ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı: 2012/18

Karar Sayısı: 2013/80

Karar Günü: 18.6.2013

İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN, M. Akif HAMZAÇEBİ ile birlikte 116 milletvekili

İPTAL DAVASININ KONUSU : 1.12.2011 günlü, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun;

1- 29. maddesinin;

a- (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya özel…” ibarelerinin,

b- (5) numaralı fıkrasının,

c- (6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya naklen…” ibaresinin,

 d- (9) numaralı fıkrasının,

e- (10) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,

2- 30. maddesinin;

a- (5) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki ikinci cümlesinin,

b- (8) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki son cümlesinin,

3- 36. maddesinin,

4- 41. maddesinin;

a- (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin,

b- (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkralarının,

5- Geçici 2. maddesinin (10) numaralı fıkrasında yer alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ve “…farklılık giderilinceye kadar…” ibarelerinin,

6- Geçici 10. maddesinin (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…uyarınca istihdam edilemeyecekler…” ve “…24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar…” ibarelerinin,

Anayasa’nın 2., 7., 10., 36., 70., 126. ve 128. maddelerine aykırılığını ileri sürerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.

I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ

Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:

“…

II. GEREKÇELER

1) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 29 uncu Maddesinin (2) Numaralı Fıkrası ile (4) Numaralı Fıkrasında Yer Alan, “… ve/veya özel …” İbarelerinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkralarına göre, hiç kamu hizmeti görevinde bulunmamış kişiler, üniversitelerin dört yıllık eğitim veren fakültelerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmuşlar ve on iki yıl özel sektörde çalışmış iseler, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Milli Saraylardan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların Başkanlığına; on yıl özel sektörde çalışmış iseler, Milli Saraylardan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların Başkan Yardımcılığı görevlerine atanabileceklerdir.

Anayasanın 128 inci maddesinin birinci fıkrasında, Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği kuralına yer verilmiştir.

Bu bağlamda, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkralarında yer alan Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Milli Saraylardan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların Başkan ve Başkan Yardımcılığı görevlerinin, Devletin, genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerden olduğu ve dolayısıyla söz konusu görevlerin ancak memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yerine getirilmesi gerekeceği Anayasal bir kuraldır.

Söz konusu görevlere, hiç kamu hizmetinde bulunmamış, kamu görevi yürütmemiş, statü hukukuna tabi şekilde memur olarak çalışmamış özel sektör çalışanlarının atanacak olması, Anayasanın 128 inci maddesinin birinci fıkrasındaki kuralla bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, Anayasanın 2 nci maddesinde, “hukuk devleti” ilkesine yer verilmiş; Anayasa Mahkemesinin E.1985/1, K.1986/4 sayılı Kararında da, “Yasa koyucuya verilen düzenleme yetkisi, hiçbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek (...) biçimde kullanılamaz” denilmiştir.

TBMM’nin ana fonksiyonu, “yasama” ve “denetim”dir. TBMM’ye ait bu yetkilerin gereği gibi kullanılmasına teknik ve altyapı desteği sağlamayı öngören Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen görevlerin ise, özel sektörde herhangi bir karşılığı bulunmamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatının üst yönetimini oluşturan Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Milli Saraylardan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların Başkan ve Başkan Yardımcılığı görevleri, özel sektörde ne kadar başarılı olunursa olunsun, kar maksimizasyonu hedefine yönelik başarıyı değil; kamu yararına yönelik başarının temelinde yatan kamu yönetimi alanında özel bilgi, beceri, uzmanlık ve deneyimi gerektirmektedir. Bu bağlamda, hiç kamu deneyimi bulunmayan özel sektör çalışanlarının söz konusu görevlere atanacak olması, yürütülen kamu hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmadığı gibi, kamu yararına sonuç doğurmayacağı açıktır ve makul olmadığı da aşikardır.

Kamu yararına sonuç doğurmayacak, kamu hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmayan ve makul olmayan böyle bir durumun, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamayacağı açıktır. Çünkü bir hukuk devletinde tüm kamu işlemlerinin nihai amacı, kamu yararıdır. Kamu hizmetinin gerekleriyle bağdaşmayan, adil ve makul olmayan bir düzenlemenin, kamu yararına olduğu ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaştığı söylenemez.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasında yer alan, “ … ve/veya özel …” ibareleri, Anayasanın 2 nci ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

2) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 29 uncu Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 4 üncü maddesinin (4) numaralı fıkrasında, Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına, Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı, Bütçe Başkanlığı ve Tutanak Hizmetleri Başkanlıklarının bağlı olacağı hüküm altına alınmış; 29 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrasında ise, Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısının, bu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıklarda ve Araştırma Hizmetleri Başkanlığında başkanlık veya başkan yardımcılığı yapanlar veya yapmış olanlar arasından; Kanunlar ve Kararlar, Bütçe ve Araştırma Hizmetleri başkanlıklarının başkan ve başkan yardımcılarının, İdari Teşkilatta yasama uzmanı olarak görev yapanlar veya yapmış olanlar arasından; Tutanak Hizmetleri Başkanlığının Başkan ve Başkan yardımcılarının ise stenograf olarak görev yapanlar veya yapmış olanlar arasından atanacağı öngörülmektedir.

Böylece, Yasama Uzmanlığı > Kanunlar Kararlar/Bütçe/Araştırma Hizmetleri Başkanlık ve Başkan Yardımcılıkları > Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı; Stenograf > Tutanak Hizmetleri Başkanlık ve Başkan Yardımcılığı > Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı şeklinde işleyen dışa kapalı olan ve kapalı devre çalışan bir kast sistemi oluşturulmaktadır.

Ancak, Yasama Uzmanlığı ve Stenograflık, kariyer uzmanlık mesleği olmasına rağmen; Başkan Yardımcılığı, Başkanlık ve Genel Sekreter Yardımcılığı, kariyer uzmanlık mesleği veya kariyer uzmanlık mesleğinin tamamlayıcısı ya da uzantısı görevler değil, sevk ve idare görevleridir. Kamu kesiminde sevk ve idareye ilişkin kadro görev unvanlarına atanmanın olağan hukuki seyri ise, 657 sayılı Kanunun 68/B maddesinde belirtilen istisnai durum dışında, memur > şef > müdür yardımcısı > müdür > daire başkan yardımcısı > daire başkanı > genel müdür yardımcısı > genel müdür > müsteşar yardımcısı > müsteşar şeklinde işleyen idari hiyerarşik kademe ve görev unvanlarına dayanmakta; 657 sayılı Kanunun 68/B maddesinde ise, belirli bir öğrenim ve kamu hizmeti deneyimi aranmanın dışında, belirli görevlere atanmak için belirli mesleklere ayrıcalık tanınmamaktadır.

Anayasanın 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında herkesin kanun önünde eşit olduğu; dördüncü fıkrasında, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı; son fıkrasında ise, Devlet organları ile idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları kurallarına yer verilmiştir.

İptali istenen düzenlemeyle, TBMM İdari Teşkilatına memur olarak girmiş ve görevde yükselme sınavlarına dayalı olarak şef, müdür/başkan olmuş ya da bu süreci diğer kamu kurum ve kuruluşlarında tamamlayarak TBMM İdari Teşkilatına naklen atanmış kamu görevlileri veya üniversitelerde kamu yönetimi, hukuk, maliye, iktisat, işletme anabilim dallarında doktora yaparak Yardımcı Doçent, Doçent, Profesör unvanlarını almış olan akademisyenler ya da hakimlik, savcılık, Sayıştay Denetçiliği, kamu kurum ve kuruluşlarında müfettişlik yapanlar veya kamu kurum ve kuruluşlarında daire başkanı, genel müdür, başkan, kaymakam, vali yardımcısı ve vali olanlar vb., Kanunlar Kararlar Başkanlığı, Bütçe Başkanlığı, Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, Tutanak Hizmetleri Başkanlığı ve Başkan Yardımcılığı ile Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerine atanamayacak; söz konusu sevk ve idare görevleri, Yasama Uzmanları ile Stenografların tekelinde olacaktır.

Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında vurgulandığı üzere Anayasa ile eylemli değil “hukuki eşitlik” amaçlanmaktadır. Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve nitelikleri özdeş olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması gerekmektedir. İptali istenen düzenleme ile TBMM İdari Teşkilatındaki belirli sevk ve idare görevleri, hukuken geçerli bir sebep bulunmadığı ve sevk ve idare görevinin gerekleriyle bağdaşmadığı halde Yasama Uzmanları ile Stenografların tekeline verilerek, kamu görevinde dışa kapalı bir kast sistemi oluşturulmaktadır. Yasama Uzmanları ile Stenograflara imtiyaz sağlayan bu düzenleme, Anayasanın 10 uncu maddesinde kurallaştırılan “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırıdır.

Öte yandan, Anayasanın 2 nci maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanması ve kuralların herkes için konulması ögesini içerdiği gibi, yasama organı tarafından konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin göz önünde tutulmasını da gerektirir. Bu ölçütler ise hukuk kurallarının konulmasında birbiriyle çatışan yararların uzlaştırılmasını zorunlu kılar. Aynı göreve atanabilecek niteliklere sahip olanların kapsam dışı tutularak bir tarafa ayrıcalık tanınmasında ve kamu hizmetlerinin kapsam dışı bırakılanların bilgi, birikim ve deneyimlerinden mahrum bırakılmasında kamu yararı bulunduğu ileri sürülemez. Bu bağlamda iptali istenen düzenlemeler Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Ayrıca, Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal hukuk devleti” olduğu belirtilmiş; 70 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise, hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği kuralına yer verilmiştir.

Sosyal hukuk devleti, fırsat eşitliğine dayanır. Çağdaş demokratik değerlere ve Anayasanın temel yapı ve felsefesine göre, hukuk devletinin amaç edindiği fırsat eşitliği, bazı kamu görevlerine atanmada bazı kesimlere ayrıcalık tanınmamasını, hizmetin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilmemesini gerektirir. Sevk ve İdare görevleri olan Kanunlar Kararlar/Bütçe/Araştırma/Tutanak Hizmetleri Başkanlık ve Başkan Yardımcılıkları ile Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerine atanmada Yasama Uzmanları ile Stenograflara ayrıcalık tanınması, “fırsat eşitliği” ilkesini ortadan kaldırdığından Anayasanın 2 nci maddesine; hizmetin gerekleriyle bağdaşmayan nitelikler arandığından Anayasanın 70 inci maddesine aykırılık oluşturmaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrası, Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 70 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

3) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 29 uncu Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “… veya naklen …” İbaresinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrasında (a)’dan (i)’ye oniki bent halinde sayılan kadro görev unvanları hariç diğer kadrolara açıktan veya naklen atama yapılamayacağı kuralı getirilmiştir.

Söz konusu düzenleme ile bir yandan 6253 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrası ile oluşturulan -ve bu dava dilekçesinde iptali istenen- kapalı devre kast sistemi ile uyum sağlanırken; diğer yandan TBMM İdari Teşkilatında Başkan Yardımcısı kadrosunun altı görevlere kamu kurum ve kuruluşlarından naklen personel geçişinin yasayla engellenmesi amaçlanmıştır.

Personel mevzuatı konusunda temel yasa olan 14.07.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 74 üncü maddesinin birinci fıkrasında, memurların 657 sayılı Kanuna tabi kurumlar arasında, kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakillerinin mümkün olduğu; kazanılmış hak derecelerinin altındaki derecelere atanabilmeleri için ise atanacakları kadro derecesi ile kazanılmış hak dereceleri arasındaki farkın 3 dereceden çok olmaması ve memurların isteğinin de şart olduğu hüküm altına alınmıştır.

TBMM İdari Teşkilatı, 657 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre 657 sayılı Kanunun kapsamında bulunmaktadır. 657 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 74 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere, memurların kurumlar arası naklinde memurun isteği ile naklinin alınacağı ve naklen atanacağı kurumların muvafakati temel bir hukuksal zorunluluktur. Bu bağlamda, 657 sayılı Kanunun 74 üncü maddesine göre, TBMM İdari Teşkilatına atamaya yetkili amirin onay vermediği hiçbir memurun, TBMM İdari Teşkilatına naklen atanması hukuksal olarak mümkün değildir.

Bu hukuksal gerçeğe rağmen, kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurların, TBMM İdari Teşkilatına 6253 sayılı Yasanın 29 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrasında belirtilen kadro görev unvanları hariç, diğerlerine naklen atanmalarının yasayla engellenerek tamamen ortadan kaldırılması hukuksal olarak anlaşılabilir olmanın uzağındadır.

Anayasanın 87 nci maddesinde, genel olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek olarak sıralanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatının görevleri de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasanın 87 nci maddesinde yasama ve denetim olarak özetlenebilecek görev ve yetkilerini, Anayasanın öngördüğü şekilde yerine getirebilmesine katkı sunmak ve yasama ve denetim faaliyetlerinin kalitesini artırmak üzere idari ve teknik destek sağlamaktır. İdari ve teknik destek, uygun idari teşkilatlanma yanında yeterli, yetkin, birikimli, deneyimli ve uzman personeli de gerekli kılmaktadır. Alanında uzmanlaşmış bir akademisyenin, bürokratın, teknokratın yasama ve denetim faaliyetlerine idari ve teknik destek bağlamında katkı sunabilmesinin yasayla engellenmesinde kamu yararı olduğu ileri sürülemez.

Anayasanın 2 nci maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanması ve kuralların herkes için konulması ögesini içerdiği gibi, yasama organı tarafından konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin göz önünde tutulmasını da gerektirir. Bir yasa kuralının konulmasında kamu yararının bulunduğunun kabulü için yasanın yalnızca özel çıkar veya belli kişilere yarar sağlamayı değil, toplumun geneline yönelik yararlar sağlamayı amaçlaması gerekir.

Yasama yetkisinin kamu yararı amacına yönelik olarak kullanılmaması, Anayasanın gösterdiği amacın veya kamu yararının dışında kişisel, siyasal ya da saklı amaç güdülmesi; bir başka amaca ulaşmak için bir konunun kanunla düzenlenmesi durumlarında, “yetki saptırması” adı verilen durum ortaya çıkar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatındaki belirli görevlere Yasama Uzmanı ve Stenografların atanmasına hukuksal altyapı hazırlamak ve yasama ve denetim faaliyetlerine, kamu kurum ve kuruluşlarında edinilen bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlık bilgisinin İdari Teşkilat üzerinden idari ve teknik destek sağlamasını önlemek amacına yönelik söz konusu düzenleme, bir yetki saptırmasıdır ve bunda kamu yararı bulunmadığından, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, 6253 sayılı Yasanın 29 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrası, 657 sayılı Kanunun 74 üncü maddesindeki genel kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Ancak, söz konusu istisna yukarına belirtildiği üzere kamu yararını değil; Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatında istihdam edilen Yasama Uzmanı ve Stenograf kadrolarında çalışanlara ayrıcalık tanınmasını amaçladığından, Anayasanın 10 uncu maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “ … veya naklen …” ibaresi, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

4) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 29 uncu Maddesinin (9) Numaralı Fıkrasının ve Geçici 2 inci Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasının Birinci Tümcesinde Parantez İçinde Yer Alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” İfadesi ile “… farklılık giderilinceye kadar …” İfadesinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (9) numaralı fıkrasında, İdari Teşkilat kadrolarında istihdam edilen Yasama Uzmanı ve Stenograf hariç herhangi bir personelin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasına ihtiyaç duyulması ve Başkanlık Divanınca bu konuda karar alınması hâlinde; atamaya ilişkin talebin TBMM Başkanlığınca, Devlet Personel Başkanlığına bildirilmek üzere Başbakanlığa gönderileceği; Devlet Personel Başkanlığının personelin atanacağı kurum ve kuruluş ile kadro görevini tespit edeceği; ilgili kurum ve kuruluşların atama işlemlerini genel hükümlere göre yapacakları; ancak söz konusu personelin atamalarının Ankara’daki kamu kurum ve kuruluşlarından veya talep etmeleri hâlinde talep ettikleri ildeki kamu kurum ve kuruluşlarından birine yapılacağı; geçici 2 nci maddesinin (10) numaralı fıkrasında ise, bu şekilde başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak personelin mali ve sosyal hakları düzenlenmektedir.

