Siyasetin atmaca kanadına yerleştiği ve avını aradığı dönemler süreklidir. Ancak atmaca hangi atmacadır? Özgür olan mı? Tutsak olan mı?

Mevcut sistemlerin kurulu düzenlerindeki  siyaset, tutsak atmacanın kanatlarında yapılan siyasettir.

Gökyüzünde yırtıcı uçuşunu görürüz. Sahibi yeryüzündedir. İndiği yere bakmalı, hangi ele, hangi omuza ineceğine bakılmalıdır.  Tüm yırtıcılığı dönüp de omzuna konacağı sahibi ile sınırlıdır. Atmaca kanadındaki  siyaset tutsak siyasettir. Koca ülkelerin siyasetlerinin, ya da siyasetçilerinin tutsak olduğunu görürüz, yırtıcılıkları sahtedir.

Sahipleri kendileri değildir. Ülkeleri yoktur, halkına bağlı değildirler, insanlığa inanmazlar.

Yalan ve yolsuzluk ülkenin düzeni olur. Efendileri ya başka bir ülkedir, ya paradır, ya da korkudur. Halkla birlikte halkın sorunlarını çözmek demek olan düzgün siyaset, halkı dışlayan, halkın değerlerini çürüten, cehaleti yaygınlaştıran ve hırsızların meydan okuduğu çürüyen siyasete döner.

Rejim ne olur, demokrasi ne olur, ÇÜRÜR.

Eflatun (Platon)’un sorunlu da olsa demokrasinin ilk örneği olan Yunan demokrasisi üzerine düşünceleri tekrara ve dikkate değerdir.

“….Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar. Demokrasi despotluğa dönüşür…… Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. ……. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir…..”

Eflatun’un gözlemleri ne tuhaftır ki üzerinden  yüzlerce yıl geçmişte olsa günceldir.

Tutsak atmacanın uçuş menzili sınırlı olduğu gibi özgür olmayan siyasetin alanı da dardır, bakışı geridir, gericidir, çıkarcıdır, zalimdir, ezicidir.

Devlet düzeninin temeli olan, hukuk, iktidar, otorite, adalet, özgürlük, haklar, refah, kamu yararı ve demokrasi gibi siyaset kavramları artık çürümüş kavramlar halindedir.

Bir ülkeyi arada tutan ORTAK YAŞAMA ARZUSU zedelenmiş hale gelir, yurttaşlar bölünür. Eşitsizlikler artar, suç artar, mafya artar, baskı artar, kendi içine kapanma artar, mutsuzluk ve yabancılaşma artar. HER TÜRLÜ FARK ARTAR.

Ama çözüm daima vardır, siyaset çürüdüğünde, iktidar ve muhalefet kendini tekrar ettiğinde, tüm tarih boyunca görüldüğü gibi ÖNCÜLERE ihtiyaç duyulur. Halkı ile derin ve dürüst iletişim kuran öncülerin üreteceği yeni siyasetlerin temelleri vardır. Her ülkenin tarihi idealist öncülerle ilerlemiştir.  Siyasi partiler tıkandığında, toplum yeni ama anlaşıldıkça yaygınlaşacak hareket ve siyasetlere ihtiyaç duyar. Reel siyasetin düzeltemediği, hatta konuşmadığı, toplumların unuttuğu ekonomik eşitlik taleplerini, siyasi özgürlük taleplerini söyler. Tarih boyunca insanlık mücadele ile ilerlemiştir. İngiliz mücadele tarihinden 1648-1651 yılları arasında geçen  Avam Kamarası Tutanaklarından kısa bir alıntı yapalım:

“…Ve aynı zamanda toplanan Parlamentoda Avam (Halk) tarafından kanun adına yürürlüğe koyulan veya ilan edilen her ne varsa Kanun Gücüne sahiptir ve her ne kadar Kralın veya Lordlar Kamarasının İzni ve Mutabakatı olmasa da bu Ülkenin tüm halkı tarafından bu şekilde kabul edilmiştir….”

Ne kadar da açıktır. Demokrasi, eşitlik, özgürlük ancak böyle gelişir, mücadele ile, meydan okuma ile…

EVET FARKLAR KAPANABİLİR. Tutsak atmaca kanadında yapılan siyaset yenilebilir.

Aksi halde Müslüm Gürses’in alıntı yapılan şarkısı hep tekrarlanır.

“Yaşantımız sanki ateşten gömlek

İçimizden gelir bin defa ölmek

Hakkımız değil mi bizimde gülmek

Bizi bu fark yaraları öldürür”

Bu şarkıların sosyolojik gerçekleri yansıtması yerine , folklorik ezgilere dönüşeceği günler gelecektir.

İnsanlık sonunda daima kazanır…