Gizli tanık için üç temel şart
Sözleşmeni 6/3 maddesine göre
1-Tanığın kimliğinin gizli tutulması için haklı bir sebep bulunması,
2-Mahkeme tarafından gizli tanığın ifadesinin, mahkumiyet kararı verilmesi için tek veya esaslı unsuru olup olmadığına karar verilmesi,
3-Verilen mahkumiyet kararının yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması yahut bu ifadenin mahkumiyet kararının ana dayanağını teskil etmesi gereklidir.
KURIER ZEITUNGSVERLAG UND DRUCKEREI GMBH v. AVUSTURYA
KARARIN KISA ÖZETİ
Çete çatışması davasında gizli tanığın ifadesi adil yargılamayı
etkilememiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ellis ve Simms ve Martin - Birleşik Krallık (başvuru no.
46099/06 ve 46699/06) davasına ilişkin kararında oybirliğiyle başvurunun kabul edilemez
olduğunu beyan etmiştir. İşbu karar nihaidir.
Dava, başvuranlar aleyhine gizli tanığın ifadesine izin verilmesi kararı sonucunda,
başvuranların, adil olmayan bir yargılama sonucu mahkum edildiklerine dair şikâyetlerine
ilişkindir.
Başlıca Olaylar
Başvuranlar, Marcus Ellis, Rodrigo Simms ve Nathan Antonio Martin, sırası ile 1980, 1984
ve 1978 doğumlu olup, İngiliz vatandaşlarıdırlar ve su anda tutuklu bulunmaktadırlar.
Ocak 2003’te, Birmingham’da bir kuaför salonunda yapılan parti çıkısında çıkan çatışmada
iki genç bayan öldürülmüş, diğer ikisi ise yaralanmıştır. Çatışmanın çeteyle ilişkisi olduğu ve
soruşturmaya konu olan davanın bu çatışmanın Burger Bar çetesi üyeleri tarafından intikam
saldırısı olarak rakipleri Johnson Crew çetesi üyelerine karsı yapıldığı konusunda şüphe
bulunmamaktaydı. Çatışmanın mağdurları, her iki çetenin de üyesi olmayıp, çapraz ateş
arasında kalmış kişilerdi.
Başvuranlar, gerçeklesen bu olay nedeniyle adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs
eylemleri ile suçlanmışlardır. Soruşturma, cep telefonu sinyalleri ile yer tespiti dahil,
başvuranlar tarafından yapılan telefon konuşmalarına ve çatışmada kullanılan aracın satın
alınmasına ilişkin delillere dayandırılmıştır.
Çatışmaya tanık olan kişiler genellikle intikam alınması korkusu ile ortaya çıkmak
istememişlerdir. Sadece beş görgü tanığı olay hakkında ifade vermeyi kabul etmiş ancak
kimliklerinin açıklanmasını istememişlerdir. Yargılama sırasında, görgü tanılarından biri olan
“Mark Brown” adlı kişi, ates edilen arabada Bay Ellis ve Bay Martin’i gördüğünü iddia
etmiştir. Görgü tanıklarının özgeçmiş bilgileri savcılık tarafından açıklanmıştır. Mark
Brown’un Johnson Crew çetesinin bir kolu ile bağlantısı olduğu ve arabadaki kisilerden üçüne
karsı kin beslediği ortaya çıkmıştır. Ayrıca Mark Brown’un sabıka kaydı ve daha önce çekmis
olduğu hapis cezasının süresine ilişkin detaylar da açıklanmıştır.
Yargılamayı yürüten hakim, kendisine yargılama esnasında takma isim olarak Mark Brown
adı verilen kisinin durusmada gizli tanıklık yapmasına izin vermistir. Hakim, Mark Brown’un
kimliğinin açıklanması halinde, hem kisisel açıdan hem de ailesi açısından intikam korkusu
hissetmesinin süphesiz olduğunu kaydetmistir. Hakim, Mark Brown’un ifadesinin davaya
sağlayacağı desteği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin adil yargılanma hakkına iliskin
ilgili içtihadını dikkate almıstır. Hakim, bu kararı verirken olayla ilgisi bulunan farklı
menfaatleri yakından incelemistir. Bu inceleme esnasında, Hakim, bir yandan suçluların
yargılanıp cezalandırması hususunda toplumun ve mağdurların menfaatini, diğer yandan
tanığın dava nedeniyle uğrayabileceği zararlara karsı korunma menfaatini, ayrıca sanığın
uygun sekilde kendini müdafaa edebilmekteki menfaatini dikkate almıstır. Mahkeme, Mark
Brown’un davasında, basvuranların avukatlarının detaylı bir çapraz sorgulama yapmalarına
olanak sağlayacak tanık hakkında kapsamlı açıklamanın mevcut olduğunu belirtmistir.