6253 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (9) numaralı fıkrasında yer alan söz konusu düzenleme Teklifin 39 uncu maddesinin (8) numaralı fıkrasında yer almış ve 39 uncu madde gerekçesinde, bu derece önemli bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu gerekçelendirilmeyerek geçiştirilmiştir. Alt Komisyon Metninde, 39 uncu madde 33 üncü madde olarak kabul edilerek söz konusu düzenleme maddenin (9) numaralı fıkrasında yer almış; ancak düzenlemenin gerekçesine yine yer verilmemiştir. Plan Bütçe Komisyonu Raporunda ise bu hususta, “İdari Teşkilat kadrolarındaki herhangi bir personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasının Başkanlık Divanınca karar alınması koşuluna bağlanması ve bu personelin atamasının Ankara’daki kamu kurum ve kuruluşlarından birine yapılmasının sağlanması amacıyla dokuzuncu fıkranın değiştirilmesi sureti ile 29 uncu madde olarak,” denilmiş; İdari Teşkilatta çalışan personelin başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olmalarının gerekçesine yine yer verilmemiştir.

Tüm bu hukuksal gerekçesizlikle birlikte, söz konusu düzenlemenin fiili gerekçesini TBMM İdari Teşkilatı kadrolarının aşırı derecede şişmiş olması oluşturmaktadır.

Manisa Milletvekili Hasan Ören’in Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in Yanıtlaması istemiyle verdiği 24 Kasım 2011 tarihli ve 983 sayılı “Yazılı Soru Önergesi”ne (EK-1), Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Prof. Dr. Mehmet Sağlam’ın verdiği 22 Aralık 2011 tarihli ve 37266 sayılı “Yazılı Cevap”tan (EK-2) bu husus tüm çıplaklığıyla anlaşılabilmektedir.

Buna göre, 01.01.2003 – 02.12.2011 tarihleri arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatı kadrolarına;

- Açıktan 764 memur atanmış; söz konusu memurlardan sadece 137 Uzman Yardımcısı ve 10 Stenograf olmak üzere toplam 147 memurun ataması Kamu Personel Seçme Sınavı sonuçlarına göre yapılmış;

- Diğer kamu kurum ve kuruluşlarından naklen 322 memur atanmış;

- 657 sayılı Kanunun 4/C maddesine göre ise 935 geçici personel atanmıştır.

Böylece; Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatında 20.11.2002 tarihi itibariyle kadrolu olarak 2782 memur, 53 (657/4-B’ye göre) sözleşmeli personel, 2 (2919/Ek 1 ve 2’ye göre) sözleşmeli personel olmak üzere toplam 2837 personel çalışır iken; bu sayı % 71 oranında bir artışla (764 + 322 + 935 =) 2021 personel artarak 4858 kişiye çıkmıştır. Bu sayıya, 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından geçici görevle TBMM İdari Teşkilatında görevlendirilen memurlar ile 4857 sayılı İş Kanununa göre istihdam edilen geçici işçiler dahil değildir.

6253 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (9) numaralı fıkrasında yapılan düzenleme ile ise, TBMM İdari Teşkilatı kadrolarına 20.11.2002 tarihinden sonra hiçbir esasa dayanmadan ve hiçbir ölçüye sığmadan yapılan atamalar sonucunda oluşan personel fazlalığının, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atama yoluyla eritilmesi amaçlanmaktadır.

Ancak, 29 uncu maddenin (9) numaralı fıkrasında veya 6253 sayılı Yasanın herhangi bir maddesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olanların hangi esas ve usuller ile hangi kriterler temelinde nasıl tespit edileceğine yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamış; tüm yetki idare ile TBMM Başkanlık Divanının iradesine bırakılmıştır.

Diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atamada, TBMM İdari Teşkilatı kadrolarına sınavsız olarak açıktan atananlara mı, başka kamu kurum ve kuruluşlarından naklen atananlara mı, ataması 20.11.2002 tarihinden sonra yapılanlara mı, verimsiz çalışanlara mı, disiplin cezası almış olanlara mı öncelik verileceği, yoksa personel arasında kura mı çekileceği belirsiz olduğuna ve TBMM Başkanlığı da siyasal bir kurum olduğuna göre, geriye siyasal kriterlerin esas alınması dışında başka bir seçenek kalmamaktadır.

584 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 9 uncu maddesine göre Başkanlık Divanı, bir Başkan, dört başkanvekili, yedi katip üye ve üç idare amiri olmak üzere toplam 15 kişiden oluşmakta ve 10 uncu ve 11 inci maddelerine göre ise Başkanlık Divanının oluşumunda siyasi parti gruplarından sayısal çoğunluğu elinde bulunduran siyasi parti belirleyici olmaktadır. Hiçbir kriterin olmadığı böylesine bir durum, başka kamu kurum ve kuruluşlarına atamada siyasal kriterlerin belirleyici olacağını ve TBMM İdari Teşkilatı kadrolarına 20.11.2002 tarihinden sonra girenler nedeniyle oluşan şişkinliğin, bu tarihten önce girenlerin başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanmaları suretiyle eritileceğini tüm çıplaklığı içinde ortaya koymaktadır.

Anayasanın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu temel bir kural olarak ortaya konmuş; 4 üncü maddesinde ise Cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği belirtilmiştir. Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi, Anayasanın bütününe egemen olan ve Cumhuriyeti bütün yönleriyle kuşatan temel bir ilkedir.

Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasakoyucu, yasaların yalnız Anayasaya değil, evrensel hukuk ilkelerine de uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.

Evrensel hukuk ilkeleri ya da hukukun genel ilkeleri denildiğinde, hakkın kötüye kullanılmaması, iyi niyet, sözleşmeye bağlılık, ayrımcılık yapılmaması, ölçülülük, kazanılmış hakları saygı, haklı beklentilerin korunması, yasaların geriye yürümezliği, hukuk güvenliği, adalet, eşitlik, yasallık, belirlilik ve öngörülebilirlik gibi evrensel düzeyde kabul gören hukukun üstün kuralları anlaşılmaktadır.

Devlet memurluğu, statü hukuku esasına dayanan nesnel ve genel kuralların olduğu alandır. 657 sayılı Kanun ile 2919 sayılı Kanun hükümlerine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatı kadrolarında memur statüsünde istihdam edilenler için TBMM İdari Teşkilatında çalışma hakkı, kendileri açısından kişiselleşmiş ve kazanılmış bir hak statüsü kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatı kadrolarının ihtiyacın üzerinde şişmiş olmasında, memurların hiçbir sorumluluğu bulunmamakta; tüm sorumluluk atamaya yetkili makamlara ait bulunmaktadır.

Doğmuş hakkı tanımak kazanılmış hakka saygı göstermektir. Sadece iç hukukta değil, uluslararası hukukta da benimsenen “kazanılmış hakların korunması”, mevcut hukuksal durumun, benimsenmiş yapının, edinilmiş statünün geçerliliğini sürdürmesini zorunlu kılar. Kazanılmış bir hakkı ortadan kaldırmak, üstelik tek yanlı hukuki düzenlemelerle kaldırmak hukuka güveni yıkar. Hukuk Devletinin en önemli unsuru olan hukuk güvenliği, hukuk düzeni yanında, bütün devlet faaliyetlerinin az çok öngörülebilir olmasını gerektirir. Hukuki güvenlik, sadece kişilerin devlet faaliyetlerine güvenini değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuata göre edinilmiş statünün süreceğine duyulan güveni de içerir. Halkın devlete olan güveninin korunması, ancak hukuk güvenliğinin sağlanmasıyla mümkündür.

Kazanılmış hak, yalnızca geçmişe ilişkin edinmeyi değil, geleceği de bu geçmişe bağlı olarak aynı durumda korumayı öngörür. Buna göre, şu anda TBMM İdari Teşkilatında memur kadrosunda çalışanların, şef; şef kadrosunda çalışanların Başkan Yardımcısı; Başkan Yardımcısı kadrosunda çalışanların Başkan; Başkan kadrosunda çalışanların Genel Sekreter Yardımcısı, Genel Sekreter Yardımcısı kadrosunda çalışanların Genel Sekreter kadrosunda çalışabilmeleri, TBMM İdari Teşkilatı kadrolarında çalışıyor olmalarına bağlıdır. Başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmaları halinde bu hakları da ellerinden alınmış olmaktadır.

Anayasanın 128 inci maddesi uyarınca, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerini yasama organı kanunla düzenlerken, başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanacakların tespitine yönelik esas ve usullerle ölçü ve kriterleri de kanunla düzenlemek zorundadır. Aksine düzenleme Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır.

Kaldı ki yasama organı Anayasanın 128 inci maddesi gereğince yapacağı düzenlemelerde Anayasanın 11 inci maddesi gereğince, Anayasanın diğer hükümlerine de uygun hareket etmek zorundadır. Böyle bir düzenleme yapılırken Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesinin gözetilmesi gerekir.

Bu bağlamda, iptali istenen düzenlemeler Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, “hukuk güvenliği ilkesi” açısından da aykırılık oluşturmaktadır. Hukuk güvenliği ilkesi kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk güvenliği, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesini, tutum ve davranışlarını buna göre düzene sokabilmesini zorunlu kılar. Hukuk devletinde, hukuk normları öngörülebilir olmalı, bireyler tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmeli, devlet de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmalıdır. Hukuki istikrar bunu gerektirir. Anayasasında “hukuk devleti” ilkesine yer vermiş ve buna değiştirilemezlik atfetmiş bir ülkede, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatında çalışan memurların, hiçbir esas, ölçü ve kritere dayanmayan hukuksal belirsizlik içinde ve memurun isteği dışında İdare ile Başkanlık Divanının kararıyla başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olması, kişilerin hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.

Kamu yararına sonuç doğurmayacak, kamu hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmayan, adalet anlayışına aykırı, kişilerin kazanılmış haklarını ve hukuki güvenliklerini ortadan kaldıran böylesine bir düzenlemenin, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamayacağı açıktır.

Anayasanın, 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğu; dördüncü fıkrasında, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı; beşinci fıkrasında ise, Devlet organları ile idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları kurallarına yer verilmiştir.

6253 sayılı Yasanın 29 uncu maddenin (9) numaralı fıkrasında veya herhangi bir maddesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olanların, hangi esas ve usuller ile hangi ölçü ve kriterler temelinde nasıl tespit edileceklerine yönelik herhangi bir düzenleme yapılmadan tüm yetkinin idare ile TBMM Başkanlık Divanının iradesine bırakılması ve dolayısıyla başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olanların tespitinde tek kriter olarak geriye sadece siyasi tercihin kalması, siyasi düşünce temelinde eşitsizlik yaratılmasına olanak sağladığından, iptali istenen düzenleme Anayasanın 10 uncu maddesine de aykırıdır.

Anayasanın 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı; 125 inci maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu; 36 ncı maddesinde ise, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu kurallarına yer verilmiştir. TBMM İdari Teşkilatında çalışan memurların, hiçbir esas, usul, ölçü ve kriter gözetilmeden ve kendi isteklerine dayanmadan Yasayla idarenin tek taraflı atamasına tabi tutulması ve böylece Anayasal hak arama özgürlüklerinin ellerinden alınması, Anayasanın 36 ncı maddesindeki kuralla da bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, Anayasanın 70 inci maddesinde düzenlenen kamu hizmetine girme hakkı, söz konusu hizmete girenlerin görevlerinde kalma hakkına da güvence oluşturmaktadır. TBMM İdari Teşkilatı kadrolarında çalışan memurların kendi istekleri dışında başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olması, görevde kalma haklarını ihlal ettiğinden Anayasanın 70 inci maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.

Öte yandan, 6253 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (10) numaralı fıkrasında, “toplamının net tutarı” ibaresinden sonra parantez içinde “bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır” ifadesine yer verilerek, başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olanların kadro görev unvanlarına ait aylık net hak edişleri sabitlenmiştir. Bu durumda örneğin TBMM İdari Teşkilatında çalışan memurun en son aldığı net maaşı 100 TL ve örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığındaki memurun maaşı ise 90 TL ise aradaki 10 TL içinde bulunulan ayda tazminat olarak ödenerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığına naklen atanan memurun maaşı yine 100 TL olacak; örneğin yıllık %11 oranındaki enflasyonun maaşlara yansıtılmasından dolayı bir sonraki ay TBMM İdari Teşkilatındaki memurun maaşı 111 TL, Çevre ve Şehircilik Bakanlığındaki memurun maaşı da 100 TL olduğunda ise, net maaş sabitlendiğinden dolayı, TBMM İdari Teşkilatında çalışır iken Çevre ve Şehircilik Bakanlığına naklen atanan memura herhangi bir ödemede bulunulmayacak, kişinin maaşı nominal olarak yine 100 TL olurken; reel olarak 90 TL’ye gerileyecek; TBMM İdari Teşkilatında kalabilen memurun maaşı ise 111 TL olacaktır. Dolayısıyla kazanılmış statü kaybının yanında kazanılmış mali hak kaybı da söz konusu olduğundan iptali istenen düzenlemeler, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bu açıdan da bağdaşmamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (9) numaralı fıkrası ile geçici 2 nci maddesinin (10) numaralı fıkrasında parantez içinde yer alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır) ifadesi ile “… farklılık giderilinceye kadar …” ifadesi, Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 36 ncı, 70 inci ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

5) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 29 uncu Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasının İkinci Tümcesinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (10) numaralı fıkrasında, İdari Teşkilat personelinin TBMM Başkanlığınca uluslararası kuruluşlarda görevlendirilebileceği kuralına yer verildikten sonra ikinci tümcesinde, bu şekilde görevlendirilenlerin; niteliği, mali, sosyal ve diğer özlük hakları ile görevlendirme usul ve esaslarının TBMM Başkanlığınca belirleneceği hüküm altına alınmaktadır.

Anayasanın 128 nci maddesinin ikinci fıkrasında, memurlarla diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri hakları yükümlülükleri ile aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği belirtilmiş; 7 nci maddesinde ise, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği kuralına yer verilmiştir.

Yasayla düzenleme ilkesi, yasada düzenlenen konudan sadece kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesini değil, bunların yasa metninde kurallaştırılmasını içerir. Kurallaştırma ise, düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını, esasların belirlenmesini ve çerçevenin çizilmesini gerektirir. Temel ilkeler konulmadan, esaslar belirlenmeden, çerçeve çizilmeden TBMM İdari Teşkilatı personelinin uluslararası kuruluşlarda görevlendirilmelerine ilişkin esas ve usullerinin, görevlendirileceklerde aranacak niteliklerin, görevlendirilenlerin mali, sosyal ve diğer özlük haklarının belirlenmesi yetkisinin idareye bırakılması, Anayasanın 128 nci maddesine aykırı olmanın yanında, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden 7 nci maddesindeki kuralla da bağdaşmaz.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 29 uncu maddesinin (10) numaralı fıkrasının ikinci tümcesi, Anayasanın 7 inci ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

6) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 30 uncu Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” Şeklindeki İkinci Cümlesi ve (8) Numaralı Fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” Şeklindeki Son Cümlesi ile Geçici 10 uncu Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Üçüncü Cümlesindeki “… uyarınca istihdam edilemeyecekler …” İbaresi ile “… 24 ncü Yasama Dönemi sonuna kadar …” İbaresinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 30 uncu maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkralarında, kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın; “TBMM’nin faaliyetleri ile ilgili alanlarda TBMM Başkanına danışmanlık yapmak üzere”, sözleşmeli olarak beş TBMM Başkan danışmanı çalıştırılabileceği, bu kapsamda çalıştırılanlara (60.000) ila (100.000) gösterge rakamının; “Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında” her siyasi parti grubunda on grup danışmanı ile yirmibeş büro görevlisi ve TBMM’de grubu bulunan her siyasi parti için, milletvekili sayısının yüzde onu oranında ilave büro görevlisi çalıştırılabileceği,; bunlardan grup danışmanına (85.000), büro görevlisine (73.000) gösterge rakamının; “Yasama faaliyetlerinde milletvekillerine yardımcı olmak üzere”, her milletvekili için bir danışman, bir ikinci danışman ve ilave bir personel çalıştırılabileceği, danışmana (83.500), ikinci danışmana (73.000) ve diğer personele (63.000) gösterge rakamının; memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarlarda sözleşme ücreti ödeneceği; bu kapsamda çalıştırılan personele sözleşme ücreti dışında mali ve sosyal haklar kapsamında başka bir ödemede bulunulmayacağı hüküm altına alınmış; (5) numaralı fıkrasında, “Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile bu maddenin bir ila üçüncü fıkraları kapsamında TBMM’de görevlendirilebilirler. Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” Bu kapsamdaki personel ilgili mevzuatında yer alan süre sınırlamalarına tabi olmaksızın ihtiyaç duyulan hizmet süresince kurumlarından aylıksız izinli olarak da bu madde hükümleri uyarınca TBMM’de görevlendirilebilir. Aylıksız izinli çalışanlara çalıştıkları görev unvanları dikkate alınarak birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri uyarınca ödeme yapılır ve bunların sosyal güvenlik kurumu ile ilişkileri kendi kurumlarındaki statüleri dikkate alınarak devam ettirilir. TBMM Başkanlığının bu konudaki talebi ilgili kurum ve kuruluşlarca ivedilikle sonuçlandırılır. Bu personelin TBMM’de çalıştıkları süre, varsa mecburi hizmetlerine sayılır ve bunlara TBMM’de çalıştıkları süre karşılığında herhangi bir mecburi hizmet yükletilmez. Bunlardan aylıksız izinli olarak çalıştırılanların TBMM Başkanlığında geçen süreleri kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinde değerlendirilir ve bu süreler terfi ve emekliliklerinde hesaba katılır. Terfileri başkaca bir işleme gerek duyulmadan süresinde yapılır. İdari Teşkilat kadro veya pozisyonlarında bulunan personel de ikinci ve üçüncü fıkrada belirtilen sayılar aşılmamak kaydıyla aylıksız izinli olarak bu fıkralarda belirtilen görev unvanlarında çalıştırılabilirler. Bunlardan 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 14 üncü maddesi kapsamında bulunanların, geçici 14 üncü maddedeki hakları saklıdır.” denilirken; (8) numaralı fıkrasında ise, “Gerekli hallerde TBMM Başkanlığının talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile bu maddenin diğer fıkra hükümlerine tabi olmaksızın TBMM’de görevlendirilebilirler. Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” hükmüne yer verilmiş; geçici 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise, “2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası hükümleri bu Kanunun 30 uncu maddesinin yürürlüğe girdiği tarihe kadar uygulanmaya devam olunur. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde bu kapsamda çalıştırılanlardan bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca çalıştırılacakların, TBMM’de bu hükümlere tabi çalışmaları 30 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar devam eder. Ancak bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM’de geçici görevlendirmeyle çalışan personelden 30 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca istihdam edilemeyecekler hakkında 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin uygulanmasına 24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar devam olunur.” denilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, TBMM’nin faaliyetleri ile ilgili alanlarda TBMM Başkanına danışmanlık yapmak üzere çalıştırılacak beş TBMM Başkan danışmanı, yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında çalıştırılacak on grup danışmanı ile yirmibeş büro görevlisi ve TBMM’de grubu bulunan her siyasi parti için, milletvekili sayısının yüzde onu oranında ilave büro görevlisi ve yasama faaliyetlerinde milletvekillerine yardımcı olmak üzere her milletvekili için çalıştırılacak bir danışman, bir ikinci danışman ve ilave bir personel; ya kurumlarından aylıksız izinli sayılarak, bunlara 30 uncu maddenin (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde belirlenen gösterge rakamlarının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak tutarda sözleşme ücreti ödenecek; ya da aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile TBMM’de geçici görevle görevlendirilecekler ve bu görevlendirmeden dolayı söz konusu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca TBMM bütçesinden herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.

Başka bir anlatımla, kamu görevlilerine TBMM İdari Teşkilatında, ya kurumlarından aylıksız izinli sayılarak sözleşme ücreti üzerinden çalışma ya da geçici görevli olarak kurumlarındaki maaşları üzerinden çalışıp TBMM Bütçesinden ek ödeme almama seçeneği sunulmaktadır.

Yine aynı şekilde, maddenin (8) numaralı fıkrasına göre, gerekli hallerde TBMM Başkanlığının talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile TBMM’de görevlendirilebilecekler ve bu şekilde görevlendirilen personele de mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmayacaktır.

Yukarıda yer verilen 30 uncu maddenin (2) numaralı fıkrasına göre, “Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında” çalıştırılacak grup danışmanına (85.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak tutarda sözleşme ücreti ödenecektir. Buna göre grup danışmanının sözleşme ücreti ortalama olarak net (85.000 x 0.066187 / 1.36 =) 4.136,00 TL olacaktır. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarında “Uzman” aylığı dahi bu tutarın üzerindedir.

Takdir edilecektir ki özel bilgi ve uzmanlık belirli bir mesleki deneyim, birikim ve olgunluktan sonra edinilebildiğinden nadir bulunan bir vasıftır. Yasama faaliyetlerinin hukuk, iktisat, maliye, dış ilişkiler, iç ve dış güvenlik, kamu yönetimi, kamu örgütleri, kamu hizmetleri, kamu hizmeti üretme süreçleri gibi çok geniş bir alana yayıldığı göz önüne alındığında, yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve uzmanlığın akademik kariyer ile kamu kurum ve kuruluşlarındaki kariyer meslekler ve üst düzey görevlerde elde edilebileceğini kabul etmek gerekecektir.

Siyasi parti gruplarının, yasama ve denetim faaliyetlerine değer katılan, yön verilen, kalitesi artırılan yerler oldukları ve öyle de olmaları gerektiği ile yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konulardaki uzmanlığın kamu kurum ve kuruluşlarında belirli kariyer görevlerde kazanıldığı gözetildiğinde, grup danışmanlığı görevini yürüteceklerin, akademisyenler ile kamu kurum ve kuruluşlarında uzman, müfettiş, hakim-savcı, denetçi, kaymakam, vali yardımcısı, vali, hukuk müşaviri vb. görevleri yapanlar arasından görevlendirilmeleri gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Dahası, grup danışmanları, söz konusu özel bilgi ve uzmanlıklarını, danışmanı oldukları siyasi parti gruplarının ideolojileri doğrultusunda biçimlendirecek, parti programları ile örtüştürecek ve uyumlaştırdıktan sonra yasama faaliyetlerine değer katmaya çalışacaklardır. Dolayısıyla grup danışmanlığında, teknik bir olgu olan özel bilgi ve uzmanlığın, siyasal bir içerik ve niteliğe büründürülmesi gibi fazladan bir çaba ve emek de harcanacaktır.

Oysa, söz konusu mesleklerin tamamının aylıkları, ödenmesi öngörülen yaklaşık 4.130,00 TL tutarındaki sözleşme ücretinin üzerindedir. Akademisyenler ile kariyer meslek mensuplarının, 4.130,00 TL aylık sözleşme ücreti için, bunun üzerindeki maaşlarını bırakarak sözleşme imzalamaları ne kadar rasyonellikten uzak ise, teşvik edici hiçbir mali ve sosyal hak sağlanmadan kamu kurum ve kuruluşlarındaki aylıkları üzerinden grup danışmanlığı yapmalarını beklemek de o derece insan doğasına aykırıdır. Dolayısıyla, “Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında” çalıştırılacak grup danışmanlığının, gerekli ve yeterli birikim, deneyim ve uzmanlıklara sahip olanlar tarafından yerine getirilmesi, mali düzenlemelerle engellenmektedir.

Bu durum, iktidar partisi ve parti grupları ile muhalefet partisi ve parti grupları arasında eşitsizliğe yol açmaktadır. Çünkü, bütün bir kamu yönetimi, siyasal iktidarı kullanan iktidar partisi veya parti gruplarının emri altındadır. Dolayısıyla, iktidar partisi veya parti grupları, hükümet etmenin gereği olarak söz konusu özel bilgi ve uzmanlıklardan sınırsız bir şekilde ve kurumsal düzeyde yararlanırken; muhalefet partilerinin söz konusu özel bilgi ve uzmanlıktan yararlanmalarının tek yolu kamu kurum ve kuruluşlarındaki uzmanları, TBMM İdari Teşkilatında geçici görevle Grup Danışmanı olarak çalıştırabilmelerinden geçmektedir. Bu bağlamda, grup danışmanlığı görevinin gerektirdiği yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda uzmanlığı bulunan meslek mensuplarının kamu kurum ve kuruluşlarında aldıkları aylıkların altında sözleşme ücreti öngörülmesi ve 2919 sayılı Yasada öngörülen teşvik edici mali ve sosyal ödemelerin yasayla ortadan kaldırılarak, muhalefet partilerinin söz konusu özel bilgi ve uzmanlıklara ulaşmalarının engellenmesi, muhalefet partileri aleyhine eşitsizlik yaratmakta; ayrıca söz konusu düzenleme, yasama ve denetim faaliyetlerinin kalitesini olumsuz yönde etkileyeceğinden kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlardan TBMM’de görevlendirileceklere, TBMM bütçesinden mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca ödeme yapılmayacak olmasında kamu yararı da bulunmamaktadır.

Öte yandan, başka kanunlarda bu tür görevlendirmelere ilişkin teşvik edici düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Örneğin, 30.03.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun “Geçici görevlendirme” başlıklı 31 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasında, Anayasa Mahkemesinde geçici olarak görevlendirilenlerin kendi kurumlarında aldıkları net aylıkları ile hâkim, savcı ve Sayıştay meslek mensupları arasından görevlendirilenler için raportörlerin; memurlar ve diğer kamu görevlileri için Mahkemede görev yapmakta olan emsali memurların almakta oldukları aylıklar ve diğer ödemeler arasındaki farkın ayrıca ödeneceği belirtilirken; 69 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrasında, Anayasa Mahkemesine Yükseköğretim kurumlarından veya Sayıştaydan gelen raportörlere, aynı derece, kademe ve kıdemdeki hâkim ve savcı raportörlere ödenen aylık ve ödenekler esas alınarak ödeme yapılacağı kuralına yer verilmekte; (9) numaralı fıkrasında ise raportörlere, (10.000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık ek ödenek verileceği hükümlerine yer verilerek Anayasa Mahkemesinde raportör olarak çalışma teşvik edilmektedir.

Oysa, 6253 sayılı Yasada, “Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında” çalıştırılacak grup danışmanlığı, teşvik edici hale getirilmediği gibi, 30 uncu maddenin (8) numaralı fıkrasına göre, gerekli hallerde TBMM Başkanlığının talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlardan TBMM’de geçici görevle görevlendirilecek personele, TBMM bütçesinden mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaması öngörülmektedir.

Anayasanın 2 nci maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanmasını ve yasama organı tarafından konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin göz önünde tutulmasını gerekli kılar. “Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında” çalıştırılacak grup danışmanlarının, özel bilgi ve uzmanlık ile belirli bir mesleki deneyim ve birikime sahip kariyer meslekler tarafından yürütülmesini engellemek için, 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki mali ve sosyal haklar yürürlükten kaldırılarak, 6253 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrasında, “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” hükmü getirilmesinde kamu yararı bulunmadığından, söz konusu ifade Anayasanın 2 nci maddesine aykırılık oluşturmaktadır.

Öte yandan, TBMM’nin yasama ve denetim faaliyeti bir bütündür ve söz konusu faaliyetlere tüm siyasi partilerin eşit şartlarda kaliteli katkı sağlaması esastır. İktidarda bulunan siyasi parti ve parti grupları, hükümet etmenin gereği olarak kamu bürokrasisindeki söz konusu özel bilgi ve uzmanlıklardan sınırsız bir şekilde ve kurumsal düzeyde yararlanırken; muhalefet partilerinin söz konusu özel bilgi ve uzmanlıktan yararlanmalarının tek yolu olan özel bilgi ve uzmanlığa sahip personeli istihdam etmelerine olanak sağlayan 2919 sayılı Yasadaki mali ve sosyal haklara ilişkin düzenlemenin yürürlükten kaldırılarak, TBMM İdari Teşkilatında geçici görevlendirmede teşvik edici mali ve sosyal ödeme yapılmayacağı hükmünün getirilmesi, Anayasanın 10 uncu maddesinin son fıkrasındaki, Devlet organları ve idari makamların bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda olduklarına ilişkin kuralla bağdaşmamaktadır. Çünkü, muhalefet partilerinin özel bilgi ve uzmanlığa ulaşmaları, teşvik edici mali ve sosyal hakların ortadan kaldırılmasıyla engellenirken; iktidar partisi ise kamu bürokrasisinin bir bütün olarak emri altında çalışmasının verdiği avantajla yasama ve denetim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Aynı şekilde, yasama ve denetim faaliyetlerinde, özellikle de araştırma ve soruşturma komisyonlarında, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan uzman personelin bilgi ve uzmanlığına ihtiyaç duyulmaktadır. TBMM İdari Teşkilatında geçici görevlendirme maddede zorunlu tutulmayıp, kişilerin de isteğine bırakıldığından teşvik edici bir ödeme olmadan TBMM’nin söz konusu bilgi, birikim ve uzmanlığa ulaşması da mümkün olamayacağından, 30 uncu maddenin (8) numaralı fıkrasındaki iptali istenen düzenlemede de kamu yararı olmadığı açıktır.

Ayrıca, 6253 sayılı Yasanın geçici 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasında, 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile ek 1 inci maddesine göre geçici görevlendirme ile çalıştırılan personelden 30 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca istihdam edilemeyecekler hakkında 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin uygulamasına 24 ncü Yasama Dönemi sonuna kadar devam olunacağı hükme bağlanırken; geçici 10 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise, “TBMM Genel Sekreterliği veya İdari Teşkilatta istihdam edildikleri sürece, TBMM Genel Sekreterliği veya İdari Teşkilat kadro ve pozisyonlarında 15/1/2012 tarihine kadar istihdam edilen personelin (İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel dahil), mali ve sosyal hakları hakkında ilgili mevzuatın 2/11/2011 tarihinden önceki hükümleri uygulanır. Bu madde kapsamında bulunanlar açısından, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 14 üncü maddesinde uygulanmasına devam olunacağı belirtilen mevzuat hükümleri bu maddede belirtilen mevzuat hükümleridir.” denilerek, İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel lehine ayrımcılık yapılmıştır.

Başka bir anlatımla, 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre TBMM İdari Teşkilatında geçici görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşu personelinden; 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, 6253 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrasına göre (belirli görevlerin belirli eğitim şartına bağlanması nedeniyle) istihdam edilemeyecekler hakkında 24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar uygulanır ve dolayısıyla 30 uncu maddesine göre sözleşmeli ve geçici görevli olarak istihdam edilebilenler hakkında uygulanmaz iken; 10 uncu maddenin (1) numaralı fıkrasına göre ise, İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel hakkında, 2919 sayılı Yasanın 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası uygulamasına İdari Teşkilat kadro ve pozisyonlarında istihdam edildikleri sürece devam edilecektir. Bu düzenleme, 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre görevlendirilenler arasında, 12 nci maddenin üçüncü fıkrası uygulaması bağlamında, polis kuvveti mensupları lehine açık bir eşitsizlik yaratmaktadır.

Bu bağlamda, geçici 10 uncu maddenin (5) numaralı fıkrasında, 2919 sayılı Kanunun uygulamasını, 6253 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca istihdam edilemeyecek olanlar ile kısıtlayan ve uygulamasını 24 üncü Yasama Döneminin sonu ile sınırlayan düzenleme, Anayasanın 10 uncu maddesindeki yasa önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 30 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” şeklindeki ikinci cümlesi ve (8) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” şeklindeki son cümlesi ile geçici 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesindeki “ … uyarınca istihdam edilemeyecekler …” ibaresi ile “… 24 ncü Yasama Dönemi sonuna kadar …” ibaresi, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı olduğundan iptalleri gerekir.

7) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 36 ncı Maddesinin Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 36 ncı maddesinde, TBMM Başkanlığının sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirileceği hüküm altına alınmıştır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanununun Amaç başlıklı 1 inci maddesinde, Kanunun amacının, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan ya da kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri belirlemek olduğu hüküm altına alınmış; Kapsam başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının 01.06.2007 tarihli ve 5680 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle değişik (a) bendinde, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların, birlikler ve tüzel kişilerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinin 4734 sayılı Kanun hükümlerine göre yürütüleceği hükmüne yer verilmiştir.

İster özel firma, ister kamu kurum ve kuruluşu olsun, kaynakların etkili, verimli ve ekonomik kullanılabilmesi; ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla, zamanında, saydamlık içinde ve rekabetçi koşullar altında karşılanmasından geçmektedir. Özel sektör kuruluşlarının ihale yönergeleri çıkarmalarının ve ihtiyaçlarını bu yönergeler bağlamında açıklık ve rekabet sağlanarak karşılamalarının nedeni budur. Söz konusu olan kamu kurum ve kuruluşları ise, ihtiyaçların saydamlık içinde ve rekabetçi koşullarda karşılanması, sadece bütçe kaynaklarını etkili, verimli ve tutumlu kullanmanın değil, aynı zamanda kamu yararının da gereğidir. Nitekim, bu husus, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun İlkeler başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun yürütülmesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanması esastır.” şeklinde hüküm altına alınırken; 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun Temel ilkeler başlıklı 5 inci maddesinin birinci fıkrasında ise, “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur.” şeklinde düzenlenmiştir.

