Sayın Başkan Hakan Canduran'a Açık Mektup

Baro başkanı ve dahi DSA Grubu dönem başkanı olarak, Baro başkanlığınıza devam etme kararı verdiğinizi ve bu amaçla DSA Grubundan başkan aday adayı olarak yapılacak önseçime katılacağınızı açıkladınız.

Hem DSA Grubunun 2014 önseçimi ve Ankara Barosu genel seçiminde aynı ekipte yeralmamız ve hem de aynı zamanda bir seçmen avukat olmam nedeniyle bazı şeyleri merak etmekteyim ve her zamanki nezaketinizle yanıtlayacağınızı umuyorum.
Korkmayın, 2014 yılı önseçiminde ve dahi genel seçiminde Ankara Barosu genel kurulu konuşmanızda, grup içi demokrasi inancınız gereği eğer seçilirseniz bir daha aday olmayacağınızı tüm samimiyetinizle taahhüt etmenize ve bu taahhüdünüzünü, DSA Grubunun en demokratik geleneklerinden olan mevcut başkanın yeniden başkanlığa aday olmaması ilkesinin antidemokratik olduğundan bahisle, iktidar olmanın olanakları ve tanınırlığı sebebiyle önseçim yarışının eşit koşullarda yapılamaz hale geldiğine dayandırmış olmanıza rağmen, bu nasıl bir çelişki diyerek aday adaylığınızı hiç sorgulamayacağım.

Neticede, bir siyasetçinin taahhüdünden geri dönmesi, tamamen bireysel ve ahlaki bir meseledir. Seçime girmek yasal ve demokratik bir hak olduğuna göre, konuyu seçmen meslektaşlarımızın iradelerine bırakmaktan başka çare yok. Akıllarıyla alay edilip edilmediğinin takdiri de elbette seçmen avukatlara aittir.

Bireysel bir tasarrufunuz olan bu taahhüdünüz, yine bireysel iradenizle geri alınabilir. Ancak taahhüt bir sonuç olduğuna göre, bu taahhüdünüze gerekçe olarak 2014 yılında yaptığınız tespitinizde hala aynı fikirde misiniz?

Daha açık sorayım: Bu dönemde yapılacak önseçimde, iktidar olanaklarıyla her türlü vasıtayı kullanmanız sebebiyle, önseçim yarışının diğer aday adayları ile eşit koşullarda olmadığını ve bunun antidemokratik olduğunu hala söyleyebilir misiniz? Taahhüdünüz gibi, bu tespitiniz de, aslında inanmadan söylediğiniz ve siyaseten kullandığınız bir argüman mıydı?

Umarım doğrudan ve birinci ağızdan 9 Nisan’daki DSA Genel Kurulu’nda bu soruların yanıtlarını verirsiniz. Hem böylece, sizin döneminizden bir süre önce başladığını söylediğiniz “başkanın gruba aidiyeti yerine grubun başkana aidiyeti’ algısının devam edip etmediğini de anlamış oluruz.

Aday adaylığı bildirinizdeki, iki önemli -hadi yalan demeyelim de- bilinçli yanlışla algı oluşturma çabanıza değinmek istiyorum asıl.
Birincisi, açıklamanızdaki “..... bugün karşınızda bu anlamda verdiğim sözleri tutabilmiş olmanın haklı gururu ve mutluluğu ile bulunmaktayım” sözünüz.

İkincisi de, 2014 seçiminde DSA içindeki ayrışma sebebiyle, “DSA’nın yeniden bir olmasına katkı sağlamamanın, bu kapsamda üzerinize düşen sorumluluktan kaçmanın, kişisel husumetlerin önplana çıkacağı, kavga ve komplo kültürünün hakim olacağı bir seçim dönemi yaşamak ve nihayetinde DSA’nın parçalanmasına göz yummak anlamına geleceğinden tarihsel bir sorumluluk yüklendiğinize” dair tespitleriniz.

Birincisinden başlayalım:

Geçen genel kuruldaki, inanmadan ortaya saçtığınız taahhütler gibi, şimdi ‘sözlerinizi tuttuğunuza’ dair beyanınızda da samimi olmadığınız hemen anlaşılıyor.

Kısaca bir soru soralım ve somut olarak önce sizin genel kurulda ve sonra meslektaşlarımızın kendi kendilerine vicdanlarında yanıtlamasını isteyelim?

Hangi sözünüzü tuttunuz?

