İnsan hakkı ihlallerinin gündemden düşmediği bu günlerde (bu coğrafyada her zaman gündemdeki yerini korumuştur) Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’ne gelen ve hatta komisyonlar tarafından raporları yazılmış olup gündeme alınan bir tasarı ve bu tasarının ön gördüğü bir takım değişikliklerden bahsetmek istiyorum.


Söz konusu tasarı daha önce 25 Nisan 2014 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile TBMM Başkanlığı’na sunulmuş olup, o tarihten sonra girilen yoğun seçim süreçleri, uzun süreler TBMM’nin çalışmaması gibi sebeplerle TBMM Genel Kurulu’nun gündemine gelmemişti.

Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan bu tasarı “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye (Sözleşme) Değişiklik Getiren 15 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair” dir. 

Konuyu daha iyi anlayabilmek adına söz konusu protokolden bahsetmekte fayda var. Söz konusu protokol Avrupa Konseyi bünyesinde 24 Haziran 2013 tarihinde imzaya açılmış ve Türkiye Cumhuriyeti adına 13 Eylül 2013 tarihinde imzalanmıştır. Ancak henüz onaylanmamıştır. Bu protokol bir anda ortaya konulmamıştır. Protokolün oluşumunda bir dizi toplantı ve deklarasyon etkili olmuştur. 

Bunlar: 19-20 Nisan 2012 tarihlerinde Brighton’da düzenlenen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geleceği konulu Yüksek Düzeyli Konferans’ta kabul edilen deklarasyon, 18-19 Şubat 2010’da Interlaken’de, 26-27 Nisan 2011 tarihlerinde düzenlenen konferanslarda kabul edilen deklarasyonlar, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından 26 Nisan 2013 tarihinde kabul edilen 283 no’lu Görüş (2013)’tür. Protokol temelde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin, Avrupa’da insan haklarının korunmasındaki egemen rolünü sürdürebilmesinin temini ihtiyacından doğmuştur.

Söz konusu protokolden kısaca bahsettikten sonra ayrıca getirilen değişikliklerden de bahsedelim. 

Protokol’un 1’inci maddesi ile getirilen değişiklikle Sözleşme’nin önsözüne şu ibare eklenmiştir:

“İkincillik ilkesi uyarınca, işbu Sözleşme ve Protokollerinde tanımlanmış hak ve özgürlükleri koruma sorumluluğunun öncelikli olarak Yüksek Sözleşmeci taraflara ait olduğunu, ve Yüksek Sözleşmeci tarafların bunu yaparken işbu Sözleşme ile kurulmuş olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin denetleyici yargı yetkisine tabi bir takdir marjına sahip olduklarını teyit ederek,” 

Bu düzenlemenin Sözleşme’nin giriş metnine eklenmesinin, AİHM’in ikincil özelliğinin altının çizdiği açıktır.

Protokolün 2’nci maddesi ile Sözleşme’nin 21’inci maddesine ek olarak şu ibare getirilmiştir: “22. maddeye ek olarak adaylar, üç adaylı listenin Parlamenter Meclisi tarafından talep edildiği tarih itibariyle 65 yaşını doldurmamış olmalıdır.” 

Bu ibare ile AİHM Yargıçlarına adaylık aşamasında 65 yaş sınırı konulmuştur. Bu düzenlemenin gerekçesi olarak da Mahkemeye seçilecek yargıçların görev sürelerini mümkün olduğunca tamamlamaları gösterilmiştir. 

Protokolün  3’üncü maddesi ile getirilen değişiklikle Sözleşme’nin 30’uncu maddesinde yer alan “davanın taraflarından birinin itiraz etmemesi halinde” ibaresi çıkartılmıştır.

Bu düzenleme ile eğer Daire önünde görülmekte olan dava, Sözleşme ve Protokollerinin yorumu konusunda ciddi bir sorun doğuruyorsa ya da bir sorunun çözümü Mahkeme tarafından daha önceden verilmiş bir karar ile çelişme yaratabilecekse, Daire, daha karar vermemiş olmak kaydıyla, başvurudan elçekerek dosyayı Büyük Daire’ye gönderebilir.