TBMM, genel bütçe kapsamındadır ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabidir. Diğer ihtiyaçlarının karşılanmasında olduğu gibi, sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin kalitesinin standartlara uygun, maliyetinin rekabetçi fiyatlarla olmasında ve dolayısıyla ihtiyaçlarının giderilmesinin, piyasada faaliyet gösteren çok sayıdaki firma arasından kayırmacılığa kapalı eşit muamele şartlarında, saydam ve rekabetçi koşullarda karşılanmasında kamu yararı bulunmaktadır.

Anayasanın 2 nci maddesinde hukuk devleti ilkesi Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılmıştır. Hukuk devleti, siyasal iktidarı hukukla sınırlayarak ve Devlet etkinliklerinin düzenli ve yeknesak bir şekilde sürdürülebilmesi için hukuksal alt yapıyı kurarak yönetimde istikrarı sağlar. Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir. Kamusal faaliyetlerde hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise, konulan kuralların genel, soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına bağlıdır. Tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işleri, Devletin bütün kurum ve kuruluşlarında aynı normlara bağlı iken, TBMM Başkanlığı tarafından yapılır veya yaptırılınca, 4734 sayılı Kanundaki usul ve esaslardan istisna tutulması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.

Hukuk devleti olmanın bir başka göstergesi ise “yasaların genelliği” ilkesine uyulmasıdır. Yasaların genelliği ilkesi, özel, aktüel ve geçici bir durumu gözetmemeyi, belli bir kişi, grup veya kurumu hedef almamayı ve aynı durumlar için aynı kuralların uygulanmasını zorunlu kılar. Aynı onarım, restorasyon ve çevre düzenlemesi işlerinin TBMM Başkanlığı tarafından ihale edilince farklı kurallara tabi olması, yasaların genelliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur.

Yasalar, kamu yararını gerçekleştirmeyi hedeflemek durumundadır. Bir yasa kuralının konulmasında, kamu yararının bulunduğunun kabul edilebilmesi için, toplumun tamamına yönelik yararlar sağlamayı amaçlaması gerekir. Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanması öğesinin yanında, yasama organı tarafından konulacak kurallarda, adalet ve hakkaniyet ölçülerinin de göz önüne alınmasını gerekli kılar. Aynı onarım ve restorasyon işinin TBMM Başkanlığı tarafından ihale edilince, 4734 sayılı Kanundaki saydamlığı ve rekabeti öngören esas ve usullerle sınırlayıcı hükümlere tabi olmaması gibi kamu yararına sonuç doğurmayan, kamu hizmetlerinin nitelikleriyle bağdaşmayan, adalet anlayışına aykırı ve makul olmayan bir düzenlemenin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmazlığı çok açıktır.

Öte yandan, sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin, 4734 sayılı Kanunun kapsamından çıkarılması, 4734 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde belirtilen “eşit muamelede bulunma” yükümlülüğünü ortadan kaldıracağı için, bu durum Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır.

Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu hizmetlerini esas alan kurallarda, yasama organı kamu yararı yanında, Anayasanın 126 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında belirtildiği üzere kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyumu da gözetmek durumundadır. 4734 sayılı Kanundaki kamu yararının gerektirdiği ihalelerde saydamlığı, eşit muameleyi ve rekabeti sağlamaya yönelik sınırlayıcı hükümlerden kaçınmak için TBMM’nin sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin, saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamak kurallarından ayrık tutulması, bir yandan kamu hizmetinin görülmesinde verimi düşürürken, diğer yandan uyumu da ortadan kaldıracağından Anayasanın 126 ncı maddesinin üçüncü fıkrasındaki kuralla bağdaşmamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 36 ncı maddesi, Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 126 ncı maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.

8) 6253 Sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu”nun 41 inci Maddesinin (7) Numaralı Fıkrasının (b), (c) ve (ç) Bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) Numaralı Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 41 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendiyle 375 sayılı KHK’ye 11.10.2011 tarihli ve 666 sayılı KHK’nin 1 inci maddesiyle eklenen ek 10 uncu, ek 11 inci ve 2 nci maddesiyle 2 nci maddesiyle eklenen geçici 14 üncü maddelerindeki “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği” ibaresi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı” olarak değiştirilmekte; (c) bendiyle 375 sayılı KHK’ye 666 sayılı KHK’nin 2 nci maddesiyle eklenen geçici 10 uncu maddesine “(sözleşme ücreti artışları hariç)” ibaresi eklenmekte; (ç) bendiyle, 375 sayılı KHK’ye 666 sayılı KHK’nin 2 nci maddesiyle eklenen geçici 14 üncü maddesine yeni ibare ve fıkralar eklenmekte; (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraları ile ise 375 sayılı KHK’ye 666 sayılı KHK ile eklenen (II), (III), (IV) ve (V) sayılı cetvellerde değişiklikler yapılmaktadır.

11.10.2011 tarihli ve 666 sayılı KHK’nin 1 inci maddesiyle 27.06.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki, “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği” ibareleri ile ek 11 inci ve ek 12 nci maddeleri; 2 nci maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici 10 uncu maddesi, geçici 11 inci maddesi, geçici 14 üncü maddesi ve geçici 15 inci maddesi; 5 inci maddesinin (b), (e) ve (j) fıkraları ile ek 12 nci maddesinin yürürlüğüne ilişkin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 5 inci maddesinin (b), (e) ve (j) fıkralarının yürürlüğüne ilişkin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri tarafından Yüksek Mahkemenize 27.01.2012 tarihinde, Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 10 uncu, 55 inci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı olduklarından iptali istemiyle iptal davası açılmıştır.

666 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK’ye eklenen ve 27.01.2012 tarihli İptal Davası Dilekçesi ile iptali istenen düzenlemeler, Yüksek Mahkemenizce iptal edildiğinde; iptal edilen hükümlerde, 6253 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkralarıyla yapılan değişiklikler ile eklenen ibare, ifade, bent ve fıkralar hükümsüz kalacak; asıl düzenleme iptal edilince, iptal edilen düzenlemelerdeki değişiklikler ile iptal edilen düzenlemeye yapılan eklerin anlamı, bütünlüğü ve bütün içinde uygulanabilirliği kalmayacak; bu bağlamda örneğin, 375 sayılı KHK’nin ek 10 uncu maddesindeki, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği” ibaresi iptal edildiğinde, iptal edilen söz konusu ibare yok hükmünde olacağından (iptal edilen düzenlemeye atıfta bulunularak) “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı” olarak değiştirilmesi de hukuken geçerli olamayacaktır.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlettir.

Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk devleti, tüm eylem ve işlemlerinde yönetilenlere en güçlü en kapsamlı şekilde hukuksal güvence sağlayan devlettir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk güvenliği ise, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. 666 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK’ye eklenen ve 27.01.2012 tarihli İptal Davası Dilekçesi ile iptali istenen düzenlemeler, Yüksek Mahkemenizce iptal edildiğinde; iptal edilen hükümlerde, 6253 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkralarıyla yapılan değişiklik ve eklemelerin, hukuksal belirliliği ve uygulanabilirliği olmayacağından, iptali istenen söz konusu düzenlemeler, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz hale geleceğinden iptali gerekecektir.

Öte yandan, 666 sayılı KHK’nin 2 nci maddesiyle 375 sayılı KHK’ye eklenen geçici 10 uncu maddesi ve geçici 14 üncü maddesi ile ekli (II), (III), (IV) ve (V) sayılı Cetvellerde, 6253 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin (7) nolu fıkrasının (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) nolu fıkralarında yapılan değişiklik ve eklemelerle, 666 sayılı KHK ile yapılan eşitsizlik ve adaletsizlikler devam ettirilmektedir.

Bu bağlamda, 31 Ocak 2011 tarihli ve 86 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı Kararı’na göre (EK - 3), örneğin Başkan Müşavirinin ek göstergesi 6400 iken, 6253 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin (10) numaralı fıkrası ile 4800’e, hukuk müşavirininki 6100’den 3000’e düşürülmektedir. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı kadrolarında 15 Ocak 2012 tarihinden önce çalışan Başkan Müşavirinin ek göstergesi 6400 olurken; bu tarihten sonra atanan Başkan Müşavirinin ek göstergesi ise 4800 olacak ve böylece aynı anda görev yapan Başkan Müşavirlerinin mali ve sosyal haklarında eşitsizlik oluşmaktadır. Bu durum iptali istenen bütün düzenlemeler için geçerlidir.

Anayasanın 10 uncu maddesinde, kanun önünde eşitlik ilkesi düzenlenmiş ve son fıkrasında, Devlet organları ile idari makamların bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları kuralına yer verilirken; 55 inci maddesinde ise, Devletin çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli önlemleri alacağından söz edilmiştir.

Aynı işi, aynı kurumda aynı dereceli kadro görev unvanı ile yapan Devlet memurları arasında, yüzde ellinin de üzerinde eşitsizlik ve adaletsizlikler yaratılması Anayasanın 10 uncu ve 55 inci maddelerine aykırıdır.

Yukarıda açıklandığı üzere 01.12.2011 tarihli ve 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 41 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraları, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı olduğundan iptalleri gerekir.

III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ

1- Hiç kamu hizmetinde bulunmamış, kamu görevi yürütmemiş, statü hukukuna tabi şekilde memur olarak çalışmamış özel sektör çalışanlarının TBMM İdari Teşkilatında Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanlığı gibi görevlere atanacak olması, yürütülen kamu hizmetlerinde ileride telafisi olmayan bozulma ve yozlaşmalara yol açacak, kamu hizmetleri kamu hukukunun ve kamu yönetiminin gereği olan kamu yararından kopacaktır.

2- Yasama Uzmanlığı ve Stenograflık gibi kariyer mesleklerin tamamlayıcısı ya da uzantısı görevler olmamasına rağmen, Başkan Yardımcılığı, Başkanlık ve Genel Sekreter Yardımcılığı gibi sevk ve idare görevlerinin Uzman ve Stenografların tekeline verilmesi, hukukun kabul edemeyeceği eşitsizlikler yaratarak, söz konusu görevleri yürütme yeterliliğine sahip olan kamu görevlilerinin ileride telafisi olmayan zararlara uğramasına yol açacaktır.

3- TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatındaki belirli sevk ve idare görevlerine Yasama Uzmanı ve Stenografların atanmasının güvence altına alınması ve TBMM İdari Teşkilatında Başkan Yardımcısı kadrosunun altı görevlere kamu kurum ve kuruluşlarından naklen personel geçişinin yasayla kapatılması yoluyla kamu kurum ve kuruluşlarındaki bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlıkların, TBMM’nin asli yasama ve denetim görevlerinin gerektirdiği teknik ve altyapı desteğine dönüşmesinin engellenmesi, yasama ve denetim faaliyetlerinin kalitesini olumsuz etkileyecek ve bundan tüm toplum zarar görecektir.

4- TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı kadrolarında çalışan memurların, esas ve usuller belirlenmeden ve hiçbir ölçü ve kriter getirilmeden İdare ile TBMM Başkanlık Divanının iradesiyle diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olmaları, memurların kazanılmış haklarını ve hukuk güvenliklerini ortadan kaldırarak ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır.

5- Temel ilkeler konulmadan, esaslar belirlenmeden, çerçeve çizilmeden TBMM İdari Teşkilatı personelinin uluslararası kuruluşlarda görevlendirilmelerine ilişkin esas ve usullerinin, görevlendirileceklerde aranacak niteliklerin, görevlendirilenlerin mali, sosyal ve diğer özlük haklarının belirlenmesi yetkisinin idareye bırakılması, Anayasanın 7 inci ve 128 inci maddelerine aykırı olmanın yanında, yurt dışı görevlendirmelerde haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizliklere yol açarak çalışma barışını bozacak ve çalışanlar arasında huzursuzlukları teşvik ederek verimlilik ve etkinliği de bozarak ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlara yol açacaktır.

6- İktidarda bulunan siyasi parti ve parti grupları, hükümet etmenin gereği olarak kamu bürokrasisindeki özel bilgi ve uzmanlıklardan sınırsız bir şekilde ve kurumsal düzeyde yararlanırken; muhalefet partilerinin söz konusu özel bilgi ve uzmanlıktan yararlanmalarının tek yolu olan özel bilgi ve uzmanlığa sahip personeli istihdam etmelerine olanak sağlayan 2919 sayılı Yasadaki mali ve sosyal haklara ilişkin düzenlemenin yürürlükten kaldırılarak, TBMM İdari Teşkilatında geçici görevlendirmelerde teşvik edici mali ve sosyal ödeme yapılmayacağının hüküm altına alınması, yasama ve denetim sürecine katılma ve katkı sağlamada iktidar ile muhalefet partileri arasında niteliksel eşitsizliğe yol açacak ve bunun sonuçlarından tüm toplum olumsuz yönde etkilenecektir.

7- TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatının sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun kapsamından çıkarılması yoluyla, ihtiyaçların giderilmesinin piyasada faaliyet gösteren çok sayıdaki firma arasından kayırmacılığa kapalı eşit muamele şartlarında, saydam ve rekabetçi koşullarda karşılanmasının ve dolayısıyla kalitesinin standartlara uygun ve fiyatlarının rekabetçi olmasının engellenmesinin ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlara yol açacağı ve bundan kamunun zarar göreceği açık bir husustur.

8- Kamu görevlilerinin kazanılmış haklarının ellerinden alınması ve aynı işi yapan kamu görevlileri arasında hukukun kabul edemeyeceği eşitsizlik ve adaletsizlikler yaratılması, kamu görevlilerinin ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlarına neden olacaktır.

Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli gerekleri arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.

Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.

IV. SONUÇ VE İSTEM

18.12.2011 tarihli ve 28146 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 01.12.2011 tarihli ve 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun;

1) 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasında yer alan, “… ve/veya özel …” ibareleri, Anayasanın 2 nci ve 128 inci maddelerine;

2) 29 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrası, Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 70 inci maddelerine;

3) 29 uncu maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… veya naklen …” ibaresi, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine;

4) 29 uncu maddesinin (9) numaralı fıkrası ile geçici 2 inci maddesinin (10) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde parantez içinde yer alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ifadesi ile “… farklılık giderilinceye kadar …” ifadesi, Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 36 ncı, 70 inci ve 128 inci maddelerine;

5) 29 uncu maddesinin (10) numaralı fıkrasının ikinci tümcesi, Anayasanın 7 inci ve 128 inci maddelerine;

6) 30 uncu maddesinin (5) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” şeklindeki ikinci cümlesi ve (8) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” şeklindeki son cümlesi ile geçici 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesindeki “… uyarınca istihdam edilemeyecekler …” ibaresi ile “… 24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar …” ibaresi, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine;

7) 36 ncı maddesi, Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 126 ncı maddelerine;

8) 41 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraları, Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine;

aykırı olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz. 15 Şubat 2012”

II- YASA METİNLERİ

A- İptali İstenilen Yasa Kuralları

6253 sayılı Kanun’un dava konusu kuralların da yer aldığı maddeleri şöyledir:

MADDE 29- (1) Genel Sekreter, Genel Sekreter yardımcıları, TBMM Başkan başmüşavirleri, TBMM Başkan müşavirleri ve Özel Kalem Müdürü doğrudan, diğer personel ise Genel Sekreterin teklifi üzerine TBMM Başkanı tarafından atanır. TBMM Başkanı, atama yetkisini Genel Sekretere devredebilir.

(2) Genel Sekreter ve Genel Sekreter Yardımcısı olarak atanabilmek için üniversitelerin dört yıllık eğitim veren fakültelerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak ve en az on iki yıl kamu ve/veya özel sektörde çalışmış olmak zorunludur.

(3) Başkan olarak atanabilmek için üniversitelerin en az dört yıllık eğitim veren fakültelerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak ve en az on iki yıl kamu hizmeti yapmış olmak zorunludur. Başkan Yardımcısı olarak atanabilmek için bu fıkrada belirtilen eğitim şartını taşımak kaydıyla, askerlikte geçen süreler dâhil; en az on yıl veya yüksek lisans yapmış olanlar için en az dokuz yıl kamu hizmeti yapmış olmak zorunludur.

(4) Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve bu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların Başkanlığına atanabilmek için en az on iki yıl kamu ve/veya özel sektörde çalışmış olmak, Başkan Yardımcılığına atanabilmek için askerlikte geçen süreler dâhil en az on yıl kamu ve/veya özel sektörde çalışmış olmak zorunludur. Bu fıkrada belirtilen süreler hesaplanırken altı yılı aşmamak kaydıyla yüksek lisans ve doktorada geçen sürelerin tamamı dikkate alınır. Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı, Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı ile Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığına Başkan olarak atanabilmek için müzecilik, restorasyon ve tarih gibi alanlarda çalışmış veya bu alanlarda tecrübe sahibi olmak koşulu aranır.