Bildiğim kadarıyla,
1. İlk büro projesi,
2. CMK ve Adli yardım uygulamaları ve ücretlerindeki
adaletsizliğin giderilmesi için mücadele etme,
3. Gençlik meclisi kurulması,
4. Seçilme yaşının düşürülmesi,
5. Stajyer avukat odaları,
6. Mentorlük programı,
7. Avukatlara yeni iş alanlarının kazandırılması,
8. Barolar arası tevkil,
9. Adliyede nöbetçi avukatlık sistemi,
10. İcra müdürlüklerindeki sorunların giderilmesi,
11. Avukat hakları büroları,
12. Avukatlar arası yardımlaşma sandığı,
13. Yurtiçi ve yurtdışı barolarla ortak çalışmalar,
14. Stajyer ve avukat değişim programları,
15. Avukatlık akademesi,
16. Yönetim kurulu toplantılarının canlı yayını,
17. Baro meclisinin işler hale getirilmesi,
18. Avukatlık hukuku dersinin hukuk fakültelerinde zorunlu ders olması..”
gibi seçilirken verdiğiniz sözleriniz vardı. Bunların hiçbirini, bırakınız yerine getirmeyi, gerçekleşmesi için çabalamadınız bile.

Gerçekten de; her birinde ille de içinde bulunduğunuz ABEM çalışmaları ve Ankara Barosu İnternet sitesinden bol bol reklam kokan fotoğraflarınızın yayınlanması dışında avukatların hafızalarında kalan ne yaptınız?

Saint Simon’un paradoksundan ödünç bir benzetmeyle; yöneticileri olmasaydı da sürecek olan baronun rutin baro faaliyetleri dışında gerçekten ne yaptınız?

Siz baroyu yönettiniz mi, yoksa idare mi ettiniz?

Kurullardaki önceki dönemden kalan meslektaşlarımızı tasfiye ettiğinizde ayrımcılık olmadı mı? Sırf görevini yapan ve sizden görevinizi yapmanızı talep eden meslektaşlarınızı susmadıkları için Avukat Hakları Merkezi’nden tasfiye ederken rahatsız olmadınız mı? Liyakat esaslı mı kurul üyesi atadınız, size destek esaslı mı? Son dönemlerde giderek yükselen, seçime ve yeniden seçilmeye endeksli yapılanmayı, ivmesini arttırarak taklide devam etmediniz mi?
Sahi siz eleştirdiğinize mi dönüştünüz? Yoksa zaten eleştirdiğinizin kötü bir taklidi miydiniz? Bütün hayaliniz, başkanlık koltuğundan kaldırdığımızın yerine sizin oturmanızdan mı ibaretti?

Açıklamanızdaki, ‘yeniden güçlü DSA ve yeniden güçlü Ankara Barosu’ hedefiniz, her ikisinin de bugün itibarıyla zayıfladığının ikrarı değil midir? Yaklaşık 1,5 yıldır başkanı olduğunuz bu köklü kurumların zayıflamasındaki payınızı avukatlar sorgulamayacak mı sanıyorsunuz?

Bir dönem önce eleştirdiklerine dönüşerek söylediklerini unutan, taahhütlerinden dönen size niye inansın avukatlar?

İkincisi daha vahim!

2014 zeçimlerinde DSA içinde neden bir muhalefet çıktığını, genel seçimlere katılarak DSA Grubunda bölünme görüntüsünü oluşturduğunu biliyoruz.

Ve 2014 DSA SYK olarak aldığımız kararla, bu yapay ayrışmanın ilkeler temelinde çözümüyle demokratik kurallar ekseninde birliği sağlamak üzere, 2015 Ocak ayında seçim gündemsiz bir DSA Genel Kurulu toplamayı düşündüğümüzü de biliyorsunuz. Ama siz bu toplantıyı sürekli ertelediniz. Bu tavrınızın sebebinin, bildirinizde belirttiğiniz DSA içindeki ayrılıklardan, bölünmüşlüklerden duyduğunuz kaygı değil, aksine bu ayrılıklardan nemalanmak olduğu şimdi anlaşılıyor.

