Mehmet Ağar'ı faili meçhuller davası nedeniyle yeniden cezaevine girmekten kurtaran Anayasa Mahkemesi'nin kararının gerekçesinde, "suçsuzluk karinesine" vurgu yapıldı. Gerekçede, "Ceza hukukunda bir kişinin suçlu olarak kabul edilebilmesi için hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması gerekir. Ceza muhakemesinin evrelerinden olan soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ise kişi kesin hükümle mahkûm olmadığından suçlu olarak nitelendirilemez ve bu suç nedeniyle hakkında ceza hukuku alanına giren yaptırımlar uygulanamaz" denildi.

Anayasa Mahkemesi, Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi ve Aydın İnfaz Hakimliği ile Osmaniye İnfaz Hakimliğinin, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a, 6291 sayılı Kanun'un 1. Maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin iptali istemiyle yapılan başvuruları esastan görüşerek, karara bağladı. Yüksek Mahkeme, (a) bendinin iptal istemini "Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle" reddetti. Anayasa Mahkemesi, kanunun ilgili maddesinin (b) ve (c) bentlerinin ise iptallerine karar verdi. İptal edilen hüküm, "denetimli serbestlikle tahliye olanların yeniden soruşturma veya kovuşturma geçirmesi halinde cezaevine geri dönmelerini" öngören hükmünü içeriyor. Yüksek Mahkeme'nin iptal kararının gerekçesi Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.

-SUÇSUZLUK KARİNESİ-

Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" denildiğinin anımsatıldığı gerekçede, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan "suçsuzluk karinesi"yle, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğinin ifade edildiği kaydedildi. Suçsuzluk karinesinin hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturduğunun belirtildiği gerekçede, suçsuzluk karinesi uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ve hakkında ceza hukukunun alanına giren yaptırımların uygulanabilmesi için kesin hükümle mahkûm olmasına bağlı olduğu kaydedilen gerekçede, "Ceza hukukunda bir kişinin suçlu olarak kabul edilebilmesi için hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması gerekir. Ceza muhakemesinin evrelerinden olan soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ise kişi kesin hükümle mahkûm olmadığından suçlu olarak nitelendirilemez ve bu suç nedeniyle hakkında ceza hukuku alanına giren yaptırımlar uygulanamaz" denildi.

-DENETİMLİ SERBESTLİK HÜKÜMLÜYÜ SOSYAL HAYATA HAZIRLAR-

Gerekçede, denetimli serbestliğin hapis cezasının infazı, özgürlüğü bağlayıcı cezanın kanunlarla belirlenecek bir alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözlemleyerek cezasının koşullu salıverilmeden önceki bir yılını dışarıda geçirmesini sağlayan bir tedbir olduğunun vurgulandı. Gerekçede, denetimli serbestlikte işlenen suçun, denetimli serbestlik açısından belirleyici bir niteliğinin bulunmadığı, verilen cezanın çekilen süresinin ve iyi halli olma koşullarının arandığı kaydedildi. Gerekçede, denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması ile de hükümlülerin; yeniden suç işleme risklerinin azaltılmasının, sosyal hayata hazırlanmalarına imkân sağlanmasının, tahliye şartlarına uyumun gerçekleştirilmesinin, toplumsal kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesinin, toplumun hükümlüye olumsuz bakışının azaltılmasının ve ailesi ile görüşmesinin sağlanmasının amaçlandığı belirtildi.

-KAMUSAL YARAR ORTADAN KALKIYOR-

Gerekçede, "İtiraz konusu kurallar uyarınca hükümlüler hakkında; denetimli serbestlik kararının verilmesinden önce veya sonra, kurallarda cezalarının alt ve üst hadleri gösterilen suçları işledikleri iddiasıyla soruşturma veya kovuşturmaya başlanmış olması veya devam edilmesi hâlinde tekrar kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmeleri kanun koyucu tarafından bir tedbir olarak düzenlenmiş ise de, söz konusu kurallar bu kişilerin suçlu sayıldıkları gerekçesiyle bir yaptırım niteliğine dönüşmektedir" denildi. Düzenlemenin, denetimli serbestlikten yararlanma hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan hükümlü ve toplum lehine beklenen kamusal yararı ortadan kaldırdığının vurgulandığı gerekçede, kanunun çıkarılma amacı ile çelişen hususların ise hükümlülerin henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı suçlu olarak nitelendirilmelerine yol açtığı bunun da Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen "suçsuzluk karinesi" ile bağdaşmadığı vurgulandı. Gerekçede, itiraz konusu kuralların, ilgilileri, suçlulukları ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları olanağından ve bu olanağı yürürlüğe koyan üstün hukuk kurallarından yararlanmalarını engellediği ve hukuk devletinin ilkelerinden olan hukuki güvenlik ilkesini ihlal ettiği kaydedildi.

 

-HAPİS CEZASI ÖNCEKİ SUÇUN KALAN KISMIDIR-

 

Mehmet Ağar'ı yeniden cezaevine girmekten kurtaran iptal kararına katılmayan Anayasa Mahkemesi Üyesi Emin Kuz karış oy yazısında, hükümlünün

 

hapis cezasının, soruşturma veya kovuşturma konusu olan suçun değil, önceden işlenmiş ve mahkûmiyetle sonuçlanmış suça ilişkin kesinleşmiş yargı kararının sonucu olduğu vurgulandı. Karşıoy yazısında, işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı hakkındaki soruşturma veya kovuşturmaya devam edilen ya da hakkında yeni bir soruşturma veya kovuşturma başlatılan hükümlünün, mahkûmiyetle sonuçlanmayan suç için öngörülen cezanın infazı için değil, önceki hapis cezasının kalan kısmı için ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verileceği için suçsuzluk karinesine aykırı bir yön bulunmadığını vurguladı. Düzenlemenin ilgililerin suçlulukları ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları imkânından yararlanmalarını engellediği ve hukuki güvenliklerini ihlal ettiği gerekçesine katılmadığını belirten Kuz, karşıoy yazısında şu tespitte bulundu:

 "Ceza Muhakemesi Kanununda yer verilen hükümlerin, soruşturma açılması veya soruşturmaya devam edilebilmesi için suçun işlenip işlenmediği konusunda yeterli şüphenin bulunmasını gerektirmediği, dolayısıyla anılan tedbirin kaldırılması bakımından soruşturmanın kovuşturmadan farklı olarak ölçülülük ilkesine aykırı olduğu düşünülebilirse de, bir lütuf ve atıfet olarak öngörülen denetimli serbestlik müessesesinin kapsamını, bundan yararlanma ve sona erdirme şartlarını belirleyen yasama organının, soruşturma ve kovuşturma arasında fark gözetmeksizin, bunlara devam edilmesini yahut yenilerinin başlatılmasını denetimli serbestlik tedbirinin sona erdirilmesi için yeterli bulduğu ve toplumun ve hükümlünün yararı ile hükümlünün iyi hâlli olup olmadığının göstergesi olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu değerlendirme de ceza siyasetinin alanı içindedir ve bu hususlarda da kanun koyucu takdir yetkisini haizdir."