AB’nin Türkiye’yi konu alan 2010 İlerleme Raporu’nun gelişmeleri olumlu gördüğü alanlar arasında iki başlık özellikle dikkat çekiyor. Bunlar yargı reformu ve ordu üzerindeki sivil denetimin artması. Yargı reformuyla başlayalım. Rapor, “yargı” başlığında “ilerleme sağlandığını” belirterek, baştan geçer bir not veriyor.

AB İLERLEME RAPORU (3)

HSYK İÇİN ÇOK KUVVETLİ DESTEK

AB, Adalet Bakanı’nın yine HSYK’ya başkanlık etmesini, soruşturma izinlerinin bakanın onayına tabi olmasını çekinceyle kayda geçse de, bu bölümün genel tonu olumlu bir hava yansıtıyor.

Bu çerçevede Cumhurbaşkanı’nın HSYK’ya doğrudan 4 üye atamasının yürütmenin kurul üzerindeki etkisini artıracağı yolundaki kaygıların konu edilmediğini, ayrıca HSYK seçimlerin sahne olduğu tartışmaların raporu yazan AB bürokratlarının radarlarına takılmadığını söyleyebiliriz. AB, daha çok bardağın dolu tarafını görmek istiyor, örneğin HSYK’nın kendi sekretaryasına sahip olmasının yürütmenin kurul üzerindeki etkisini azaltacağını düşünüyor.

AB’nin burada altını çizdiği beklenti, HSYK reformunun Avrupa standartlarına uygun, açık, şeffaf ve kapsayıcı bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Belli ki, yeni yapıya şans tanıma arzusu bu aşamada ağır basıyor.

Benzer bir bakışın Anayasa Mahkemesi’nin yeni kompozisyonu konusunda da geçerli olduğu söylenebilir. AB Komisyonu, özellikle parlamentodan üye seçiminin Mahkeme’yi Avrupa standartlarına yaklaştırdığı kanaatindedir. AB Komisyonu, burada seçimde nitelikli oy aranmayıp, salt çoğunluğun yeterli olmasını da mesele yapma eğiliminde değil.

ERGENEKON SÜRECİNE HEM DESTEK, HEM ELEŞTİRİ


Ancak yargı bölümünde açıkça eleştirilen uygulamalar da var. Örneğin, “kamuoyunda izlenen bazı yüksek profilli soruşturmaların kalitesinin/niteliğinin kaygı yaratmaya devam ettiği” belirtiliyor. Bu ifadeyle Ergenekon ve Balyoz gibi davaların kastedildiğini tahmin edebiliriz.

Yine bu bölümde, AB Komisyonu, “polis ve jandarmanın mesaisi ve ayrıca bu iki kurumun yargı ile çalışma ilişkisinde iyileşme sağlandığına işaret eden bir ilerleme” görmüyor. Yani, kolluk-yargı ilişkisi de sorunlu bir alan olarak değerlendiriliyor. 

“Yargı” başlığı altındaki bu eleştirileri “demokrasi ve hukukun üstünlüğü” başlığı altında yer verilen yargıya ilişkin değerlendirmelerle birlikte ele almak gerekiyor.
Bu bölümde “Suç örgütü olduğu iddia edilen Ergenekon adlı oluşuma ilişkin soruşturma ve birçok başka darbe planının araştırılması, demokratik kurumların düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne duyulan güvenin güçlendirilmesi bakımından Türkiye için bir fırsat olmayı sürdürmektedir” denilerek, soruşturma süreçlerine çok kuvvetli bir destek veriliyor.

Gelgelelim, sonraki cümlede “Ancak, tüm sanıklar için yargı güvenceleri konusunda endişeler mevcuttur” denilerek çekince belirtiliyor. Ayrıca “Bu soruşturmalarda tutuklamalar ile iddianamelerin mahkemeye sunulması arasında geçen zaman, tüm sanıklar için etkili yargısal güvenceler konusunda endişelere yol açmıştır. Yargılama öncesi tutukluluk süresinin uzunluğu endişeye neden olmaktadır” ifadesiyle bu yöndeki eleştiriler kuvvetlendiriliyor.

AB Komisyonu’nun buradaki mesajlarının açıkça Beşiktaş Adliyesi’ndeki özel yetkili mahkemelerin savcı ve hâkimlerine gittiğini söylemek bir hata olmaz herhalde.

AB ORDUNUN NÜFUZUNUN GERİLEMESİNDEN HOŞNUT


AB’nin bu yıl “ilerleme” saptadığı bir başka alan, ordu üzerindeki sivil denetim başlığı. Raporun bu bölümünde, “Silahlı Kuvvetler’in sorumluluk alanları dışındaki siyasi konularda resmi ya da gayriresmi şekilde nüfuz icra ettikleri durumlarda azalma görülmüştür” deniliyor.

Bu bölümde EMASYA protokollerinin iptali, askeri mahkemelerin yetkisinin sınırlanması, YAŞ kararlarının temyize açılması gibi adımlar olumlu gelişmeler olarak sıralanıyor.

Olumsuzluk olarak görülen durumların da altı çiziliyor. Bu fasılda Genelkurmay Başkanı’nın (Orgeneral İlker Başbuğ kastediliyor) yargıya ilişkin açıklamaları açık bir eleştiri konusu yapılıyor. Keza, bütçe dışı kalan savunma fonları üzerindeki parlamento denetiminde ilerleme sağlanmaması bir başka eleştiri konusu.

Ama bütüne bakıldığında, AB Komisyonu’nun 2010 yılını ordunun sistem içindeki konumunun Avrupa standartlarına biraz daha yaklaştığı bir dönem olarak gördüğü ve bundan genel bir memnuniyet duyduğu söylenebilir.

(Devam edecek...)