TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başvuru Numarası: 2013/2168

 

Karar Tarihi: 23/1/2014


BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan : Serruh KALELİ
Üyeler : Mehmet ERTEN
    Zehra Ayla PERKTAŞ
    Burhan ÜSTÜN
    Nuri NECİPOĞLU
Raportör : Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucular : Serap ÇELİK
    Aktuğ ÇELİK
Vekili : Av. Akın ÇELİK

 

I.          BAŞVURUNUN KONUSU

1.         Başvurucular, hakkında kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak idare tarafından açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır sonuçlandırılmaması ve kamulaştırma sürecindeki yargılamaya bağlı belirsizlik nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.

II.       BAŞVURU SÜRECİ

2.         Başvuru, 21/3/2013 tarihinde Denizli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtası ile yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.         Birinci Bölümün Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4.         Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5.         Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/11/2013 tarihli görüş yazısı 4/12/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucular tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.

III.    OLAY VE OLGULAR

A.       Olaylar

6.         Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7.         Başvuruculara ait Milas ilçesi Ören beldesi Kaklıç mevkiinde kain 1393 parsel sayılı taşınmazın 315.12 m2’lik kısmı, Ören Belediye Başkanlığı’nın 26/3/2003 tarih ve 26 nolu kararı ile kamulaştırılmıştır.

8.         Başvurucular vekili tarafından ilgili belediye başkanlığına hitaben yazılan 7/10/2003 tarihli dilekçe ile, idare tarafından, taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve bedelin ödenmesi karşılığında idare adına tescili istemiyle dava açılması talep edilmiştir.

9.         İlgili idare tarafından 10/4/2004 tarihinde, Milas Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E.2004/254 sayılı dosyası ile kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle dava açılmış, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete geçmesi nedeniyle yapılan devir sonucunda, yargılamaya Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/420 sayılı dosyası üzerinde devam edilmiştir.

10.     Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18/4/2007 tarih ve E.2004/420, K.2007/183 sayılı kararı ile, davanın kabulü ile taşınmazın davalı idare adına tapuya tesciline ve kamulaştırma bedelinin 17.331,60 YTL olarak tespitine karar verilmiştir.

11.     Kararın temyiz edilmesi üzerine ilk derece mahkemesi hükmü Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2008 tarih ve E.2007/7649, K.2008/3588 sayılı kararı ile bozulmuştur.

12.     Başvurucular tarafından, Yargıtay bozma ilamı üzerine duruşma günü tebliğ edilmeyen dava dosyasının akıbetinin araştırılması neticesinde elektronik ortamda veya fiziken dosyanın bulunamadığı iddia edilmiş olmakla, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/6/2013 tarihli cevabi yazısında, ilgili dava dosyasına ilişkin bozma ilamının taraf vekillerine tebliğ edildiği, ancak dosyada yeterli masraf bulunmadığından bahisle yeniden esasa kaydedilmediğine ilişkin tutanak düzenlendiği, daha sonra yeniden ele alınan dava dosyasının Mahkemenin E.2013/640 sırasına kaydı yapılmak suretiyle duruşma günü tayin edildiği ve masraflar suçüstü ödeneğinden karşılanmak üzere taraflara davetiye tebliğ edildiği bildirilmiştir.

13.     Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete geçmesine bağlı olarak yapılan devir sonucunda, dosyanın Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/490 sırasına kaydı yapılmıştır.

14.     Yargılamanın 26/12/20013 tarihli son celsesi itibarıyla, başvuruya konu yargılama hâlihazırda Milas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E.2013/490 sırası üzerinde derdesttir.

B.       İlgili Hukuk       

15.     12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

       “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

16.     4/1/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. ve 11. maddeleri.

