TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başvuru Numarası: 2013/2588

 

Karar Tarihi: 23/1/2014


İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucular

:

Nezir ÇETİN

 

 

Ahmet ÇETİN

Vekili 

:

Av. Abdullah DÜZGÜN

 

I.          BAŞVURUNUN KONUSU

1.         Başvurucular 1969 tarihinde murisleri tarafından açılan hukuk davasının hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olması ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamamalarına bağlı olarak, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.

II.       BAŞVURU SÜRECİ

2.         Başvuru, 10/4/2013 tarihinde Nusaybin Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtası ile yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.         İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4.         Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5.         Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 25/10/2013 tarihli görüş yazısı 8/11/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucular tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.

III.    OLAY VE OLGULAR

A.       Olaylar

6.         Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7.         Başvurucular murisi Derviş Çetin’in de aralarında bulunduğu bir kısım davacılar tarafından 22/9/1969 havale tarihli dilekçe ile, Nusaybin Asliye Hukuk Mahkemesinde Hazine aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmıştır.

8.         Nusaybin Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1969/105 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama sonucunda, Mahkemenin 6/6/1974 tarih ve E.1969/105, K.1974/104 sayılı görevsizlik kararı ile dosya Nusaybin Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.

9.         Nusaybin Kadastro Mahkemesinin E.1974/23 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması sırasında, Nusaybin Kadastro Mahkemesi teşkilatının kapatılması nedeniyle dosya yetkisizlik kararı verilerek Mardin Kadastro Mahkemesine devredilmiş olup, hâlihazırda Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/129 sırası üzerinde derdesttir.

B.       İlgili Hukuk

10.     12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

       “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

11.     21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       “Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir.”

12.     3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       “Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”

13.     3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.

Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan hallerde basit yargılama usulü uygulanır.

Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”

14.     3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

       “Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.

       Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.

15.     3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       “Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”

16.     3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:

       “Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.

IV.    İNCELEME VE GEREKÇE

17.     Mahkemenin 23/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 10/4/2013 tarih ve 2013/2588 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A.       Başvurucuların İddiaları

18.     Başvurucular, murisleri tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasının 1969 yılından beri sonuçlandırılmadığını, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan istifade edemedikleri gibi, bu süreçte Devlet tarafından sağlanan destekleyici ödemelerden de mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

B.       Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19.     Başvurucular, somut başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı sonlandırır nitelikte bir karar mevcut olmadığını belirtmiştir.

20.     Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususunda zaman bakımından yetkisinin 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığı belirtilerek, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi itibarıyla derdest olan yargılamanın halen sonuçlanmamış olduğunun kabul edilebilirlik incelemesinde nazara alınması yönünde görüş bildirilmiştir.

21.     Başvuru konusu dava, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte hukuk sistemimizde, yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No.2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).

22.     Açıklanan nedenlerle, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

23.     Başvurucular, 1969 tarihinde murisleri tarafından açılan hukuk davasının hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olması ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamamalarına bağlı olarak, makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

24.     Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No.2012/1049, 26/3/2013, § 18)

25.      Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

26.     Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

       “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.

27.     Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

       “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.

28.     Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 38).

29.     Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

30.     Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 40).

31.     Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No.2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

32.     Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 46).

33.     Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

34.      Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, birkaç adet taşınmaz hakkında görevli asliye hukuk mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasının kadastro tespit çalışmaları nedeniyle kadastro mahkemesine devredildiği görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 49).

35.     Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 22/9/1969 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 52).

36.     Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Cocchiarella/İtalya, B. No.64886/01, 29/3/2006, § 113; Namlı ve Diğerleri/Türkiye, B. No.51963/99, 23/5/2007, §§ 17-19; M. Ö./Türkiye, B. No.21136/95, 19/5/2005, § 25).

37.     Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde,  dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No.2012/13, 2/7/2013, § 51).

38.     Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta birkaç adet taşınmaza ilişkin tapu iptal ve tescil talebi olduğu, başvurucular murisinin de aralarında bulunduğu on üç davacı tarafından 22/9/1969 havale tarihli dilekçe ile hazine aleyhine açılan davanın Nusaybin Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1969/105 sırasına kaydının yapıldığı, belirtilen esas üzerinde yürütülen yargılama sürecinde kırka yakın duruşma yapıldığı, belirtilen süreçte yargılama evrakının ilgili kurumlardan kısım kısım talep edildiği, verilen üç keşif ara kararının icra edilmediği, müteaddit defa taraf mazeretlerinin kabul olunduğu, defalarca taraflara dosyayı tetkik etmek ve muhtelif belgelerin ibrazı hususunda mehil verildiği, dosyanın birkaç defa tetkike alındığı ve yaklaşık beş yıllık yargılama süreci sonunda 6/6/1974 tarihli celsede, taşınmazlara ilişkin kadastro tespiti yapıldığından bahisle görevsizlik kararı verilerek dosyanın Nusaybin Kadastro Mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır.