Keza, baro meclisini oluşturarak çalıştırmamanızın sebebi de aynı değil miydi? Önce başkanlık koltuğunuzu sağlamlaştırmak için taban hareketi ve TBB vesayeti korkusunu kullandınız ve Meclis’i oluşturmaktan kaçındınız; sonra da bölünürüz korkusunu yayıp koltuğun ikbalini sağlamayı düşünüyorsunuz. Bu fikir ve uygulamanın telifi size ait olmadığı gibi, ilk uygulayan da siz değilsiniz. Ben böyle bir ülkede yaşıyorum ve Ankara Barosu avukatıyım; sürekli düşman yaratıp daimi iktidarını kuran ve kendi hukukunu yaratanlara öykündüğünüzü anlayabiliyorum.
Peki, ne oldu da DSA bölünür yaygarasıyla, birleşmek adı altında, sadece kişisel ikbali için daha önce size ve bize belaltı vurmaya, çamur atmaya odaklanan birileriyle ittifaka karar verdiniz?
Cevabını ben vereyim, yanılmışsam düzeltirsin: 2017 TBB seçiminde koltuğunu korumak için Ankara Barosu delegesine muhtaç bir TBB Başkanı ile ne yapayım da bu koltuğu koruyayım diye sınırları zorlayan bir Ankara barosu başkanının kirli ittifakıdır bu birleşme adı altında pazarlamaya çalıştığınız. En yukardan yaptığınız bu siyasi planlamanın peşine düşeceğini nasıl düşünebildiniz meslektaşlarınızın, gerçekten şaşırtıcı.

Peki, ülke siyasetinde eleştirdiğiniz bu etik dışı ilişkilerden ibaret anlayışı, baro siyaseti diye meşrulaştırmaya çalışmanızdaki derin çelişkiye hadi şaşırmayalım. Yeniden seçilebilmek için yapılan ince bir siyasi manevra deyip geçelim.

Ancak, 2015 Mayıs’ındaki TBB Mali Genel Kurulu’nda yaptığınız konuşmada,
a) TBB’nin mali tablosunda belirsizlikler olduğunu, bütçesinde
9.000.000,-TL’den fazla açığın görüldüğünü,
b) TBB başkanının yurtiçi ve yurtdışı gezileri nedeniyle,
danışman ve seyahat giderlerinin arttığını ve birliğin
bütçesinin açık vermeye başladığını,
c) Sizin seçildiğiniz 2014 Ankara Barosu seçimlerine Birlik
Başkanının açık müdahalesini,
d) Asla TBB vesayetinin kabul edilemeyeceğini,

Söylemenize rağmen, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ile nasıl ve hangi sebeple ittifak yapabildiğinizi bizlere anlatmalısınız!

Size, 2017 yılındaki TBB başkanlığı seçimlerini, desteğinizle kazanması halinde Ankara Barosunu vesayet altına almaya çalışmaktan vazgeçeceğini mi, yoksa bir siyasi parti liderliğine atlayıp yerini size bırakacağını mı taahhüt etmiştir?

Yoksa siz, Ankara Barosu iktidarının olanaklarının yanında TBB olanaklarını da kullanarak kendi kişisel ikbalinizi sağlamak ve koltuğunuzu korumak için boynunuzu vesayete uzatıp, ikinci adam olmayı mı seçtiniz? Bunları da yanıtlamalısınız!

Söyleyeyim nacizane kanaatimi; her ikinizin de, meslek ve meslektaş yararına hiçbir şey yapmadan, magazinsel algılarla ve yapay düşmanlıklarla koltuk sevdası ve kişisel siyasi ikbal sağlama çabalarınız, elbette avukat kamuoyu tarafından takdir edilecektir.
Belirtmeliyim; her türlü iktidarın çevresinde oluşan ilk halka, muktedirde bulunmaz hint kumaşı olduğu algısını yaratır. Siz bunun ilk örneği olmadığınız gibi, sonuncusu da olmayacaksınız.

Oysa o ilk halkayı aşıp da bakabilseniz başkanlık döneminize; asıl şimdi yapmaya çalıştığınızla DSA’nın zayıflayacağını, kavga ve komplo kültürünün egemen hale geleceğini belki de anlayabilirdiniz.
Bir de, tarihinde hiç olmadığı kadar sessiz ve edilgen bir Ankara Barosu yarattığınızı görebilirdiniz.

Son söz olarak şunu söylemeliyim; 2014 seçimlerinde, Ankara Barosunda artık tek adam anlayışı olmasın, artık hiçbir meslektaşım biat etmedi diye ötekileştirilmesin, artık BİZ olalım, dedik ve taahhütlerinizi yerine getireceğinize, sözlerinizi tutacağınıza inandığımız için sizi destekledik.
Baro iktidarından indirdiğimizin yerine oturasınız, sadece muktedir değişsin diye değil, BİZ’i size tabi sanasınız diye hiç değil...

Daha önce yaptık, Yine yapacağız; ama, bu kez doğru kişilerle..

Av.Ali ÖZDEMİR

Kaynak: Av. Ali Özdemir'duvarından