IV.    İNCELEME VE GEREKÇE

17.     Mahkemenin 23/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 21/3/2013 tarih ve 2013/2168 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

 

A.       Başvurucuların İddiaları

18.     Başvurucular, hakkında kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır sonuçlandırılmadığını, Yargıtay bozma ilamı sonrası duruşma günü taraflarına tebliğ edilmeyen dosya hakkında yaptıkları araştırma sonucunda dosyanın mahkeme kaleminde bulunmadığının bildirildiğini, dosyanın kaydına elektronik ortamda da (UYAP) ulaşamadıklarını, ayrıca kamulaştırma sürecine ilişkin olarak belirtilen yargılamaya bağlı belirsizlik nedeniyle mülkiyet haklarının da ihlal edildiğini ileri sürerek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

B.       Değerlendirme

1.         Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

19.     Başvurucular, yol ve park haline getirilen taşınmazları üzerinde yaklaşık on yıldır idarenin fiili işgalinin devam ettiğini ve kendilerinin halen hakimiyetlerinde olmayan, ancak idarenin de kendi adına tescil ettirmediği taşınmazın vergilerini ödemek zorunda kaldıklarını belirterek, kamulaştırma sürecine ilişkin olarak belirtilen yargılamaya bağlı belirsizlik nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

20.     Adalet Bakanlığı görüş yazısında, 2942 sayılı Kanunda 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ve konuya ilişkin Yargıtay içtihadı uyarınca, kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında, davanın 2942 sayılı Kanunda belirtilen yüz beş günlük süre içerisinde neticelendirilmemesi durumunda faiz ödenmesi yükümlülüğü öngörüldüğünün, başvurucuların taşınmazlarına ilişkin bedel tespit davasında da belirlenen kamulaştırma bedeli için faize hükmedilmesinin imkân dâhilinde olduğunun, ancak yargılamanın hâlihazırda derdest olması nedeniyle, başvurucuların uzayan yargılama sürecine bağlı olarak mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiası açısından başvuru yollarının tüketilmemiş olduğunun kabul edilebilirlik incelemesinde nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.

21.     Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un  45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 26).

22.     Başvuru konusu olayda, hukuki uyuşmazlığın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu ve Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediği görülmektedir. Derdest olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için, kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

23.     Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası Yönünden

24.     Başvurucular, somut başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı sonlandırır nitelikte bir karar mevcut olmadığını, zira bozma ilamı sonrasında dava dosyasının akıbetinin bilinmediğini belirtmişlerdir.

25.     Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususunda zaman bakımından yetkisinin 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığı belirtilerek, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi itibarıyla derdest olan yargılamanın halen sonuçlanmamış olduğunun nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.

26.     Başvuru konusu dava, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte hukuk sistemimizde, yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).

27.     Açıklanan nedenlerle, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

28.     Başvurucular, hakkında kamulaştırma kararı alınan taşınmazları ile ilgili olarak idare tarafından açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının yaklaşık sekiz yıldır sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

29.     Adalet Bakanlığı görüş yazısında, yargılamanın uzun sürmesindeki temel etkenin dava dosyasının Yargıtay bozma ilamı sonrasında uzun bir müddet esasa kaydedilmemesi olduğunun ve bu kapsamda 25/6/2008 tarihli bozma kararı sonrasında, dosya 7/6/2013 tarihinde esasa kaydedilmek suretiyle beş yıl üç aylık bir zaman diliminin geçtiğinin nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.

30.     Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

31.      Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

       “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

32.     Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

       “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.

33.     Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

       “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.

34.     Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).

35.     Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

36.     Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 40).

37.     Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

38.     Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 46).

39.     Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

40.      Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, bir adet taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının söz konusu olduğu görülmekle, 2942 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 49).

41.     Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. König/Almanya, B. No. 51963/99,  23/5/2007, § 24; Poiss/Avusturya, B. No. 8163/07,  2/4/2013, § 21). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucular vekilinin ilgili idareden ön karar talebinde bulunduğu 7/10/2003 tarihidir.

42.     Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 52).

43.     Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde,  dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 51).

44.     Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebi olduğu, Ören Belediye Başkanlığı tarafından 10/3/2004 havale tarihli dilekçe ile, başvurucuların da aralarında bulunduğu üç davacı aleyhine açılan davanın Milas Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/254 sırasına kaydının yapıldığı, 17/3/2004 tarihli tensip zaptı ile birlikte taraflara tebligat yapılması ve diğer usuli işlemlerin ikmaline başlanıldığı, yargılamanın 25/10/2004 tarihli celsesinin, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete geçmesine bağlı devir nedeniyle, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/420 sırası üzerinde yapıldığı, belirtilen esas üzerinde devam eden yargılama sürecinde tarafların itiraz ve talepleri doğrultusunda dört keşif icra edildiği, ayrıca bu süreçte davacı vekilinin masraf yatırması öngörülen bir celsede mazeretinin kabulüne karar verildiği ve yargılamanın 18/4/2007 tarihli celsesinde, dava konusu taşınmazın 315.12 m2’lik kısmının Ören Belediye Başkanlığı adına tescili ile kamulaştırma bedelinin 17.331,60 YTL olarak tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.