(5) Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı, bu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıklarda ve Araştırma Hizmetleri Başkanlığında başkanlık veya başkan yardımcılığı yapanlar veya yapmış olanlar arasından atanır. Kanunlar ve Kararlar, Bütçe ve Araştırma Hizmetleri başkanlıklarının başkan ve başkan yardımcıları, İdari Teşkilatta yasama uzmanı olarak görev yapanlar veya yapmış olanlar arasından, Tutanak Hizmetleri Başkanlığının Başkan ve Başkan yardımcıları stenograf olarak görev yapanlar veya yapmış olanlar arasından atanır.

(6) İdari Teşkilatın kadrolarına aşağıda sayılanlar ile TBMM Başkanlığı tarafından açılan sınavlar sonucuna göre yapılacak atamalar dışında açıktan veya naklen atama yapılamaz:

a) Genel Sekreter

b) İdari, Mali ve Teknik Hizmetlerden, Bilgi ve Bilişim Hizmetlerinden ve Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter yardımcıları

c) Milletvekili Hizmetleri Başkanlığı hariç, İdari, Mali ve Teknik Hizmetlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların başkanları

ç) Araştırma Hizmetleri Başkanlığı hariç, Bilgi ve Bilişim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların başkanları

d) Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıkların başkan ve başkan yardımcıları

e) Özel Kalem Müdürü ve Müdür yardımcıları

f) Hukuk Hizmetleri Başkanlığının Başkanı

g) Dış İlişkiler ve Protokol Başkanlığının Başkanı

ğ) Strateji Geliştirme Başkanlığının Başkan ve Başkan yardımcıları

h) Hukuk müşavirleri

ı) Mali hizmetler uzmanları

i) İç denetçiler

(7) Altıncı fıkrada sayılanlar hariç olmak üzere memuriyete ilk defa İdari Teşkilat kadrolarında başlayacak olanlar, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan sınavda başarılı olanlar arasından sınavla seçilir. Bu şekilde atanacaklarda aranacak özel şartlar ve sınavlar ile atamaya ilişkin usul ve esaslar Başkanlık Divanınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı birimlerde bakım, onarım ve restorasyon işlerinde zanaatkâr olarak çalıştırılacaklarda ilgili kurumlar tarafından verilen çıraklık, kalfalık ve ustalık belgeleri aranır, ayrıca sınav şartı aranmaz.

(8) İdari Teşkilatta, toplam kadro sayısının yüzde yirmisini geçmemek üzere, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) ve (C) fıkralarına göre sınavla alınmak suretiyle sözleşmeli ve geçici personel çalıştırılabilir. Bu şekilde çalıştırılacaklarda aranacak nitelikler, yapılacak sınavın şekli ve konuları ile bunların çalışma usul ve esasları Başkanlık Divanınca belirlenir. Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına bağlı birimlerde bu fıkrada belirtilen sınırlamaya tabi olmaksızın 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre restorasyon işlerinde en fazla 400 personel çalıştırılabilir.

(9) İdari Teşkilat kadrolarındaki herhangi bir personelin (bu Kanunun 31 ve 32 nci maddesi kapsamında bulunan personel hariç) diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasına ihtiyaç duyulması ve Başkanlık Divanınca bu konuda karar alınması hâlinde; atamaya ilişkin talep TBMM Başkanlığınca, Devlet Personel Başkanlığına bildirilmek üzere Başbakanlığa gönderilir. Devlet Personel Başkanlığı personelin atanacağı kurum ve kuruluş ile kadro görevini tespit eder. İlgili kurum ve kuruluşlar atama işlemlerini genel hükümlere göre yaparlar. Ancak bu personelin ataması Ankara’daki kamu kurum ve kuruluşlarından veya talep etmeleri hâlinde talep ettikleri ildeki kamu kurum ve kuruluşlarından birine yapılır.

(10) İdari Teşkilat personeli TBMM Başkanlığınca uluslararası kuruluşlarda görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilenlerin; niteliği, mali, sosyal ve diğer özlük hakları ile görevlendirme usul ve esasları TBMM Başkanlığınca belirlenir.

(11) İdari Teşkilat kadrolarında bulunan personel hakkında bu Kanunda belirtilen özel hükümler dışında 657 sayılı Kanunun istisnai memuriyet hakkındaki hükümleri uygulanır.

MADDE 30- (1) TBMM’nin faaliyetleri ile ilgili alanlarda TBMM Başkanına danışmanlık yapmak üzere, kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak beş TBMM Başkan danışmanı çalıştırılabilir. Bu kapsamda çalıştırılanlara, (60.000) ila (100.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık sözleşme ücreti hak edildikçe ödenir ve sözleşme ücreti dışında mali ve sosyal haklar kapsamında herhangi bir ad altında ödeme yapılmaz. Bu şekilde çalıştırılacak personelin sözleşme ücreti ile sözleşme usul ve esasları tam veya kısmi zamanlı çalıştırılacak olması dikkate alınarak TBMM Başkanlığınca belirlenir.

(2) Yasama faaliyetleri ile ilgili özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda siyasi parti grup başkanlıklarında kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Bu kapsamda her siyasi parti grubunda on grup danışmanı, yirmi beş büro görevlisi ve TBMM’de grubu bulunan her bir siyasi parti için, her bir siyasi parti grubunun milletvekili sayısının yüzde onu oranında ilave büro görevlisi çalıştırılabilir. Bunlardan grup danışmanına (85.000), büro görevlisine (73.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık sözleşme ücreti hak edildikçe ödenir. Bu kapsamda çalıştırılan personele sözleşme ücreti dışında mali ve sosyal haklar kapsamında herhangi bir ad altında ödeme yapılmaz.

(3) Yasama faaliyetlerinde milletvekillerine yardımcı olmak üzere kadro şartı aranmaksızın ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın her milletvekili için bir danışman, bir ikinci danışman ve ilave bir personel sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Danışmanın en az iki yıllık yükseköğretim ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından, ikinci danışmanın en az liseden ve diğer personelin en az ilkokuldan mezun olması ve ikinci danışmanın kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların personeli olması zorunludur. Bu kapsamda çalıştırılanlardan; danışmana (83.500), ikinci danışmana (73.000) ve diğer personele ise (63.000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık sözleşme ücreti hak edildikçe ödenir. Bu kapsamda çalıştırılan tüm personele sözleşme ücreti dışında mali ve sosyal haklar kapsamında herhangi bir ad altında ödeme yapılmaz.

(4) İkinci, üçüncü ve beşinci fıkra uyarınca sözleşmeli olarak çalıştırılacak tüm personelin sözleşme usul ve esasları Başkanlık Divanınca belirlenir.

(5) Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile bu maddenin bir ila üçüncü fıkraları kapsamında TBMM’de görevlendirilebilirler. Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz. Bu kapsamdaki personel ilgili mevzuatında yer alan süre sınırlamalarına tabi olmaksızın ihtiyaç duyulan hizmet süresince kurumlarından aylıksız izinli olarak da bu madde hükümleri uyarınca TBMM’de görevlendirilebilir. Aylıksız izinli çalışanlara çalıştıkları görev unvanları dikkate alınarak birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri uyarınca ödeme yapılır ve bunların sosyal güvenlik kurumu ile ilişkileri kendi kurumlarındaki statüleri dikkate alınarak devam ettirilir. TBMM Başkanlığının bu konudaki talebi ilgili kurum ve kuruluşlarca ivedilikle sonuçlandırılır. Bu personelin TBMM’de çalıştıkları süre, varsa mecburi hizmetlerine sayılır ve bunlara TBMM’de çalıştıkları süre karşılığında herhangi bir mecburi hizmet yükletilmez. Bunlardan aylıksız izinli olarak çalıştırılanların TBMM Başkanlığında geçen süreleri kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinde değerlendirilir ve bu süreler terfi ve emekliliklerinde hesaba katılır. Terfileri başkaca bir işleme gerek duyulmadan süresinde yapılır. İdari Teşkilat kadro veya pozisyonlarında bulunan personel de ikinci ve üçüncü fıkrada belirtilen sayılar aşılmamak kaydıyla aylıksız izinli olarak bu fıkralarda belirtilen görev unvanlarında çalıştırılabilirler. Bunlardan 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 14 üncü maddesi kapsamında bulunanların, geçici 14 üncü maddedeki hakları saklıdır.

(6) Bu madde uyarınca çalıştırılan TBMM Başkan danışmanlarının sözleşme veya görevlendirmeleri TBMM Başkanının görev süresinin sona erdiği, grup danışmanları ve büro görevlilerinin sözleşme veya görevlendirmeleri siyasi parti gruplarının ilgili yasama dönemi içinde grup kurma hakkını kaybettiği, danışman, ikinci danışman ve ilave personelin sözleşme veya görevlendirmeleri milletvekilinin ilgili yasama dönemi içinde milletvekilliği sıfatını kaybettiği tarihte veya tüm sayılanlar açısından milletvekili genel seçimlerinin ardından yapılan ilk seçimle TBMM Başkanının seçildiği tarihte hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ermiş sayılır. Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların personeli bu fıkrada sayılan hallerde hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendi kurumlarındaki kadro veya pozisyonlarına dönerler.

(7) Bu madde uyarınca, aylıksız izinli olanlar hariç, sözleşmeli olarak çalıştırılacak tüm personel, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır.

(8) Gerekli hallerde TBMM Başkanlığının talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile bu maddenin diğer fıkra hükümlerine tabi olmaksızın TBMM’de görevlendirilebilirler. Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.

MADDE 36- (1) TBMM Başkanlığının sorumluluğundaki tarihî bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işleri 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilir.

MADDE 41- …

(7) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin;

a) Ek 5 inci maddesinde geçen “13/10/1983 tarihli ve 2919 sayılı Kanun” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu” şeklinde değiştirilmiştir.

b) Ek 10 uncu, ek 11 inci ve geçici 14 üncü maddelerinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı” şeklinde değiştirilmiştir.

c) Geçici 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına “belirlemelerde” ibaresinden sonra gelmek üzere “(sözleşme ücreti artışları hariç)” ibaresi eklenmiştir.

ç) Geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “personelin” ibaresinden sonra gelmek üzere “(Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışanlar hariç, İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel ile mevzuatı uyarınca görevlendirilmiş personel dahil)” ibaresi ile fıkraya “Geçici 12 nci ve geçici 16 ncı madde hükümleri bu madde kapsamındaki personel hakkında uygulanmaz.” cümlesi ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Bu madde kapsamına giren personelden kadro unvanları (II) ve (III) sayılı cetvelde yer alanların, uygulanmasına devam olunan mevzuat hükümlerine göre mali haklar kapsamında fiilen yapılması öngörülen her türlü ödemeler toplamı net tutarının, herhangi bir nedenle ek 10 uncu maddeye göre ödenmesi öngörülen ücret ve tazminat toplamı net tutarına eşit duruma geldiği veya daha düşük kaldığı tarihten itibaren bunların mali hakları ek 10 uncu maddeye göre belirlenir.

Bu madde kapsamına giren personelden (II) ve (III) sayılı cetvellerde kadro unvanları sayılmayanların, uygulanmasına devam olunan mevzuat hükümlerine göre mali haklar kapsamında fiilen yapılması öngörülen her türlü ödemeler toplamı net tutarının, herhangi bir nedenle ek 9 uncu madde uyarınca ek ödeme yapılan emsali personel için kadrosuna bağlı olarak yapılan fiili ödemeler net tutarıyla eşit duruma geldiği veya daha düşük kaldığı tarihten itibaren bunlar, ek 9 uncu madde uyarınca yapılan ek ödemeden aradaki fark tutarı kadar yararlandırılırlar.”

(8) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı cetvelin; 1 numaralı sırasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreteri” şeklinde, 3 numaralı sırasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreter Yardımcısı” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı,” şeklinde, 4 numaralı sırasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Başmüşaviri ve Daire Başkanı” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Başmüşaviri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkanı” şeklinde, 5 numaralı sırasında yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Müşaviri” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Müşaviri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkan Yardımcısı” şeklinde, 7 numaralı sırasında yer alan “Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde birim yöneticisi konumundaki Müdürler,” ibaresi “Cumhurbaşkanlığında birim yöneticisi konumundaki Müdürler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatındaki Müşavirler” şeklinde değiştirilmiştir.

(9) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (III) sayılı cetvelin 1 numaralı sırasında yer alan “ile uzman stenograf” ibaresi cetvelden çıkarılmıştır.

(10) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvelin; başlığı “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Personeli Ek Göstergeleri” şeklinde, “I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün; (ç) bendi “Devlet Denetleme Kurulu Üyesi, Başdanışmanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Başmüşavirleri, Başkan, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkanı ve Özel Kalem Müdürü” şeklinde değiştirilmiş, bölüme aşağıdaki bent (d) bendi olarak eklenmiş, diğer bentler teselsül ettirilmiş ve mevcut (d) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

d) Başkan Müşaviri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkan Yardımcısı

1

4800

e) Danışman, Devlet Denetleme Kurulu Sekreteri, Müdür, Genel Müdür Özel Kalem Müdürü

1

3600

f) Müşavir, Hukuk Müşaviri, Müdür Yardımcısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Özel Kalem Müdürü

1

3000

 

(11) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (V) sayılı cetvelin; başlığı “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Personeli Makam Tazminatı Göstergeleri” şeklinde değiştirilmiş, 5 numaralı sırasında yer alan; “I. Hukuk Müşaviri,” ibaresi cetvelden çıkarılmış, “Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birim yöneticisi konumundaki Müdürler” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkan Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığında birim yöneticisi konumundaki Müdürler” şeklinde değiştirilmiştir.

GEÇİCİ MADDE 2- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde; Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanı, I. Hukuk Müşaviri, Daire Başkan Yardımcısı, Müdür, Müdür Yardımcısı, Avrupa Parlamentosu Nezdinde Parlamento Temsilcisi, Şube Müdürü, İdari Şube Müdürü, Saray Müdürü, Saray Müdür Yardımcısı, Grup Başkanı, İşletme Müdürü, Fabrika Müdürü ve Personel Müdürü unvanlı kadrolarda bulunanların görevleri hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ermiş sayılır. Bu fıkra uyarınca görevi sona erenler ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde; Başkan Başmüşaviri, Başkan Müşaviri ve Müşavir unvanlı kadrolarda bulunanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın ekli (2) sayılı listede yer alan aynı unvanlı, Avrupa Parlamentosu Nezdinde Parlamento Temsilcisi ise Müdür Yardımcısı unvanlı şahsa bağlı kadrolara atanmış sayılırlar. Bu fıkrada sayılanlar TBMM Başkanlığınca ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilir. Bunlardan talepte bulunanlar İdari Teşkilatta durumlarına uygun başka kadrolara da atanabilirler.

(2) Birinci fıkrada belirtilenler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki kadrolarının sözleşme ücreti, aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatlar, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, özel hizmet tazminatı, ek ücret, ek ödeme, fazla çalışma ücreti ve benzeri adlar altında yapılan her türlü ödemelerini yapılacak artışlarla birlikte almaya devam ederler. Bu fıkrada belirtilen ödemeler Avrupa Parlamentosu Nezdinde Parlamento Temsilcisine ekli (2) sayılı listede yer alan Müdür Yardımcısı unvanlı kadro emsal alınarak ödenmeye devam olunur.

(3) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliği kadrolarında bulunan personelden birinci fıkra dışında kalanlar, bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın ekli (1) sayılı listede yer alan aynı unvanlı TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı yeni kadrolarına atanmış sayılırlar. 

(4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde Uzman Yardımcısı unvanlı kadrolarda bulunanlar ile Uzman unvanlı kadrolarda bulunanlardan mesleğe özel yarışma sınavı ile Uzman Yardımcısı olarak alınan, 31 inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen eğitim şartını taşıyan ve hazırladıkları uzmanlık tezinin kabulünden sonra uzmanlığa atanmış olanlar ile TBMM Genel Sekreterliğinde Uzman unvanlı kadrolarda bulunanlardan bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde görevli olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın durumlarına göre Yasama Uzmanı veya Yasama Uzman Yardımcısı unvanlı kadrolara atanmış sayılırlar. Bunların uzman yardımcılığında ve uzmanlıkta geçen süreleri yasama uzman yardımcılığı ve yasama uzmanlığında geçmiş sayılır.