Davanın taraflarından herhangi birinin itirazları artık bu duruma etki edemeyecektir. Sözleşmenin yorumu açısından önem taşıyan davalar bu sayede Büyük Daire’ye daha kolay götürülebilecektir.

Protokolün 4’üncü maddesi ile getirilen değişiklikle Sözleşme’nin 35’inci maddesinin 1. paragrafında yer alan “altı aylık süre içerisinde” ibaresi, “dört aylık süre içerisinde ibaresi ile değiştirilmiştir.

AİHM’e yapılan bireysel başvuruların kabul edilebilirlik koşullarını düzenleyen Sözleşmenin işbu 35’inci maddesinde yapılan bu önemli değişiklik AİHM’e başvuru süreleri 2 ay daha kısalıyor ve 4 ay oluyor. Bunun gerekçesi iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve üye ülkelerdeki benzer süreler olarak gösteriliyor. Bu önemli bir gelişme olup bu gelişmeden haberdar olunmaması halinde birçok hak kaybı ortaya çıkabilecektir. Bunun önüne geçmek için onaylanması an meselesi olan bu düzenlemeyi yakından takip etmek ve bu bilgiyi mümkün oldukça çok kişiye yaymak gerekmektedir. Zira AİHM kapısına dayanan şahıslar hali hazırda birçok mağduriyetle karşı karşıya kalmış ve kendi ulusal Adalet Sistemlerinden aradıklarını bulamamış, son bir umutla AİHM’e başvuru yapan şahıslardır. Protokol’ün getirdiği yeni düzenlemelerin gözden kaçırılması durumunda büyük 
hak kayıpları yaşanacaktır.

Protokolün 5’inci maddesi ile getirilen değişiklikle ise yine Sözleşme’nin 35’inci maddesinin 3. paragrafının b bendinde yer alan “ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemiş hiçbir dava bu gerekçe ile reddedilmez.” ibaresi silinmiştir.

Bu da bir diğer önemli değişiklik olup yapılan bu düzenleme ile Başvurucu önemli bir zarar görmüş olmasa da ulusal mahkeme tarafından dava gereğince incelenmediyse AİHM bu başvuruları reddedemiyordu. Ancak söz konusu ibarenin kaldırılması ile artık ulusal mahkeme tarafından gereğince incelenmemiş olan davalar neticesinde yapılan başvurular da AİHM tarafından Başvurucunun önemli bir zarar görmemesi gerekçesine dayanılarak reddedilebilecek. “Önemsiz Zarar” kriterinin daha etkin kullanılabilmesi için bu düzenleme getirilmiştir.

Diğer değişiklikleri protokolün Orijinal dilde ve Türkçe yazılmış versiyonlarından inceleyebilirsiniz.

Tasarı şu anda Dışişleri Komisyonu (Esas Komisyon), Adalet Komisyonu (Tali Komisyon) ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu (Tali Komisyon)’a gönderilmiş olup ve hatta Dışişleri Komisyonu’nun raporu dahi tamamlanmıştır. Rapor, tasarının hiçbir değişiklik yapılmadan OYBİRLİĞİ ile kabul edilmesi yönünde görüş vermiştir. Komisyonda oybirliği ile karar çıkmış olması Genel Kurulda’da tasarının tartışılmadan olduğu gibi kabul edileceğine dair işaret vermektedir.

Protokolün genel çerçevesi; AİHM’in iş yükünün azaltılırken, niteliğinin ve etkinliğinin arttırılmak istendiğini açıkça ortaya koyuyor. Tabii AİHM’in bu durumda insan hakkı ihlallerinin giderilmesi konusundaki etkinliğinin zayıflaması da muhtemel ve bu düzenlemenin doğuracağı avantaj ve dezavantajlar zamanla netleşecektir.

Av. Emrah ŞAHİN

adaletbiz.com