Aydın Engin

Ben bildiğime göre devletin en tepesinde oturanın da mutlaka bilmesi gerekir. Bir devlet uluslararası bir sözleşmeye imza atıp mühür basmışsa onu uygulamakla yükümlüdür. O imzayı atıp mührü basan siyasal iktidar değişse de bu zorunluluk sürer.
Kuşkusuz iktidara gelen bir siyasal güç kendinden önce imzalanan uluslararası sözleşmeleri beğenmeyebilir; yanlış bulabilir, şiddetle karşı çıkabilir. Ancak bu durum onun imza ve mührün getirdiği yükümlülüklerden kendiliğinden kurtulması anlamına gelmez. Yapabileceği, yapması gereken o sözleşmeye konan devlet imzasını ve mührünü iptal etmek için parlamentodan (kendi kafasından değil, o sözleşmeyi zamanında onaylamış olan parlamentodan) yeni bir karar çıkarmak, sözleşmenin öteki taraflarına bilgi vermektir. Ancak ondan sonra bu yükümlülük ortadan kalkar.
Buna siyasal literatürde “devlette devamlılık ilkesi” denir.
Tamam mı?

***

Peki, durup dururken bu uyarı nerden ve neden gerekti?
AKP’nin Reis’inin son dönemde Türkiye ile Avrupa arasında sık sık patlak veren sorunlardaki tutumundan, tavrından gerekti...
Avrupa derken, üyelik görüşmeleri sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği (AB), Türkiye’nin kurucu üye olarak yer aldığı Avrupa Konseyi, onun bir kuruluşu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, içinde TBMM’den milletvekillerinin de yer aldığı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKMP) gibi kurumları kastediyorum.
AKP iktidarı son dönemde bu kurumlarla bazı zorluklar, bazı çelişkiler, bazı gerginlikler yaşıyor ve AKP’nin Reis’i bu durumlarda “Paşa gönülleri bilir... Kusura bakmasınlar biz bildiğimizi okuruz... Böyle olmaz, o zaman herkes kendi yoluna gider” gibi alışılmadık çıkışlarla, diplomasi dilinde kullanılmayan cümleleriyle dikkati çekiyor...
Bu “dikkat çeken” tavır bazı soruları da birlikte getiriyor.
Bu sorulardan biri bugünlerde sık sık dillendiriliyor ve önümüzdeki dönemde mutlaka cevaplanması gerekecek.
Soru: Türkiye, Avrupa Konseyi’nin bir kuruluşu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına uyacak mı, yoksa uymayabilecek mi?

***

Bu soru durup dururken sorulmuyor.
Yakından izleyenler biliyordur; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önümüzdeki günlerde (belki de önümüzdeki birkaç gün içinde) tutuklu gazetecilerle ilgili bir karar verecek. Mahkeme kısa süre önce bu davaları öncelikle ele alacağını açıklamıştı. Dolayısıyla “önümüzdeki günlerde” vurgusu bir tahmin değil; bir gerçek, bir “kesin bilgi”.
AİHM’nin tutuklu gazetecilerle ilgili kararının ne olacağını elbette bilmiyoruz.
Gazetecilerin tutuklu yargılanmasında hukuksal bir sakınca olmadığı yönünde bir karar verirse AKP’nin Reis’i olsa olsa haklı çıktığını ilan ederek kostaklanır.
Amaaaaa.
Ama ya AİHM, tutuklu gazetecilerle ilgili “hak ihlali kararı” verir ve derhal serbest bırakılmalarına, yargılanmalarının tutuksuz devam etmesine karar verirse ne olacak?
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altında kapı gibi devlet mührü ve imzası var. Keza o sözleşme bağlamında kurulmuş AİHM kararlarının da Türkiye’nin ulusal yasalarının üstünde olduğunu kabul ettiğine ve mahkeme kararlarına uyacağına ilişkin de kapı gibi devlet mührü ve imzası var.

***

Bildiklerinizi mi yineledim.
Öyle olsun.
Ben sadece yumurta kapıya gelmeden hatırlatmak istedim.
AKP iktidarının ve onun her şeyi olan Reis’inin uluslararası hukukla sınavı var. Hem de yakında...

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/758982/AKP_Reis_i_AiHM_sinavi_esiginde....html