39.     Görevsizlik kararı sonrasında Nusaybin Kadastro Mahkemesinin E.1974/23 sırasına kaydı yapılan dosyanın 29/7/1974 tarihli tensip zaptı sonrasında yürütülen yargılama sürecinde, verilen üç keşif ara kararının icra edilmediği, taraf mazeretlerinin kabul olunmaya devam edildiği, defalarca taraflara bir kısım usuli işlemlerin ikmali hususunda süre verildiği, bu meyanda davacı tarafa ve hazine vekiline on dört celse boyunca benzer şekilde mehil verildiği, dosyanın müteaddit defa tetkike alındığı ve keşif için tahsisat bulunmadığından bahisle yargılamanın dört celse tehir edildiği görülmektedir. Akabinde verilen on dokuz adet keşif ara kararının yerine getirilmediği, mevsim şartları nedeniyle keşif hususu değerlendirilmek üzere yargılamanın iki celse tehir dildiği, devam eden yargılama sürecinde yeniden yargılama evrakı teminine başlanıldığı, bu süreçte dosyanın yirmi celseden fazla tetkike alındığı, taraflara veraset ilamı ibrazı ile bir kısım mirasçıları dâhili dava etmeleri ve adres ibraz etmeleri hususunda süre verildiği anlaşılmaktadır. Akabinde yirmi üç yıl süreyle bir kısım yargılama evrakının celbi ve vefat ettiği tespit edilen taraf mirasçılarının davaya dâhil edilmesi hususunun ikmaline çalışıldığı, bu süreçte özellikle iki mirasçının yurt dışı adreslerine tebligat yapılması için dört yılı aşkın bir yargılama süresinin geçtiği, belirtilen işlemlerin tamamlanması akabinde mahalli bilirkişi isim listesi teminine başlandığı, taraflara beyanda bulunmak üzere müteaddit defa mehil verildiği, dosyanın birkaç celse tetkike alınması sonrasında, 12/4/2012 tarihli celsede keşif ara kararı verildiği ancak icra edilmediği, dosyanın iki celse daha tetkike alınmasını takiben 21/2/2013 tarihli celsede tekrar, evrak eksikliğinden bahisle bunların ikmaline başlanıldığı, yargılamanın 16/8/2013 tarihli celsesinin Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/129 sırası üzerinde yapıldığı ve Nusaybin Kadastro Mahkemesi teşkilatının kapatılması nedeniyle dosyanın yetkisizlik kararı verilerek Mardin Kadastro Mahkemesine iletildiği belirtilerek taraflara tebligat yapılmasına karar verildiği ve yargılamanın 11/12/2013 tarihine tehir edildiği anlaşılmaktadır.

40.     İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle yargılama evrakının ilgili kurumlardan kısım kısım talep edildiği, ara karar gereklerinin yerine getirilmediği muhtelif celselerde taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne dair karar tesisi ile yetinildiği, celse harcı tayini gibi usuli imkânların yargılama makamlarınca kullanılmadığı, bazı usuli işlemlerin ikmali veya dosya hakkında beyanda bulunmak üzere taraflara ve taraf vekillerine defalarca kesin olmayan mahiyette süreler verilerek başka usuli işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle büyük bir bölümü Kadastro mahkemesinde geçen yargılama sürecinde, 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümleri nazara alınmaksızın, Mahkemece defalarca taraf vekillerine dâhili dava işlemleri ve tebligat adreslerinin ibrazı hususunda süreler verildiği, verilen yirmi beş keşif ara kararının muhtelif nedenlerle yerine getirilmediği ve belirtilen bu uygulamanın yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.

41.     Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu yargılamanın başlangıçta birkaç adet taşınmazı konu alan tapu iptal ve tescil davası olduğu, dosyanın,  taşınmazlara ilişkin tespit çalışması yapıldığından bahisle görevsizlik kararı verilerek Kadastro Mahkemesine devredildiği, davanın taraflarında yirmiye yakın kişinin bulunduğu, yargılamanın özellikle taşınmazın aynına ilişkin bir ihtilaf olması nedeniyle, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikme periyotları ayrı ayrı değerlendirildiğinde, özellikle Kadastro Mahkemesinde geçen yargılama sürecinde tatbiki gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken usuli işlemlerin uzun sürelerle yerine getirilmediği, bunun yanı sıra muhtelif defa dosyanın tetkike alındığı anlaşılmaktadır.

42.     3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi,  uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

43.     Özellikle büyük bir bölümü Kadastro Mahkemesinde geçen somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No.2012/12, 17/9/2013, § 58; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ümmühan Kaplan/Türkiye, 24240/07, 20/3/2012, § 22; Veli Uysal/Türkiye, 57407/02, 4/3/2008; Namlı ve Diğerleri/Türkiye, 51963/99,  05/12/2006; Nalbant/Türkiye, 61914/00,  10/8/2006).

44.     Yargılama sürecinde başvurucular dışındaki tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, yukarıda belirtilen özel usul hükümleri nedeniyle başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.

45.     Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında söz konusu kırk dört yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

46.     Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

47.     Başvurucular tarafından ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadıkları gibi taşınmazlar nedeniyle sağlanan gelir desteklerinden de mahrum kaldıkları belirtilerek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

48.     Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle her bir başvurucu lehine 250.000,00 TL maddi ve toplam 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

49.     Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.

50.     6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

       “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

51.     Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin kırk dört yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve başvurucuların yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları nazara alınarak,  her bir başvurucuya takdiren 2.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

52.     Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

53.     Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54.     Başvuruya konu yargılamanın kırk dört yılı aşkın süreyle devam etmekte olduğu ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V.       HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A.       Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B.       Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C.       Başvurucular Nezir ÇETİN ve Ahmet ÇETİN’e ayrı ayrı 2.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

D.       Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E.       Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

F.        Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G.      Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

 

23/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

 

Başkan

Alparslan ALTAN

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Celal Mümtaz AKINCI