(5) TBMM Genel Sekreterliğinde mesleğe özel yarışma sınavı ile Uzman Yardımcısı olarak alınmış olup Uzman unvanlı kadrolara atandıktan sonra başka görevlere atananların uzman ve uzman yardımcılığında geçen süreleri yasama uzman ve yasama uzman yardımcılığında geçmiş sayılır.

(6) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde Uzman unvanlı kadrolarda bulunanlardan bu maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen şartları taşımayanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın ekli (2) sayılı listede yer alan aynı unvanlı şahsa bağlı kadrolara atanmış sayılırlar. Bunlar hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

(7) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde Uzman Stenograf unvanlı kadrolarda bulunanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın ekli (2) sayılı listede yer alan aynı unvanlı şahsa bağlı kadrolara atanmış sayılırlar. Bunlar hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

(8) Bu Kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar, herhangi bir nedenle boşalması hâlinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

(9) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, TBMM Genel Sekreterliğinde Teknisyen kadrosunda çalışanlardan en az yüksekokul mezunu olup Tekniker unvanını haiz olanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın bulundukları kadro dereceleriyle Tekniker unvanlı kadrolara atanmış sayılırlar. Bu fıkra uyarınca atanmış sayılanlar üçüncü fıkra uyarınca atanmış sayılan aynı ya da emsali unvanlı personelin her türlü mali ve sosyal hak ve yardımlarından aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlandırılırlar.

(10) 29 uncu maddenin dokuzuncu fıkrası uyarınca diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanan personelin yeni kadrolarına atandıkları tarih itibarıyla eski kadrolarına ilişkin olarak en son ayda almış oldukları sözleşme ücreti, aylık, ek gösterge, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her türlü zam ve tazminatlar, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, ek ücret, ek ödeme ve benzeri adlar altında yapılan her türlü ödemeler ile diğer malî hakları toplamının net tutarı (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır) yeni atandıkları kadrolara ilişkin olarak yapılan sözleşme ücreti, aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatlar, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, ek ücret, ek ödeme ve benzeri adlar altında yapılan her türlü ödemeler ile diğer mali hakları toplamının net tutarından fazla olması hâlinde aradaki fark tutarı, atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece farklılık giderilinceye kadar herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir. 

GEÇİCİ MADDE 10- (1) TBMM Genel Sekreterliği veya İdari Teşkilatta istihdam edildikleri sürece, TBMM Genel Sekreterliği veya İdari Teşkilat kadro veya pozisyonlarında 15/1/2012 tarihine kadar istihdam edilen personelin (İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel dâhil), mali ve sosyal hakları hakkında ilgili mevzuatın 2/11/2011 tarihinden önceki hükümleri uygulanır. Bu madde kapsamında bulunanlar açısından, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 14 üncü maddesinde uygulanmasına devam olunacağı belirtilen mevzuat hükümleri bu maddede belirtilen mevzuat hükümleridir.

(2) TBMM Genel Sekreterliği tarafından açılan sınav sonucu stenografi kursuna katılmaya hak kazanıp bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kursa devam edenlerden ilgili mevzuatı uyarınca Stenograf Yardımcılığı kadrosuna atanmaya hak kazanacaklar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce başlayan Uzman Yardımcılığına alım sürecinde ilgili mevzuatı uyarınca Yasama Uzman Yardımcılığı kadrosuna atanmaya hak kazanacaklar hakkında da 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 14 üncü maddesi hükümleri uygulanır.

(3) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde Uzman Yardımcısı kadrolarında bulunanların yeterlik sınavları ve Yasama Uzmanlığı kadrolarına atanmaları ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce başlayan Uzman Yardımcılığına alım süreci, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki ilgili mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılır.

(4) 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası hükümleri bu Kanunun 30 uncu maddesinin yürürlüğe girdiği tarihe kadar uygulanmaya devam olunur. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM Genel Sekreterliğinde bu kapsamda çalıştırılanlardan bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca çalıştırılacakların, TBMM’de bu hükümlere tabi çalışmaları 30 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar devam eder. Ancak bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte TBMM’de geçici görevlendirmeyle çalışan personelden 30 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca istihdam edilemeyecekler hakkında 2919 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin uygulanmasına 24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar devam olunur.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Dava dilekçesinde, Anayasa’nın 2., 7., 10., 36., 70., 126. ve 128. maddelerine dayanılmıştır.

III- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına 22.2.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

IV- ESASIN İNCELENMESİ

Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Erhan TUTAL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Kanun’un 29. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrası ile (4) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…ve/veya özel…” İbarelerinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, Kanun’un 29. maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkralarında sayılan görevlerin ancak memurlar ve kamu görevlileri eliyle yerine getirilmesi gerektiği, bu görevlere daha önce kamu hizmetinde bulunmamış özel sektör çalışanlarının atanacak olmasının kamu hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmadığı gibi kamu yararı sonucunu da doğurmayacağı belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 2. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un, TBMM idari teşkilatının personeline ilişkin hükümlerin yer aldığı “Beşinci Bölüm”ünde yer alan 29. maddenin (2) ve (4) numaralı fıkralarında, bazı kadrolara atanabilmek için aranan eğitim ve çalışma şartlarına yer verilmiş, anılan fıkralarda yer alan ve iptali istenilen “ve/veya özel” ibareleriyle özel sektörde geçirilen çalışma sürelerinin de dikkate alınacağı öngörülmüştür. Maddenin (2) numaralı fıkrasına göre, genel sekreter ve genel sekreter yardımcısı olarak atanabilmek için en az on iki yıl; (4) numaralı fıkrasına göre ise milli saraylardan sorumlu genel sekreter yardımcısı ve bu genel sekreter yardımcısına bağlı başkanlıkların başkanlığına atanabilmek için en az on iki yıl, başkan yardımcılığına atanabilmek için de en az on yıl kamu ve/veya özel sektörde çalışmış olmak zorunluluğu getirilmiştir.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık olan devlettir.

Anayasa’nın 128. maddesinde, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği ve üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esaslarının da kanunla özel olarak düzenleneceği belirtilmiştir. Maddede, idare hukuku kurallarına tabi olarak istihdam olunan kamu görevlileri ile ilgili olarak temel ilkeler yer almaktadır.

Memurların atanması, görev ve yetkileri, aylıkları ve ödenekleri ve diğer özlük işleri, kısacası memurluk statüsü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kamu görevlileri, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri gören kişilerdir.

Kanun’un 29. maddesinin (11) numaralı fıkrasında, “İdari Teşkilat kadrolarında bulunan personel hakkında bu Kanunda belirtilen özel hükümler dışında 657 sayılı Kanunun istisnai memuriyet hakkındaki hükümleri uygulanır.” biçimindeki kuraldan, iptali istenen kurallarda belirtilen personelin istisnai memuriyet kapsamında bulunduğu anlaşılmaktadır.

Atama yönünden, diğer memuriyetler için gerekli bazı şartlardan bağışık tutulmuş kamu görevlilerine istisnai memur denilmektedir. 657 sayılı Kanun’un 59. maddesinin birinci fıkrasında, istisnai memuriyetler sayılarak, bu kadrolara, 657 sayılı Kanun’un atanma, sınavlar, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesine ilişkin hükümleriyle bağlı olmaksızın tahsis edilmiş derece aylığı ile memur atanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, istisnai memuriyet kadrolarına, hâlen ya da daha önce Devlet memurluğunda bulunanlar atanabileceği gibi bu kadrolara atanmak yoluyla ilk kez Devlet memurluğuna başlayabilmek de mümkündür.

Kanun’un ilgili madde gerekçesinde de, yerine getirilen görevin gereği veya belli alanlarda birikim sahibi olanların değerlendirilebilmesini teminen üst düzey yöneticiler ve bazı yöneticilerin atanmasında istisnai memuriyetin esas alındığı, kurum içinde yetiştirilme imkânı kısıtlı olan veya mümkün olmayan belli unvanlar açısından da açıktan veya naklen atamaya imkân tanındığı belirtilmiştir.

Devlet sistemindeki özgün konumu nedeniyle TBMM için genel kamu personel rejimi içerisinde kalmakla birlikte kimi yönlerden farklılaştırılmış bir personel statüsü çizilmiştir. Bu çerçevede tanınan esnekliğin ve sağlanan geniş imkânların kamu yararı doğrultusunda yetkin bir insan kaynağı oluşturulmasını amaçladığı anlaşılmaktadır.

TBMM idari teşkilatının görevleri ile yaptığı hizmetler göz önüne alındığında konusunda uzman ve özel sektörde başarısını kanıtlamış kişilerin istisnai memuriyet hükümleri kapsamında idari teşkilata atanmasında kamu yararı olmadığı söylenemez.

Öte yandan, söz konusu kişilerin anılan görevlere “Devlet memuru” statüsüne geçirilmek suretiyle atanacakları, Anayasa’da kamu görevlilerinin atanma usulü konusunda kanun koyucuya takdir yetkisi tanındığı ve kanun koyucunun bu takdir yetkisini kullanırken istisnai kadrolara atanacak personelin, öncesinde kamuda veya özel sektörde çalışmış olması arasında bir fark görmemesinin Anayasa’ya aykırı bir durum oluşturmadığı da açıktır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın 2. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe farklı gerekçeyle katılmışlardır.

Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.

B- Kanun’un 29. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi

Dava dilekçesinde, kuralla getirilen düzenleme ile dışa kapalı olan ve kapalı devre çalışan bir kast sisteminin oluşturulduğu, diğer kurumlardan naklen atanma suretiyle idari teşkilatta çalışmaya başlayanların anılan kadrolara atanamayacağı, kuralın yasama uzmanları ile stenograflara imtiyaz sağlamak suretiyle eşitlik ilkesini ihlal ettiği, fırsat eşitliğini ortadan kaldırdığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10. ve 70. maddelerine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Kanun’un 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasında, Yasama ve Denetim Hizmetlerinden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı olarak atanabilmek için, adı geçen Genel Sekreter Yardımcısına bağlı başkanlıklarda ve Araştırma Hizmetleri Başkanlığında başkanlık veya başkan yardımcılığı, Kanunlar ve Kararlar, Bütçe ve Araştırma Hizmetleri başkanlıklarında başkan ve başkan yardımcısı olabilmek için idari teşkilatta yasama uzmanı, Tutanak Hizmetleri Başkanlığında Başkan ve Başkan yardımcısı olabilmek için de stenograf olarak görev yapmak veya yapmış olmak şartı aranmaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanunlar önünde eşit olduğu belirtilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen “kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten Devlet memurlarının hukuki rejimi çağdaş personel hukukuna uygun olarak sınıflandırma, kariyer ve liyakat esaslarına dayanmaktadır. Devlet memurları, görevlerinin gerektirdiği niteliklere ve mesleklerine göre sınıflara ayrılmakta; kariyerlerine, yürüttükleri hizmet için gerekli bilgilerine ve yetişme şartlarına uygun biçimde, sınıflarında en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânı sağlanmaktadır. Kamu hizmetlerine alınmada ve görevde yükselmede ise kamu personelinin nitelikleri, başarıları, işe bağlılıkları gibi liyakat ölçütleri dikkate alınmaktadır.

Dava konusu kuralın da yer aldığı maddenin geneline bakıldığında TBMM idari teşkilatında yapılacak atamalarda belli bir silsile takip edildiği, bazı üst görevlere atanabilmek için aranılan belirli bazı görevlerde bulunmuş olmak şartı ile atanılması düşünülen görev arasında doğrudan bağlantı bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, atanması öngörülen kişiler de daha önce kendisi ile eşit durumda olan kişiler arasından belirli özellikleri nedeniyle ön plana çıkmış ve bulundukları konum itibariyle mesleki yeterliliklerini kanıtlamış kişiler olacağından bu kişilerin belirlenen üst görevlere atanmasında kamu yararı görüldüğü anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, mesleklerine girdikleri ilk andan itibaren yeterliliklerini kanıtlayarak kıdem ve liyakat esasları çerçevesinde belirli konuma gelen kişiler arasında yapılacak atamalarla bir sınıf ya da zümre oluşturulduğu iddia edilemez.

Öte yandan, TBMM’nin çalışma yapısı ve hizmet vermiş olduğu kesim dikkate alındığında önemli kadrolara yine TBMM bünyesindeki ilgili birimlerde yetişmiş, uzmanlaşmış ve liyakatli kişiler arasından atama yapılabilmesine olanak sağlanmasında kamu yararı olduğu gibi söz konusu durum hizmetin gereklerine de uygundur. Bu nedenle, ilgili birimlerde uzun yıllar çalışarak yetişmiş tecrübeli personelin çalıştığı birimde terfi ederek yükselmesinin ilgili kişilerin motivasyonunu arttıracağı açık olup bu durumun bir kast sistemi oluşturduğu söylenemez.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralın, Anayasa’nın 70. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.

C- Kanun’un 29. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “…veya naklen…” İbaresinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, fıkrada sayılanlar dışındaki kadrolara naklen atama suretiyle atama yapılmasının engellendiği, 657 sayılı Kanun’un 74. maddesine istisna niteliğinde olan dava konusu kuralın eşitlik ilkesine aykırı olduğu, idari teşkilata fayda sağlayabilecek personelin naklen atanmasının engellenmesinde kamu yararı bulunmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Dava konusu kuralın da yer aldığı (6) numaralı fıkrada, idari teşkilatın kadrolarına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre, fıkrada yer alan ve on iki bent hâlinde sayılan kadrolar ile TBMM Başkanlığı tarafından açılan sınavlar sonucuna göre yapılacak atamalar haricinde idari teşkilatın kadrolarına açıktan veya naklen atama yapılamayacağı belirtilmiştir.

Yasama yetkisinin genelliği, kanunla düzenleme alanının konu itibariyle sınırlandırılmamış olduğunu, Anayasa’ya aykırı olmamak şartıyla her konunun kanunla düzenlenebileceğini ifade eder.

Memur hukuku bir statü hukukudur. Anayasa’ya uygun olmak kaydıyla kanun koyucunun, kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin koşulları belirleme ve kamu görevlilerinin statülerine ilişkin yeni kurallar koyma ya da var olan kuralları değiştirme yetkisi vardır. Nakil işlemi, idarece takdir yetkisi kapsamında kamu görevlisinin istemi olmaksızın tesis edilebileceği gibi istemi üzerine de tesis edilebilir. Nakil isteminde bulunmak kamu görevlileri için bir hak olarak görülmekte ise de, kamu yararı ve hizmetin gereklerine bağlı olarak bu istemin idarelerce mutlaka karşılanması zorunluluğu bulunmamaktadır.

Kanun koyucunun iradesi doğrultusunda yasama yetkisinin genelliği ilkesi kapsamında ve kamu yararı doğrultusunda fıkrada sayılan bazı kadrolar ile gerçekleştirilecek sınav sonucuna göre yapılacak atamalar haricinde naklen atama yapılmaması da öngörülebilir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

D- Kanun’un 29. Maddesinin (9) Numaralı Fıkrasının ve Geçici 2. Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ve“…farklılık giderilinceye kadar…” İbarelerinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, dava konusu kuralların getirilmesinin sebebinin TBMM idari teşkilatındaki personel fazlalığı olduğu ve bu personel fazlalığının belirli bir tarihten önce göreve başlamış olanların herhangi bir kritere tabi tutulmaksızın başka kurumlara atanmaları suretiyle azaltılacağı, kurallarda atamaların hangi kriterlere göre yapılacağının belirlenmediği, hâlen idari teşkilatta çalışanların kazanılmış haklarının olduğu, kuralların hukuki güvenlik ilkesi ile bağdaşmadığı, atanacak kişilerin mali hak kaybına uğrayacakları belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 2., 10., 36., 70. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un 29. maddesinin dava konusu (9) numaralı fıkrasında, İdari Teşkilat kadrolarındaki personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasına ihtiyaç duyulması ve Başkanlık Divanınca bu konuda karar alınması hâlinde; atamaya ilişkin talebin TBMM Başkanlığınca, Devlet Personel Başkanlığına bildirilmek üzere Başbakanlığa gönderileceği, Devlet Personel Başkanlığının personelin atanacağı kurum ve kuruluş ile kadro görevini tespit edeceği, ilgili kurum ve kuruluşların atama işlemlerini genel hükümlere göre yapacakları, bu personelin atamasının Ankara’daki kamu kurum ve kuruluşlarından veya talep etmeleri hâlinde talep ettikleri ildeki kamu kurum ve kuruluşlarından birine yapılacağı hükmü getirildikten sonra geçici 2. maddenin (10) numaralı fıkrasında, ataması yapılacak olan kişilerin mali haklarının korunmasına yönelik olarak kazanılmış hak çerçevesinde fark tazminatı ödeneceği belirtilmiş ve bu çerçevede ödenecek tazminata ilişkin olarak “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ve “…farklılık giderilinceye kadar…” ibaresi ile kişilerin fark tazminatı almasına yönelik düzenleme yapılmıştır. Buna göre, atanacak personelin eski ve yeni kadroları arasında mali haklar yönünden fark bulunması hâlinde kişinin önceki mali hakları toplamının yeni kurumundan alacağı mali haklar toplamından az olması hâlinde aradaki farkın tazminat olarak mali haklar toplamı eşitleninceye kadar ödeneceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “hukuk güvenliği” ilkesidir. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır.