45.     İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2008 tarih ve E.2007/7649, K.2008/3588 sayılı kararı ile bozulduğu, başvuru evrakı kapsamından, bozma ilamı sonrasında 7/10/2011 tarihli tutanağa kadar dosyada usuli işlem yapılmadığı ve belirtilen tutanakta, bozma sonrasında karar düzeltme talebinde bulunulmadığı ve ilgili dava dosyasında depo edilmiş masraf olmadığından bahisle dosyanın yeniden esasa kaydedilmediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Devam eden süreçte, 7/6/2013 tarihinde dosyanın Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/640 sırasına kaydının yapıldığı ve aynı tarihte düzenlenen tensip zaptında taraflara tebligat yapılmasına ve tebliğ masraflarının ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere suçüstü ödeneğinden karşılanmasına karar verildiği, takip eden iki celsede Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, bozma kararı doğrultusunda usuli işlem tesisine başlanıldığı ve yargılamanın 26/12/2013 tarihine tehir edildiği, bu süreçte başvurucular vekilince 7/10/2013 tarihli dilekçe ile, uzun süre kaybolduğu bildirilerek esasa alınmayan ancak bozma kararından yaklaşık altmış dört ay sonra esasa alınan dosya kapsamında yapılacak yargılamanın hukuka ve hakkaniyete uygun olmayacağı belirtilerek davayı takip etmeyeceklerini bildirildiği görülmektedir. Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin faaliyete geçmesine bağlı olarak yapılan devir sonucunda, dosyanın Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/490 sırasına kaydının yapıldığı ve duruşmasının 13/2/2014 tarihine ertelendiği anlaşılmaktadır.

46.     Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi,  uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

47.     Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken unsurlardan biri ilgili makamların tutumu olup, yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanabileceği gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden de ileri gelebilir.

48.     İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, Milas Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/254 ve Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/420 sayılı yargılama dosyaları kapsamında, usuli işlemlerin icrasında genel olarak gereken özenin gösterildiği, ilk derece mahkemesinde geçen yaklaşık üç yıllık yargılama sürecinde toplamda dört defa keşif icra edilerek bilirkişi raporu temin edildiği anlaşılmaktadır. Kanun yolu Mahkemesinde geçen yargılama süresinin ise bir yılın altında olduğu görülmektedir. Ancak 25/3/2008 tarihli bozma ilamı sonrasında dosyanın masraf yokluğundan bahisle 7/6/2013 tarihine kadar geçen beş yıl iki ayı aşkın süre boyunca esasa kaydedilmediği, bu suretle usuli işlem yapılmadığı ve belirlenen hususun yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, dava dosyasının masraf yokluğu nedeniyle esasa kaydedilmediğinin 7/10/2011 tarihli tutanakla saptanmasına rağmen, 7/6/2013 tarihine kadar esasa kaydedilmeksizin bekletildiği, ancak aynı tarihli tensip zaptında taraflara tebligat işlemlerine başlanılmasına ve tebliğ masraflarının ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere suçüstü ödeneğinden karşılanmasına karar verildiği görülmektedir.

49.     Başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.

50.     Davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında ve özellikle tamamen yargısal makamların hareketsizliğiyle geçen beş yıl iki ayı aşkın yargılama periyodu nazara alındığında, söz konusu on yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

51.     Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

52.     Başvurucular, başvuruya konu yargılama dosyasında bulunan 23/5/2005 tarihli bilirkişi raporu nazara alınarak kamulaştırma bedeli yerine geçecek şekilde ödeme yapılmasını ve adil yargılanma ile mülkiyet haklarının ihlal edilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

53.     Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.

54.     6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

       “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

55.     Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin on yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya takdiren 6.350,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

56.     Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesi ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

57.     Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

58.     Başvuruya konu yargılamanın on yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V.       HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A.       Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B.       Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C.       Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D.       Başvurucular Serap ÇELİK ve Aktuğ ÇELİK’e ayrı ayrı 6.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

E.       Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

F.        Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

G.      Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

H.       Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

 

23/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

Başkan

Serruh KALELİ

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Burhan ÜSTÜN

Üye

Nuri NECİPOĞLU