com/single-post/2018/03/20/700-bin-liralık-‘balık’-davası