Hukuk güvenliği ilkesi uyarınca geleceğe yönelik olarak statü hukukunda değişiklik yapılabilmesine engel bulunmamakta, Anayasa’ya uygun olmak kaydıyla kanun koyucunun, kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin koşulları belirleme ve kamu görevlilerinin statülerine ilişkin yeni kurallar koyma ya da var olan kuralları değiştirme yetkisi bulunmaktadır. Dava konusu kurallarla, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak olan personelin belirlenmesi yetkisi TBMM Başkanlık Divanına verilmiştir. Yapılacak belirleme üzerine atama talebi TBMM Başkanlığı tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilmek üzere Başbakanlığa gönderilmektedir. Görüldüğü üzere herhangi bir personelin atanmasına ihtiyaç bulunup bulunmadığını belirleme yetkisi kanun koyucu tarafından Başkanlık Divanına verilmiş, atama işleminin de kamu kurum ve kuruluşları tarafından genel hükümlere göre yapılacağı hükme bağlanmıştır. Düzenlemenin emredici nitelikte olduğu ve dava konusu kural kapsamında bulunan memurların atama ve özlük işleriyle ilgili hükümlerin kanunla düzenlendiği, atamaya ve yapılacak ödemelere ilişkin olarak tesis edilecek işlemlerin idari yargı denetimine tabi olduğu da açıktır. Bu bağlamda dava konusu kurallar hukuki güvenlik ilkesine aykırı değildir.

Dava konusu kurallarda, kişilerin bulunduğu statülerden doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme öngörülmediğinden kazanılmış hakları ihlal eden bir müdahaleden de söz edilemez.

Öte yandan, ihtiyaç nedeniyle diğer kamu kurumlarına atanmaları öngörülen personel hakkındaki fark tazminatı uygulamasına ilişkin yasal düzenlemeler, söz konusu personelin lehine olup bunların maddi anlamda mağdur olmalarının önlenmesi amacını gütmekte ve kanun koyucunun bu konudaki takdirini yansıtmaktadır. Fark tazminatı ödenmesi uygulaması, fark tazminatı sabit bir değer olarak aradaki farkın kapanmasına kadar uygulanacak bir yöntem olarak kabul edilmiştir ve Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralların, Anayasa’nın 36. ve 70. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

E- Kanun’un 29. Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, uluslararası kuruluşlarda görevlendirilenlerin nitelikleri ve hakları ile görevlendirmeye ilişkin usul ve esasların belirlenmesine ilişkin yetkinin idareye bırakılmasının yasama yetkisinin devri anlamına geldiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 7. ve 128. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Dava konusu kuralda, TBMM idari teşkilatı personelinden uluslararası kuruluşlarda görevlendirilenlerin niteliği, mali, sosyal ve diğer özlük hakları ile görevlendirme usul ve esaslarının TBMM Başkanlığınca belirlenmesi öngörülmüştür.

Anayasa’nın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Buna göre, kanun koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerekir. 

Anayasa’nın 128. maddesinde, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmektedir.

Kuralda, uluslararası kuruluşlarda görevlendirilenlerin mali, sosyal ve diğer özlük haklarının TBMM Başkanlığınca belirleneceği düzenlenmiş ancak söz konusu hususlarla ilgili olarak herhangi bir belirleme yapılmamış, bir çerçeve de çizilmemiştir. Ayrıca, yurtdışı görevlendirme konusunda genel hükümler ihtiva eden 657 sayılı Kanun’a herhangi bir atıf da yapılmamıştır. Uluslararası kuruluşlarda görevlendirilecek olanların kanunla düzenlenmesi gereken mali, sosyal ve diğer özlük haklarının belirlenmesi yetkisi TBMM Başkanlığına bırakıldığından, kuralda yer alan, “mali, sosyal ve diğer özlük hakları” ibaresi kanunla düzenlenme ilkesine aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle kuralda yer alan “mali, sosyal ve diğer özlük hakları” ibaresi Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Haşim KILIÇ, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.

Öte yandan dava konusu kuralda, TBMM Başkanlığına tanınan TBMM İdari Teşkilatı personelinden uluslararası kuruluşlarda görevlendirilenlerin görevlendirme usul ve esaslarını belirleme yetkisi, İdari Teşkilatın yönetimi kapsamında verilen bir yetki olup söz konusu hususların kanunla düzenlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kuralın, “mali, sosyal ve diğer özlük hakları” dışında kalan bölümü Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

F- Kanun’un 30. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” Biçimindeki İkinci Cümlesi ile (8) Numaralı Fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.”Biçimindeki Son Cümlesinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, TBMM faaliyetleri kapsamında başka kurum ve kuruluşlardan görevlendirme suretiyle çalıştırılacak bir kısım personele, kurumlarından aylıksız izinli sayılmak suretiyle sözleşme ücreti üzerinden çalışma veya geçici görevli olarak kurumlarındaki maaşları üzerinden çalışıp TBMM bütçesinden ek ödeme almama suretiyle çalışma imkânının verilmesinin kamu yararına aykırı olduğu, söz konusu kişilerin alanlarında uzman olup kurallarla öngörülen ödemelerin ilgililerin geldikleri kurumlarda aldıkları ücretten düşük olduğu, bu durumun da TBMM’de nitelikli eleman istihdamını engelleyeceği, mülga 2919 sayılı Kanun’da öngörülen teşvik edici mali ve sosyal ödemelerin ortadan kaldırıldığı, düzenlemenin yasama faaliyetlerinin kalitesini olumsuz yönde etkileyeceği, başka kanunlarda bu tür görevlendirmelerde teşvik edici düzenlemelerin bulunduğu belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un 30. maddesinde, TBMM’de çalıştırılacak sözleşmeli personele ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Maddenin (5) numaralı fıkrasında, diğer kamu kurumlarında çalışanların kendi muvafakatleri ile tüm mali, sosyal ve diğer hakları kendi kurumlarınca ödenmesi kaydıyla 30. maddenin (1) ila (3) numaralı fıkraları kapsamında TBMM’de görevlendirilebilecekleri; (8) numaralı fıkrasında da, TBMM Başkanlığının talebi üzerine diğer kurumlarda çalışanların kendilerinin muvafakatiyle ve her türlü ödemelerinin kendi kurumlarınca karşılanması kaydıyla 30. maddenin diğer fıkralarındaki hükümlere tabi olmaksızın TBMM’de görevlendirilebilecekleri belirtilmiştir. Dava konusu kural olan “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” cümlesi ile de söz konusu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmayacağı hükme bağlanmıştır. Buna karşılık (5) numaralı fıkraya göre kurumlarından aylıksız izinli olarak görevlendirilenlere bir ila üçüncü fıkra hükümleri uyarınca TBMM tarafından ödeme yapılması da öngörülmüştür.

Dava dilekçesinde, dava konusu kuralların TBMM’de nitelikli personel istihdamını engelleyeceği belirtilmekte ise de TBMM’de görevlendirme suretiyle çalıştırılacak personele ilişkin mali ve sosyal hakların hangi suretle ve kim tarafından ödeneceği, ayrıca herhangi bir ek ödeme yapılıp yapılmayacağı kanun koyucunun takdirinde olup kanun koyucunun takdirini söz konusu şekilde kullanması ve görevlendirilecek personele kadrolarının bulunduğu kurum tarafından ödenen mali ve sosyal haklar haricinde herhangi bir ödeme yapılmayacağının öngörülmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturmaz.

Kaldı ki kuralların yer aldığı fıkra ve maddelerin bütününün incelenmesinden, TBMM’de yapılacak görevlendirmelerde ilgili kişinin ve kurumunun da muvafakatinin gerektiği, muvafakat olmaksızın görevlendirmenin de yapılamayacağı, bu bağlamda kişilerin önünde seçimlik bir hak bulunduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan Kanun’un 30. maddesi kapsamında TBMM’de görevlendirilecek ve her türlü ödemeleri kendi kurumlarınca karşılanacak personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmayacağından ve bu personel, kurumlarından aylıksız izinli olarak görevlendirilen ve maddenin bir ila üçüncü fıkraları uyarınca TBMM tarafından ödeme yapılan personel ile aynı hukuki statüde bulunmadıklarından kurallarda eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.

Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır. Kanunun amaç öğesi bakımından Anayasa’ya uygun sayılabilmesi için kanunun çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın gözetilmemiş olması gerekir. İlgili yasama belgelerinin incelenmesinden kanunun kamu yararı dışında bir amaçla çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa kanunun amaç unsuru bakımından Anayasa’ya aykırı olduğu söylenebilir. Yasa koyucunun kamu yararı amacıyla hareket edip etmediği ise ancak ilgili yasama belgeleri incelenerek ve kuralın objektif anlamına bakılarak tespit edilebilir. Kuralların objektif anlamı da dikkate alındığında söz konusu kuralların kamu yararı dışında başka bir amaçla düzenlendiğine ilişkin bir sonuca varmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, dava konusu kuralların amaç yönüyle de Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

G- Kanun’un 36. Maddesinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, TBMM’nin genel bütçe ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında olduğu, hizmet satın alma işlerinin 4734 sayılı Kanun kapsamından çıkarılmasının yasaların genelliği ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10. ve 126. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Kanun’un “Restorasyon işleri ve hizmet satın alma” başlıklı 36. maddesinde, TBMM’nin sorumluluğundaki tarihi bina ve objelerin onarım ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımlarının ve özel ihtisas gerektiren konularda TBMM Başkanı’nca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerinin 4734 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirileceği belirtilmiştir.

Kamu İhale Kanunu, kamunun mal ve hizmet alımlarına ilişkin ihalelerinde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin, kamuoyu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde sağlanması, kamu kurum ve kuruluşlarının kullanımlarında bulunan her türlü kaynaktan yapacakları ihalelerde tek bir yasal düzenlemeye tâbi olmaları amacıyla çıkarılmıştır.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi, Devlet harcamalarında Kamu İhale Kanunu’nun uygulanmasını zorunlu kılan bir Anayasa kuralı bulunmamaktadır. Kamu İhale Kanunu bir Anayasa kuralı niteliğinde olmadığından, kamu mal ve hizmet alımlarının mutlaka Kamu İhale Kanunu’nda öngörülen usuller uygulanarak gerçekleştirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Kanun koyucunun bazı mal ve hizmetler yönünden farklı usuller benimsemesinde anayasal açıdan bir engel yoktur. Ancak, kanun koyucunun, bazı mal ve hizmetleri Kamu İhale Kanunu’nda öngörülen usullerin dışında tutarak farklı usullere tâbi kılabilme yetkisine sahip olması, bu amaçla çıkarılacak kanunlarda hiçbir anayasal ilkeyle bağlı olmayacağı anlamına gelmez. Bir mal ve hizmet alımı ihalesinin Kamu İhale Kanunu’nda öngörülen saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenilirlik, gizlilik ve kamuoyu denetimi esas alınarak belirlenen usullerin dışına çıkarılırken, özellikle hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan kamu yararı amacı gözetilmelidir.

Kanunların, ilke olarak genel ve nesnel nitelikte bulunmaları gerekir. Kanunun genelliği, onun belli bir kişiyi hedef almayan, özel, aktüel, geçici bir durumu gözetmeyen, fakat önceden saptanmış olup soyut şekilde uygulanabileceği bütün kişilere hitap eden hükümler içermesi demektir. Anayasa Mahkemesi’ne göre kanun, genel hukuk kuralları koymalı, genel, soyut ve kişilik dışı hükümler içermelidir. Kanunun genel olması, herkesin statüsünü düzenleyeceği anlamına gelmemekte, yalnızca kanunun belli bir kişiyi veya kişileri göz önünde tutmaksızın genel hükümler koymasını, hukuki durumları soyut olarak düzenlemesini gerektirmektedir. Şu halde, kanun hükümlerinin, her şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için nesnel hukuki durumlar yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayrım gözetilmeksizin uygulanabilir olması gerekir.

İptali istenen kuralla verilen yetki, TBMM’nin sorumluluğundaki tarihi bina ve objelerin onarım ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımlarına ve özel ihtisas gerektiren konularda mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işlerine yönelik uzmanlık gerektiren bir yetkidir.

Kanun’un madde gerekçesinde, maddede yer alan düzenlemenin uygulanmasına ilişkin hususların yönetmelikle belirlenebileceği, Başkanlığın sorumluluğundaki özellikle tarihi bina ve objelerin kendine has özellikleri ve özgünlüğü ile uygulama aşamasında sonradan ortaya çıkan süreçler dikkate alındığında, belirlenecek kriterler çerçevesinde çok kısa süre içerisinde aslına uygun olarak onarım ve restorasyonunun gerçekleştirilmesini zorunlu kıldığı belirtilmiştir.

Madde ile verilen yetkinin amacı, yine belirlenecek bazı kriterler çerçevesinde çok kısa bir zaman içerisinde aslına uygun onarım ve restorasyon faaliyetlerinin gerçekleştirilmesidir. Yapılacak ihalelerde Başkanlık Divanınca belirlenen usul ve esaslara uygun hareket edileceği de tabiidir. Bu bağlamda, kuralın, belli bir kişiyi veya kişileri göz önünde tutmaksızın genel hükümler içerdiği ve hukuki durumu soyut olarak düzenlediği anlaşıldığından ve anılan işlerin Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılmasında kamu yararı amacı dışında bir amaç güdüldüğü saptanamadığından kural kanunların genelliği ve hukuk devleti ilkesine aykırı değildir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamıştır.

Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 126. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

H- Kanun’un 41. Maddesinin (7) Numaralı Fıkrasının (b), (c) ve (ç) Bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) Numaralı Fıkralarının İncelenmesi

Dava dilekçesinde, 666 sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin, 375 sayılı KHK’da yer alan 2919 sayılı Kanun’a ilişkin bazı madde, fıkra ve bentleri hakkında 27.1.2012 günlü dava dilekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açıldığı, iptal davasında söz konusu hükümlerin iptal edilmesi hâlinde başvuruya konu davada iptali istenilen Kanun’un 41. maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentleri ile (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraları ile eklenen ibare, ifade, bent ve fıkralar hükümsüz kalacağından söz konusu düzenlemelerin hukuk devleti ilkesine aykırı hâle geleceği, ayrıca kurallarla aynı kurumda aynı işi yapanlar arasında eşitsizlik meydana getirildiği belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un “Değiştirilen ve Yürürlükten Kaldırılan Hükümler” başlıklı 41. maddesinin (7) numaralı fıkrasında, 375 sayılı KHK’nin bazı maddelerinde değişiklik yapılmaktadır. Fıkranın (b) bendinde, 375 sayılı KHK’nin ek 10., ek 11. ve geçici 14. maddelerinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı” şeklinde değiştirilmiş; (c) bendinde, 375 sayılı KHK’nin geçici 10. maddesinin birinci fıkrasına “belirlemelerde” ibaresinden sonra gelmek üzere “(sözleşme ücreti artışları hariç)” ibaresi eklenmiş; (ç) bendinde ise 375 sayılı KHK’nin geçici 14. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “personelin” ibaresinden sonra gelmek üzere “(Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışanlar hariç, İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel ile mevzuatı uyarınca görevlendirilmiş personel dahil)” ibaresi ile fıkraya “Geçici 12 ve geçici 16 ncı madde hükümleri bu madde kapsamındaki personel hakkında uygulanmaz.” cümlesi eklenmiştir. Kanun’un 41. maddesinin (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraları ile de 375 sayılı KHK eki cetvellerde yer alan bazı unvan ve ifadeler 6253 sayılı Kanun ile uyumlu hâle getirilmiştir.

Buna göre, dava konusu kurallarla, 2919 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde 375 sayılı KHK’da geçen “TBMM Genel Sekreterliği” ibareleri “TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı” olarak değiştirilmiş, 6253 sayılı Kanun’un yürürlüğü girmesinden sonra oluşturulan kadro ve pozisyonlar ile 2919 sayılı Kanun dönemindeki kadrolara ilişkin geçiş hükümlerine yer verilmiş, 375 sayılı KHK eki cetvellerde yer alan 2919 sayılı Kanun döneminde kullanılan genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, daire başkanı gibi bazı unvan ve ifadeler 6253 sayılı Kanun’la öngörülen yapılanmaya uygun hâle getirilmiştir.