Dolayısıyla Hakim, yargılamayı yürütmeye devam etmis ve daha fazla açıklamanın mevcut
olmasını takiben savunma makamının talebi üzerine bu kararını birçok kez yeniden
değerlendirmistir.
Mark Brown tanık kürsüsüne çıkmadan önce, hakim jüriye Mark Brown’un gizli tanıklık
yapmasının savunma makamını kısıtladığını bildirmistir. Sorusturmaya konu olan davanın
sonucunda, yargılamayı yürüten hakim, basvuranlarla ilgili çözülmesi gerekli bir durumun
olmadığını ileri süren savunma talebini reddetmistir. Hakim, ayrıca Mark Brown’un günlerce
etkin sekilde çapraz sorgulamaya tabi tutulduğunu belirtmis ve jüriyi Mark Brown’un
ifadesini dikkate almaya yöneltecek, basvuranların çatısmaya karıstığına isaret eden baskaca
yeterince delilin bulunduğu sonucuna varmıstır. Yargılamayı yürüten hakim, jüriye sunduğu
yargılama özetinde ve açıklamalarında, Mark Brown’un ifadesinin zayıf yönlerinin altını
çizmiş ve Mark Brown’un güvenilirliğinden şüphe edilmesi veya Mark Brown’un ifadesinin
dışında başvuranların çatışmaya karıştıklarına dair başkaca delillerin bulunduğundan tatmin
olunması halinde, Mark Brown’un ifadesinin göz ardı edilmesini söylemiştir.
Mart 2005’te, başvuranlar suçlu bulunmuş ve müebbet hapis cezasına mahkum edilmişlerdir.
Temyiz talepleri ise ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama ve verilen hükmü
onaylayan Temyiz Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
Şikâyetler ve usul
Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 14 Kasım 2006 tarihinde yapılmıştır.
Başvuranlar, 6 §§ 1 ve 3 (d) maddelerine dayanarak, Mark Brown’un gizlilik talebinin ve
mahkemedeki sözlü ifadesinin kabul edilmesi sonucu, kendileri aleyhine ifade veren bir
tanığa soru sorma hakları dahil olmak üzere, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddiasıyla şikâyetçi olmuşlardır.
Mahkeme’nin kararı
6 §§ 1 ve 3 (d) (adil yargılanma) maddeleri
Mahkeme, Al-Khawaja ve Tahery – Birlesik Krallık (Büyük Daire), no. 26766/05 ve
22228/06, 15 Aralık 2011 davasında, tanık bulunmaması bağlamında (gizli tanıklara karsılık
olarak), yakın zamanda 6 § 3 (d) maddesinin sartlarını incelediğini belirtmistir. Bu davada
Mahkeme, 6 § 3 (d) maddesi uyarınca, bir kimse hakkında mahkumiyet kararı verilmeden
önce aleyhine olan tüm delillerin aleni yapılan durusma esnasında kendi bilgisine sunulması
gerektiğini ve böylece bu delillere itirazda bulunma olanağı verilmesi gerektiğini açıklamıstır.
Bu ilkeye iliskin istisnalar mevcut olmakla birlikte, bu istisnalar savunma hakkının
kısıtlanmasına neden olmamaktadır.
Mahkeme, Al-Khawaja ve Tahery davasına konu olan, tanığın duruşmada hazır
bulunmamasından ve mevcut davada olduğu gibi gizli tanıklıktan kaynaklanan problemlerin
ilke olarak farklı olmadığını gözlemlemiştir. Temel ilke, davalıların, kendileri aleyhine ileri
sürülen delillere etkin bir şekilde itiraz etme imkanlarının bulunması gerekliliğidir. Ancak,
Mahkeme, yargılamalarda, savunma makamının tanık beyanlarına itiraz edebilmesine ilişkin
belirli kısıtlamaların iki davada farklılık gösterdiğini ve farklı uygulamaların bu nedenle
ortaya çıktığını belirtmiştir. Tanığın duruşma esnasında hazır bulunmamasından farklı olarak,
gizli tanıklar, ifadelerindeki tutarsızlıklardan ötürü kendilerine baskı uygulayabilecek
savunma avukatı ile yüz yüze gelmektedirler. Gizli tanıklık durumunda, hakim, jüri ve avukat
sorgulama yöntemiyle tanıkların hareketlerini gözlemleyebilme, dürüstlükleri ve
güvenilirliklerine iliskin fikir sahibi olma olanağına sahiptirler. Gizli tanık ile ilgili bilgilerin
kapsamının, ayrıca savunma makamı üzerindeki kısıtlamanın derecesinde de etkisi
olmaktadır.
