Gürbüz Özaltınlı, kalemi çok kuvvetli bir yazar, eğer her gün yazmaya başlasa çok kısa sürede kesinlikle Türkiye’nin en çok okunan ve en çok konuşulan yazarlarından biri olacağına emin olduğum bir isim.

Kısa zamanda unutulmaz yazılar yazdı.

Onunla “yazarlık hâlleri” üzerine dertleşmemiz sırasında, daha geniş kesimleri ilgilendiren ve mutlaka tartışılması gereken bir konuyu vurguladı.

“AKP ve Kürt meselesi.”

Bu konuda aramızdaki görüş ayrılığı çok önemli değil, önemli olan bugün Türkiye’nin ciddiyetle analiz etmesi gereken “AKP-Kürt meselesi” ilişkisinin her yönüyle teşrih masasına yatırılması.

Haklı çıkmaya uğraşmadan, doğruyu bulmaya çabalayarak bu meselenin dürüstçe incelenebileceği bir mecra açılabileceğini düşünüyorum.

Umarım tartışmaya katılanların sayısı da, seviyeyi düşürmeden artar.

Gürbüz’ün “koşullar oluştuğunda AKP’nin savaşı bitirme iradesi göstereceği” düşüncesini paylaşanların epey kalabalık olduğunu sanıyorum.

Ben artık öyle düşünmüyorum.

Karşılıklı olarak bu konudaki görüşlerimizi açıklarken AKP’nin bugün durduğu yeri de sanırım daha bir net şekilde ortaya çıkartabiliriz.

Bunun da ortaya çıkması gerekiyor zaten.

AKP’nin geçmişteki, özellikle referandum öncesindeki fikirleri ve duruşu ile bugünkü duruşu arasında büyük farklar var, bu fark da siyasi bir tercihten kaynaklanıyor bence.

Niye böyle düşündüğümü anlatmaya önce en basit ve görünür nedenlerle başlayayım izninizle.

Sizce, Kürt meselesini çözmek ve savaşı bitirmek isteyen bir başbakan, İdris Naim Şahin’i İçişleri bakanı yapar mı?

Ya da artık çok iyi tanıdığımız Şahin’i bir başbakan hangi amaçla İçişleri bakanı yapar?

“Kürt meselesini çözecek koşulları” hazırlaması için mi yoksa “Türk-İslam sentezi” doğrultusunda ülkeyi tam anlamıyla kutuplara ayırmak için mi?

Ülkeyi kutuplara ayırarak, Kürt meselesini çözmek ya da çözecek şartları hazırlamak mümkün müdür?

Savaşı bitirecek koşulların hazırlanmasını isteyen biri, bir işkenceciyi göreve getirip, ona sonuna kadar sahip çıkar mı?

Uludere katliamından sonra Başbakan’ın ve İçişleri Bakanı’nın sözleri, “savaşı bitirecek koşuların” oluşmasına yardım mı etti?

Uludere’de “başka hangi aktörlerin iktidar tutkusu” AKP iktidarını böylesine zalimane ve gaddar davranmaya itti?

Erdoğan ve AKP Kürt açılımını başlattığında “başka aktörlerin iktidar tutkusu” yok muydu, o “aktörler” AKP’ye savaşı bitirecek koşulların oluşmasında yardım mı ediyordu, CHP’nin çok daha devletçi, “askerî vesayetin” çok daha güçlü olduğu o dönemde savaşı bitirecek “koşulları” oluşmuş gören AKP, nasıl oluyor da kendisi bu kadar güçlenmişken şimdi “başka aktörlerin” kararına bırakıyor kendi iradesini?

Güçlendikçe gücü mü eksiliyor AKP’nin?

Bugün askerî vesayet epey geriledi, CHP çözüme çok daha yardımcı bir görüntüde, peki biz hangi aktörlerden şikâyetçiyiz?

MHP mi, MHP hep aynıydı, onda bir değişim yok.

PKK mı?

Eğer “savaşı bitirme iradesinin gösterileceği” koşulların PKK tarafından yaratılmasını bekliyorsak, ben çok uzun bekleyeceğimiz kanaatindeyim.

PKK yönetiminin barıştan hiçbir çıkarı yok, altmış yaşına gelmiş, hayatının büyük bölümünü dağda geçirmiş, bugün binlerce silahlı insana hükmeden, milyarlarca avroluk bir servetin kontrolünü elinde tutan bu insanlara barışın vaat edeceği ne var?

Bugün sahip oldukları iktidardan daha büyük bir iktidar vaat edebilir misiniz?

Ancak onlara toprak vermekle mümkün bu.

PKK yönetimini barışa ikna etmek için onlara “tek parti rejimiyle” yönetecekleri bir toprak verilebilecek koşullar oluşana kadar bekleyecek miyiz?

Kürt meselesinin çözümü ve barışın gelmesi “PKK yöneticilerinin iki dudağı” arasında mı?

Çözümü PKK’dan bekleyeceksek bu hükümetin görevi ne?

PKK olsa da olmasa da, savaş olsa da olmasa da, ortada yüz yıldır duran bir Kürt meselesi var.

“Kürtlerle Türkler aynı ülkede yaşıyorlar ama aynı haklara sahip değiller.”

Meseleyi çözmek, bu denklemi değiştirmekle mümkün.

Benim sorum şu, AKP bu denklemi değiştirmek için bugün ne yapıyor?

AKP, Kürt meselesini çözmek değil PKK’yı yenmek istiyor bence.

Yense de Kürt meselesi çözülmez, eşitlik olmadığı sürece o mesele orada durur.

Bugün AKP’li Kürtlerin de arasında bulunduğu Kürt halkının çok haklı talepleri var, bu talepler siyaset alanında, siyasi kararlarla karşılanabilir ancak.

AKP, bu doğrultuda karar almayı bırakın, ortamı yumuşatacak bir çift laf bile etmiyor, tam aksine gerginliği arttırıyor, “şiddet dilini” kullanıyor ve şiddeti olağanlaştırıyor.

Bu, başka “aktörlerin” baskısından değil, sadece Erdoğan’ın kendi tercihinden, siyasi ikbalini “Türk-İslam sentezi” ekseninde toplumu bölmekte görmesinden kaynaklanıyor.

Benim görüşüm bu.

Yanılıyor olabilirim, AKP benim bugün gördüğümden daha barışçı ve daha demokrat bir siyaset izliyor olabilir, o siyasetin ne olduğunu anlatan herkesi dinlemeye de hazırım.

[email protected]