Dava dilekçesinde yer alan Anayasa’ya aykırılık iddiaları, iptali istenilen hükümlerin, 666 sayılı KHK’ya ilişkin iptal davasında verilecek iptal kararı neticesinde dayanaksız kalacağı ile aynı kurumda aynı görevi yapan personelden belirli bir tarihten sonra atanan personel ile bu tarihten önce kurumda görev yapan personelin mali ve sosyal hakları arasında eşitsizlik meydana getirildiği gerekçelerine dayanmaktadır.

666 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK’de değişiklik yapan hükümler 6253 sayılı Kanun’dan önce yürürlükte olan 2919 sayılı Kanun’a ilişkin olup, 6253 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte 375 sayılı KHK’da yer alan 2919 sayılı Kanun’a ilişkin hükümler değiştirilerek yürürlükten kaldırılmıştır. Buna rağmen 666 sayılı KHK ile 2919 sayılı Kanun’a ilişkin olarak yapılan değişiklikler yürürlükten kaldırıldıktan sonra 666 sayılı KHK’nın iptali istemiyle dava açılmıştır. Bu nedenle, 666 sayılı KHK’nin iptali istemiyle açılan davanın ilk incelemesi sonucunda Anayasa Mahkemesince, 375 sayılı Kanun’un ek 10, ek 11, geçici 10 ve geçici 14. maddelerine ilişkin başvuranın yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmiş olup bu bağlamda hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.

Diğer yandan, eşitlik karşılaştırması yapılabilmesi için karşılaştırmaya esas alınacak kişi ya da grupların aynı veya benzer durumda bulunmaları gerekir. 15.1.2012 tarihinden sonra maddede belirtilen kadro ve pozisyonlara ilk defa veya yeniden atanacaklar ile bu tarihten önce kurumda eski görev ve kadrolarda görev yapan personelin aynı durumda olmadıkları ve bu nedenle eşitlik karşılaştırmasına tabi tutulamayacağı açıktır. Başka bir ifadeyle, farklı tarihlerde göreve başlayan, farklı kurallara tabi olan ve statüleri farklı personel arasında eşitlik bulunmadığından, personelin mali ve sosyal hakları arasında eşitsizlik meydana getirildiği söylenemez.

Öte yandan, dava konusu kurallarla getirilen değişiklik ve düzenlemeler geçiş dönemlerinde yapılması gerekli olan düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler ile TBMM idari teşkilatının gerek isim, unvan ve kadrolarına gerekse de personeli ile personelin mali haklarına ilişkin mevzuatta değişiklik yapma yoluna gidilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

I- Kanun’un Geçici 10. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Üçüncü Cümlesinde Yer Alan “…uyarınca istihdam edilemeyecekler…” ve “…24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar…” İbarelerinin İncelenmesi

Dava dilekçesinde, kurallarla getirilen düzenleme ile İçişleri Bakanlığınca tahsis edilen polis kuvvetine mensup personel lehine mali haklar bakımından ayrıcalık tanınmak suretiyle eşitsizlik yaratıldığı belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Geçici 10. madde, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte TBMM’de görevlendirme suretiyle çalışanlara ilişkin geçiş hükümleri öngörmektedir. Maddenin (4) numaralı fıkrasında, mülga 2919 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile ek 1. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin 15.1.2012 tarihine kadar uygulanmaya devam olunacağı, 6253 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 18.12.2011 tarihinde TBMM Genel Sekreterliğinde, 2919 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile ek 1. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında çalıştırılanlardan 6253 sayılı Kanun’un 30. maddesi uyarınca çalıştırılacakların, 2919 sayılı Kanun’un 12. ve ek 1. maddesinin 2. fıkrasına tabi çalışmalarının 6253 sayılı Kanun’un 30. maddesinin yürürlüğe girdiği 15.1.2012 tarihine kadar devam edeceği belirtilmiştir. Dava konusu ibarelerin de yer aldığı (4) numaralı fıkranın devamında ise 6253 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte TBMM’de geçici görevlendirmeyle çalışan personelden 30. maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca istihdam edilemeyecekler hakkında 2919 sayılı Kanun’un 12. maddesinin uygulanmasına 24. Yasama Dönemi sonuna kadar devam olunacağı belirtilmiştir.

Buna göre yukarıdaki hükme dayanılarak TBMM’de çalışmaya devam edenlerle yeni kanun uyarınca sözleşme imzalanmayacak ve dolayısıyla çalıştırılmayacak personel hakkında önceki kanunun uygulanmasına sınırlama getirilmiş ve bu süre sınırının da 24. Yasama Döneminin sonu olduğu belirtilmiştir.

Geçici 10. maddenin (4) numaralı fıkrası ile getirilen düzenlemeler, 2919 sayılı Kanun uyarınca çalışanların yeni kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte hangi hükümlere tabi olacağını belirlemektedir. Kadroları diğer kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan ve TBMM’de görevlendirilen personel ya sözleşme imzalamak suretiyle ya da geçici görevli olarak kurumlarındaki maaşları üzerinden çalıştırılmakta, söz konusu personelin sürekli olarak çalıştırılma zorunluluğu bulunmadığı gibi çalıştırılanların tamamının da aynı hukuki statüde çalıştırılma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu bağlamda önceki kanun hükümleri uyarınca görevlendirilen bir kısım personelin 6253 sayılı Kanun uyarınca istihdam edilmeleri zorunlu olmadığı gibi görevlendirmelerinin devamına karar verilen personelin de Kanun’un hangi maddesi uyarınca çalıştırılacağını belirleme yetkisi idarenin takdirindedir.

Öte yandan, kurallarla, TBMM’de görevli emniyet hizmetleri sınıfına mensup personel lehine eşitsizlik meydana getirildiği belirtilmekte ise de, TBMM’de görev yapan emniyet hizmetleri sınıfına mensup personel ile İdari Teşkilatta görevli diğer personelin statüleri aynı olmadığından aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ

1.12.2011 günlü, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun;

A- 29. maddesinin (10) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…mali, sosyal ve diğer özlük hakları…” ibaresinin yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,

B- 1- 29. maddesinin;

a- (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya özel…” ibarelerine,

b- (5) numaralı fıkrasına,

c- (6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya naklen…” ibaresine,

d- (9) numaralı fıkrasına,

e- (10) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin “…mali, sosyal ve diğer özlük hakları…” ibaresi dışında kalan bölümüne,

2- 30. maddesinin;

a- (5) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki ikinci cümlesine,

b- (8) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki son cümlesine,

3- 36. maddesine,

4- 41. maddesinin;

a- (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerine,

b- (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkralarına,

5- Geçici 2. maddesinin (10) numaralı fıkrasında yer alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ve “…farklılık giderilinceye kadar…” ibarelerine,

6- Geçici 10. maddesinin (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…uyarınca istihdam edilemeyecekler…” ve “…24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar…” ibarelerine,

yönelik iptal istemleri, 18.6.2013 günlü, E.2012/18, K.2013/80 sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere, fıkralara, bentlere, cümlelere, bölüme ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması istemlerinin REDDİNE,

18.6.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

VI- SONUÇ

1.12.2011 günlü, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun;

A- 29. maddesinin;

1- (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya özel…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, Mehmet ERTEN’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- (5) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

3- (6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya naklen…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

4- (9) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

5- (10) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin;

a- “…mali, sosyal ve diğer özlük hakları…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Muammer TOPAL’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

B- 30. maddesinin;

1- (5) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki ikinci cümlesinin,

2- (8) numaralı fıkrasının “Bu personele mali ve sosyal haklar kapsamında ayrıca bir ödeme yapılmaz.” biçimindeki son cümlesinin,

Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

C- 36. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D- 41. maddesinin;

1- (7) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin,

2- (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkralarının,

Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

E- Geçici 2. maddesinin (10) numaralı fıkrasında yer alan “(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır)” ve “…farklılık giderilinceye kadar…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

F- Geçici 10. maddesinin (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…uyarınca istihdam edilemeyecekler…” ve “…24 üncü Yasama Dönemi sonuna kadar…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

18.6.2013 gününde karar verildi.

 

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Serruh KALELİ

Başkanvekili

Alparslan ALTAN

 

 

 

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

 

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜN

 

 

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Nuri NECİPOĞLU

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

 

Üye

Erdal TERCAN

Üye

Muammer TOPAL

 

 

Üye

Zühtü ARSLAN

Üye

M. Emin KUZ

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1.12.2011 tarih ve 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun 29. maddesinin onuncu fıkrasının iptali istemine konu ikinci cümlesinde, TBMM Başkanlığınca uluslararası kuruluşlarda görevlendirilecek idari teşkilat personelinin niteliği, mali, sosyal ve diğer özlük hakları ile görevlendirme usul ve esaslarının TBMM Başkanlığınca belirleneceği hususu hüküm altına alınmaktadır. 29. maddenin iptal istemine konu olmayan onbirinci fıkrasında ise idari teşkilat kadrolarında bulunan personel hakkında bu kanunda belirtilen özel hükümler dışında 657 sayılı Kanun’un istisnai memuriyet hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmekte, yine aynı Kanun’un iptal istemine konu olmayan 26. maddesinin birinci fıkrasında ise kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde Bakanlar Kurulu kararına lüzum gösterilen hususlardan TBMM ve İdari Teşkilatla ilgili olanlar hakkında Başkanlık Divanı’nın yetkili olduğu ifade edilmektedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 1, 77, 78, 79, 80, 156, 157, 180, 181, 182 ve Ek 38. maddeleri, bu Kanuna tabi memurların yurt dışında görevlendirilmeleri ile ilgili hususları detaylı bir biçimde düzenlemekte ve tüm kamu idareleri yönünden uygulanabilir mahiyette hükümler içermektedir.

Davanın somutunda da, TBMM İdari Teşkilat Kanunu personelinin uluslararası kuruluşlarda görevlendirilmesi ile ilgili hususlardaki düzenlemelerin esasen 657 sayılı Kanun’un işaret edilen maddelerinde mevcut bulunduğu, 657 sayılı Kanuna yapılan yollama dolayısıyla, bu gibi personel hakkında da sözkonusu usul ve esasların geçerli olacağı, dolayısıyla konunun çerçevesinin ve hatta önemli ölçüde ayrıntılarının yasa ile belirlendiği, bu düzenlemelerde yer alamayacak ölçüdeki kimi teknik ve idari ayrıntıların ise TBMM Başkanlığı düzenlemesine bırakılmasında Anayasa’nın 128. maddesine aykırı bir yön bulunmadığı, esasen iptaline karar verilen “mali, sosyal ve diğer özlük hakları” sözcükleriyle ifade edilmek istenenin de salt bu gibi hallere münhasır olduğu, dolayısıyla iptal isteminin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine vardığımızdan; kuralın iptaline yönelik çoğunluk kararına katılmıyoruz.

 

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Muammer TOPAL

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

6253 sayılı Kanun’un 29. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı’nın kimi unvanlı kadrolarına atanabilmek için aranan diğer şartların yanı sıra, anılan fıkralarda yer alan ve iptali istenilen ve/veya özel ibareleriyle daha önce sadece özel sektörde çalışmış olanların da bu kadrolara atanabilecekleri öngörülmüştür.

Anayasa’nın 128. maddesinde, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği belirtilmiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının kamu kurum ve kuruluşları arasında yer aldığı T.C. Başbakanlık Devlet Teşkilatı Veritabanı listesinde belirtilmektedir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatının genel idare esaslarına göre yürüteceği kamu hizmetini memur ya da diğer kamu görevlileri eliyle görmesi gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

İptali istenen ibareler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatına, kamu hizmetine ve idareye tamamen yabancı olanların, başka bir ifade ile memur ya da diğer kamu görevlisi niteliği taşımayanların (sadece özel sektörde çalışmış olanların) atanmasına imkân sağlamaktadır.

Bu durum, genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken bir kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memur ya da diğer kamu görevlileri eliyle görülmesi gereğine işaret eden Anayasa’nın 128. maddesine aykırılık oluşturur.

Açıklanan nedenle sözü edilen ibarelerin iptali gerekir.

 

 

Üye

Mehmet ERTEN

 

 

FARKLI GEREKÇE

6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya özel” ibarelerinin iptali isteminin reddine ilişkin gerekçenin, TBMM’nin anayasada düzenlenmiş özel konum ve işlevi gözetilerek, TBMM idari teşkilatında bazı istisnai memuriyetlere atanacak yöneticiler için sadece özel sektör deneyiminin yeterli sayılması hususunda yasa koyucunun takdir hakkı bulunduğu yolundaki kabule ve ret yönündeki sonuca katılmakla beraber, gerekçenin “…Anayasa’da kamu görevlilerinin atanma usulü konusunda kanun koyucuya takdir hakkı tanındığı ve kanun koyucunun bu takdir hakkını kullanırken istisnai kadrolara atanacak personelin, öncesinde kamuda veya özel sektörde çalışmış olması arasında bir fark görmemesinin Anayasa’ya aykırı bir durum oluşturmadığı…” şeklindeki bölümüne katılmamaktayım.

İstisnai memuriyetler de tüm memurlar ve kamu hizmetlileri gibi, Anayasa’nın 128. maddesindeki esaslara tabidirler. 128. maddenin ikinci fıkrasında memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Buna göre, memuriyetlerin ilişkin olduğu asli ve sürekli kamusal görevin özelliklerine göre memur ve diğer kamu görevlisi için farklı düzenlemeler yapılması asıldır. Bir görev için geçerli olan özellikler diğer bazı memuriyetler için geçerli olmayabilir. TBMM’nin özel anayasal konum ve işlevi nedeniyle genel sekreterlik görevlerinde ihtiyaç duyabileceği istisnai memuriyet nitelikleri, İdaredeki diğer istisnai memuriyetler için geçerli olmayabilir, bunlar için farklı koşullar aranabilir. Bu konularda yasa koyucunun öngörebileceği düzenlemelerin her biri kendi amaç ve kapsamı içinde Anayasa Mahkemesinin yapacağı anayasallık denetimine tabidir.

İptali istenen kural incelenirken, inceleme konusunu aşacak ve Anayasa Mahkemesi önüne ileride gelebilecek iptal istemlerini de içerebilecek şekilde, istisnai memuriyetler için kamuda veya özel sektörde çalışmış olmak arasında bir fark bulunmadığı yolunda yapılan genelleme Anayasa’nın 128. maddesine aykırı olduğundan, gerekçenin bu bölümüne katılmıyorum.

 

 

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1.12.2011 günlü, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun 36. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının sorumluluğundaki tarihi bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile münhasıran özel ihtisas gerektiren konularda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işleri 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilir.” denilmektedir.

Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Buna göre Devletin tüm organları Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlıdır. Hukuk devleti devlet etkinliklerinin düzenle sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturmak suretiyle aynı zamanda istikrarı da sağlamaktır. Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir. Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise kuralların genel, eşit ve nesnel olmalarına bağlıdır.

Dava konusu kuralda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının sorumluluğundaki tarihi bina ve objelerin onarımları ve restorasyonları ile çevre düzenlemesine ilişkin mal ve hizmet alımları ile özel ihtisas gerektiren konularda mütalaa ve hukuki hizmet satın alma işleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri dışında tutulmak suretiyle bu işlerin Başkanlık Divanınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde yapılacağı düzenlenmekte olup, bu haliyle idareye keyfi uygulamalara neden olabilecek geniş bir takdir yetkisi verildiği gibi, aynı durumda bulunan başvurucular yönünden de hukuki güvenlik ve öngörülebilirliği sağlamaktan öte objektif olmadığı ve belirsizliğe neden olduğu açıktır.

Açıklanan nedenle, kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olup, iptali gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

FARKLI GEREKÇE

1.12.2011 günlü, 6253 sayılı Kanun’un 29. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya özel” ibaresinin incelenmesi;

Anayasa’nın 128. maddesinde Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir kamu kurumu olduğu ve genel kamu personel rejimi içinde kaldığı açıktır. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı görevlerin niteliği gereği bazı istisnai görevlere Anayasa’nın 128. maddesi çerçevesinde atama yapılmasına ilişkin düzenlemede bu kapsamda isabetsizlik görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, yukarıda belirtilen 29. maddenin (2) numaralı fıkrası ile (4) numaralı fıkrasında yer alan ibare ile ilgili kararın son paragrafındaki görüşe katılmadığımdan, farklı gerekçe ile sonucuna katılıyorum.

 

 

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