Mahkeme, Al-Khawaja ve Tahery davasındaki ulastığı sonucu dikkate alarak, gizli tanıklığa
iliskin davalarda 6 § 3 (d) maddesi uyarınca üç sartın bulunması gerekliliğine hükmetmistir.
Dolayısıyla gizli tanığın bir davada kabul edilebilmesi için ilk olarak, tanığın kimliğinin gizli
tutulması için haklı bir sebep olması; ikinci olarak, Mahkeme tarafından gizli tanığın
ifadesinin, mahkumiyet kararı verilmesi için tek veya esaslı unsuru olup olmadığına karar
verilmesi; üçüncü olarak, verilen mahkumiyet kararının yalnızca gizli tanığın ifadesine
dayanması yahut bu ifadenin mahkumiyet kararının ana dayanağını teskil etmesi gereklidir.
Bu üç şartın gerçekleşmesi durumunda, Mahkeme, verilen ifadenin güvenilirliğinin adil ve
uygun bir şekilde değerlendirilmesine olanak tanımak için, etkin yargılama usulüne iliskin
tedbirler dahil olmak üzere yeterli dengeleyici unsurların mevcut olduğu kanısındadır.
Bu davada Mahkeme, çeteyle ilgili suçun soruşturulmasında açık kamu yararı olduğunu ve
tanıkların gizli olarak ifade vermelerine izin verilmesinin bu tür sorusturmalarda kolaylık
sağlayacak önemli bir araç olduğunu vurgulamıştır. Mark Brown’un kimliğinin açıklanması
halinde kendisinden intikam alınmasından korkması durumu tartısma götürmez bir gerçektir
ve bu nedenle Mahkeme, Mark Brown’un gizli tanıklık etmesine izin verilmesine iliskin haklı
sebeplerin bulunduğunu kabul etmistir.
Delilin tek ve esaslı olma niteliği ile ilgili olarak Mahkeme, olaydaki diğer delile atıfta
bulunmustur. Mahkeme, somut olayda Mark Brown’un ifadesinin “tek delil” olmadığını
ancak, yargılamayı yapan hakimin de belirttiği gibi, en azından bazı basvuranlar açısından bu
ifadenin esaslı nitelikte olabileceğine dair bir ihtimal olduğunu belirtmistir.
Bu nedenle, Mark Brown’un ifadesinin güvenilirliğine iliskin adil ve uygun değerlendirmeyi
sağlamak için mevcut dengeleyici unsurların incelenmesi gerekli olmustur. Mahkeme,
yargılamanın birçok yönüne atıfta bulunmustur. İlk olarak, Mahkemeye göre, basvuranların
avukatları, hakim ve jürinin, Mark Brown’un ifadesini görüp duyabildikleri ve yargılama
boyunca tavırlarını gözlemleyebildikleri göz önünde bulundurulduğunda, Mark Brown’un
ifadelerinin güvenilirliğine iliskin kendi değerlendirmelerini yapabilmislerdir. İkinci olarak,
yargılamayı yapan hakim, her seferinde benzer konulara iliskin detaylı bir inceleme yürüterek
ve adil yargılanma gereğini dikkate alarak, birçok kez Mark Brown’un gizli tanıklığının kabul
edilmesi hakkında karar vermistir. Üçüncü olarak, hakim, çatısmada yer alan basvuranlar ile
ilgili olarak bağımsız delil bulunmasının gerektiğini vurgulamıstır. Dördüncü olarak, jüri,
hakim tarafından Mark Brown’un tanıklık etmesi hususuna temkinli yaklasması konusunda
uyarılmıs ve hakim, savunma makamı üzerindeki kısıtlamalar ve destekleyici delil
gereksinimi hususunda kendilerine bilgi vermistir. Besinci olarak, Mark Brown hakkında bu
çapraz sorgulama esnasında kullanılabilecek ve kapsamlı bir materyal olusturabilecek önemli
bilgiler açıklanmıstır. Son olarak, Mark Brown’un etkin çapraz sorgulaması gerçekten
yapılmıstır. Mahkeme, basvuranların, Mark Brown’un ifadesinin güvenilirliğine etkin bir
sekilde itiraz edebildikleri sonucuna varmıstır.
Mahkeme dolayısıyla, basvuranların yargılamalarında jürinin, Mark Brown’un ifadesinin
güvenilirliğini adil ve uygun bir sekilde değerlendirdiğinden tatmin olmustur. Bu nedenle,
basvuranların sikayetlerini reddetmis ve davanın kabul edilemez olduğunu beyan etmistir.